İktidar açık konuşuyor: Haziran ayı içinde, eğer Irak’ı “tarafsızlaştırabilirsek”, KDP’yi “cesaretlendirebilirsek”, “PKK Süleymaniye’yi ele geçirdi” diyerek, “Irak topraklarına gireceğiz” anlamına gelen çok net bir mesaj verdi. Süleymaniye’ye doğru yürümenin önündeki en büyük engel olan İran, Cumhurbaşkanı Reisi’nin şüpheli ölümünden sonra kendi iç iktidar çekişmesiyle meşgul olduğu şu dönemde bu mesaj çok “akıllıcadır.” Sefere çıkmanın tam zamanıdır.
Bu mesaj nedir? Reisi’nin kim vurduya gidişinin tastamam bir buçuk gün sonrasında “Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğünün” iptal edilmesi ve yerine 52 sayfalık “Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğünün” ilan edilmesidir.
Cumhurbaşkanlığı sisteminde seferberlik ve savaş ilanını Bakanlar Kurulu karar altına alıyordu, oysa artık Bakanlar Kurulu yok, Cumhurbaşkanı var, şimdi bir düzeltme yapıldı, seferberlik ve savaş halini ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanı’na verildi lafları işin yatıştırma tarafı.
Yönetmelik teferruat. Kapı gibi bir “Seferberlik ve Savaş İlanı Kanunu” orta yerde duruyor. Kanun maddesini okuyalım:
“Savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi, ayaklanma olması veya vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması hallerinde, Cumhurbaşkanı genel veya kısmi seferberlik ilanına karar verir.” “Eğer TBMM toplanamazsa Cumhurbaşkanı “savaş hali ilan eder.”
52 sayfada ne yazıldığının hiçbir önemi yok. Kanunda seferberlik ve savaş hali ilan edildiği zaman “hak ve özgürlükler kısmen ya da tamamen kaldırılır” denmekte. Yönetmelik bu işlerin nasıl yapılacağını anlatmakta.
Yönetmeliğe bakmayın. MİT’in videosunu yeniden izleyin. “Etki ajanlığı” kanun tasarısına bakın. Vatandaş “casusları” ihbar etmeye çağrıldı. Prensip olarak casus dediğin az sayıda olacağı için de, casusları kitleselleştirmek amacıyla bu “etki ajanlığı” kanun tasarısı tezgahlandı.
“Her yerde PKK’li ve FETÖ’cü terörist var” sloganı iç savaş ve iç çatışma sloganıdır. “Her yerde casus ve ‘beşinci kol’ var” sloganı ise dış savaş sloganıdır.
Yani iktidar samimi. Ülkeyi savaşa sürükleyeceğini vatandaşından gizlemiyor. Gizlisi saklısı yok. Şeffaflık istiyordunuz, buyurun size şeffaflık. En gizli kalması gereken savaş hazırlığı alenen ifşa ediliyor.
Şimdi tüm muhalefetin hiç vakit kaybetmeden hatırlaması gereken hususlar şunlar: Bu iktidar meşru değildir. Çünkü, birincisi 2015 yılında çözüm sürecini bitirdi, savaş ilan etti, ekonomi çöktü, dış politika krize girdi, Kürt öldü, Türk aç kaldı. Bu suçtur. İkincisi 2016 yılında parlamenter rejime karşı darbe yaptı, kimine göre otoriter, kimine göre diktatörlük, kimine göre faşist bir rejim kurdu. Bu da suçtur. Üçüncüsü, bu ikisinin sonucunda ekonomiyi narko-ekonomi, devleti mafyatokrasi haline getirdi. Bu da işlenen suçlara tüy dikmektir.
Muhalefet bu suçları hatırladıktan sonra meşruiyet sorunuyla karşı karşıya olan ve 31 Mart’ta azınlığa düşen iktidarın ülkenin ve halkın kaderiyle ilgili hiçbir yaşamsal adım atma hak ve yetkisi olmadığını ilan etmek gerekir.
Siyasi hayatımızı bekleyen ikilem şudur: Seferberlik ve savaş hali ilan etme aşamasına geldiğimize ve azınlık iktidarı bunu tek başına yapamayacağına göre, ya DEM Parti dışında bir “milli savaş hükümeti” kurulacak, ya da DEM Parti de içinde tüm muhalefet erken seçim talebiyle iktidarın hem emek düşmanı programına hem de savaş planlarına karşı çıkacak.
Benim önerim: Birincisi, erken seçim öncesinde bütün siyasi tutsaklar serbest bırakılmalıdır. İkincisi Erdoğan ve tüm bakanlar istifa etmelidir. Üçüncüsü, eşitlik temelinde tüm partilerin katıldığı Seçim Hükümeti kurulmalıdır. Dördüncüsü, Anayasa girişimi, emek düşmanı program ve savaş planı erken seçim öncesinde yürürlükten kaldırılmalıdır. Beşincisi, erken seçimde yurttaşlar yasama organını seçmenin yanında, onu Kurucu Meclis yetkisiyle donatmalı, demokratik anayasaya, krizden çıkışa ve barışa Kurucu Meclis karar vermelidir. Altıncısı, burada söylenenler bir devrim programı değil, demokrasi ve barış programı olduğu için, maksimalist taleplerden uzak durulmalıdır. Öyle bir anayasa yapılmalıdır ki, sosyalistlerin de, Kürt özgürlük hareketinin de, liberal Avrupa Birlikçilerinin de, liberal muhafazakarların da, özgürlükçü Müslümanların da önündeki anti demokratik tüm engeller kalksın. Silahsız ve barışçı son şansımız da böylece garanti altına alınsın.
Bu yazı “yumuşama ve normalleşme” masalıyla mayışan ve uykuya dalan konformistleri rahatsız edecektir. Kızmayın. Başucunzdaki çalar saat çalmaktadır. Müzikal bir çalar saattir bu; “uyan artık uykudan uyan/ uyan ey sefiller dünyası” melodisini duymaktasınız.