Tarım, halkın açlık ve tokluk meselesidir. Köylülük ise bilgeliktir. Konu bu kadar net. Bir ülkede insanlar aç, gıdaya erişmekte güçlük çekiyorsa, o ülke gelişmemiş ülkedir.
Bakmayın siz hükümetin tespih danesi gibi dizdiği rakamlara. Çok geliştik, dünya bize imreniyor sözlerine. Dünyanın gelişmiş bilmem kaçıncı ülkesiyiz, havada uçaklar, karada gemiler yüzdürüyoruz teranelerine. Mideler gurulduyorsa, bu sözlerin hepsi faso fiso.
Mide gurultusu sözle, rakamla bastırılmaz. Ülkelerin gerçek gelişmişlik ölçüsü gıdada kendine yetip yetmeme, halkın gıdaya erişip erişmeme durumu ile ölçülmektedir. Yani insanların midesi gurulduyorsa gelişmemiş, insanların midesinden ses gelmiyorsa gelişmiş ülke sayılmakta. Bu kadar basit herşey.
Milli Tarım Projesi
Her bakan, bakan olduğunda tarımda iman tazeler gibi “Milli Tarım Projesi uygulayacağız” diyor. Önceki söyleyen bakanlar, açıkladıkları Milli Tarım Projelerini uyguladılar mı? Hayır! Şimdi açıklayan bakan uygulayabilir mi? Hayır.
Bu sözlerin ve ekonomik paketlerin bir kıymeti harbiyesi var mı? Yok!
Neden?
Çünkü Türkiye tarımı bağımsız yönetilmiyor. Bunu ben söylemiyorum. Geçmişin tarım bakanlarından biri şöyle diyor: “Biran önce Siyasi Partiler Kanunu değişmeli. Bir bakan, kendi sorumluluğuna verilmiş konuda konuşturulmuyorsa, birşeyler yapmak istediğinde önü kesiliyorsa, çok ciddi bir sorun var demektir.”
Bakan, devamla “Yapmak istediklerim, ABD’nin, AB’nin işine gelmedi. Yapmak istediğim herşey engellendi” diyor. Alın size Türkiye tarım politikalarının hali pür meali.
Milli Tarım Projelerinin neden uygulan(a)madığını bakanın ikrarı ortaya koyuyor. Demek ki önce tarımımızın bağımsızlaşması lazım.
Yani tarımda “Bağımsız, Demokratik, Sosyal” bir tarım programı olması, olması da yetmez uygulanması gerek. Bizde tarım programı yok mu? Olmaz mı, var elbette. Ancak bizim tarım programımız toplumdan ve küçük aile çiftçiliğinden yana değil, şirketlerin çıkarlarına uygun kurgulanıp uygulanıyor. Şirketlerin de milli duyguları olmaz, onların duyguları cüzdanlarıdır.
O nedenle Milli Tarım Projeleri, ekonomik paketlerin yaldızlı ambalajı olmaktan öteye geçemiyor. Peki her yeni bakan geldiğinde açıklanan Milli Tarım Projelerinden birşey çıkar mı? Çıkar, ama kimin için? Çokuluslu tarım, gıda ve ecza şirketleri için. Nereden biliyorsun, derseniz, siz de yaldızlı ambalajlara tırnağınızı takıp altına bakın, yaldızın altında ne olduğunu görürsünüz.
17 Nisan
Bütün bunları esasen şunun için anlatıyorum. Bugün “17 Nisan Dünya Çiftçileri Mücadele Günü”. Öncelikle çiftçilerin mücadele günü kutlu olsun. Niye mücadele günü? Çünkü tarıma şirketler el atalı beri, insanlar aç, hayvanlar aç, toprak aç duruma geldi. İnsanı, toprağı, hayvanı aç dünyamızda anmalar, kutlamalar yapılmaz, mücadele edilir de ondan.
Tarımın şirketlerin kontrolüne geçmesi, küçük aile çiftçiliğinin ortadan kaldırılması için hükümetlerin desteğinde şirketlerin yol aldığı günümüzde, Türkiye’den Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu’un da üyesi olduğu, çiftçilerin küresel örgütü La Via Campesina her yıl 17 Nisan öncesi bir tema belirliyor. Belirlediği temayı, dünya ölçeğinde bir avuç şirkete karşı halk ve sayısı birkaç milyarı aşan küçük aile çiftçiliği için gündem yapıyor.
17 Nisan Dünya Çiftçileri Mücadele Günü’nün bu yıl ki teması, “Köylü ve Köyde Yaşayan Diğer İnsanların Hakları’nın uygulanması için mücadele et/edelim!” , olarak belirlendi.
Köylü haklarıyla köylüdür
“Köylü ve Köyde Yaşayan Diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu”, Birleşmiş Milletlerin 17 Aralık 2018’deki oturumunda kabul edildi. Bu oylamada Türkiye, çiftçilerden yana “evet” oyu kullanmadı. “Çekimser” oy kullandı. Yani çiftçi haklarını tanımadı, yok saydı.
Oysa, Köylü Haklarıyla Köylüdür! Türkiye kullandığı bu oyu ile yaldıza kendisi tırnak attı, yaldızın altında hükümetin gerçek yüzünü bütün dünya ile birlikte bizde gördük. Sahi köylü hakkını tanımayıp milli bir tarım projesi uygulamak mümkün mü? Ya da şöyle sorayım.
Köylü hakları için Birleşmiş Milletler’de çekimser oy kullanmak, Milli Tarım Projesi’nin neresine düşer “usta! “ ?