Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nde 57 gündür açlık grevinde olan Rıdvan Kaya ve Hayati Üzmen eylemlerinde kararlı olduklarını belirterek, “Bu tecridi parçalayana kadar eylemimize devam edeceğiz. Bedeli ne olursa olsun muhteşem bir sonla mutlaka kazanacağımıza inanıyoruz” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı ve Hakların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi, 95’inci gününe girdi. Aynı taleple cezaevlerinde 16 Aralık’ta süresiz dönüşümsüz başlayan açlık grevi eylemi ise 57’nci gününde.
Cezaevinde yaklaşık 300 tutuklunun katıldığı açlık grevi eylemcilerinden Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki Rıdvan Kaya ve Hayati Üzmen, fiziksel olarak kimi zorluklar yaşadıklarını, kilo kaybı, tansiyon sorunu, baş ağrısı, vücut direncinin düşmesi gibi sağlık sorunlarının yanında ses ve ışığa karşı hassasiyetlerinin de arttığını ancak sağlık sorunlarına rağmen moral ve heyecanlarının her geçen gün daha çok arttığını vurguladılar.
Açlık grevi eylemcilerinden Rıdvan kaya ve Hayati Üzman Mezopotamya Ajansı‘na gönderdikleri mektuplarla açlık grevine girme nedenlerini ve yaşadıkları sağlık sorunlarını anlattılar
‘Tecridi kabul etmiyoruz’
Hiçbir zaman PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın rehin alınmasını ve tecrit edilmesini kabul etmediklerini belirten Kaya mektubunda, “Fakat halen önderliğimiz tutsak ediliyor ve ağır bir tecrit uygulanıyorsa, bu kesinlikle bizim yetersiz duruşumuzdan, eksikliklerimizden kaynaklanıyor. Bırakalım önderliğe tecrit uygulamasını en ufak bir yanlış yaklaşımda bile taş üstünde taş bırakmamalıydık. Onlarca insanımız, yoldaşımız mevcut durumu kabul etmeyerek kendini feda etti, bedenini ateşe verdi, tarihte görülmeyen olağanüstü direniş sergiledi. Ancak biz geride kalanlar üzerimize düşeni tam olarak yerine getiremediğimizden bugün tecrit koşullarından bahsediyoruz. Onun için en başta geç kalmış olmanın özeleştirisini veriyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Muazzam bir direniş’
Daha önce yaşanan açlık grevlerine girmemiş olduğunu belirten Kaya, ancak böylesi süreçlerin kendisi üzerinde ciddi bir etki yarattığını belirterek şöyle devam etti: “Bir insanın bedenini günlerce, aylarca açlığa yatırması, direnmesi bana hep muazzam gelmiştir. Bu tür eylemlerin yarattığı maneviyattın, direnişin hep bir parçası olmak istemişimdir. Direnişçi geleneğimizden hareketle bu tür eylemelere yabancı değiliz. Yine de bunu birebir yaşamak ayrı bir duygu. Söz konusu Önder Apo olunca yapılan tüm eylemler anlamlı ama açlık grevleri mekan ve koşullar itibariyle ayrı bir yer tutuyor.”dedi
‘Bir şeyler yapabilme arayışı huzur veriyor’
Açlık grevine giren ilk grupta yer alan Üzman, gönderdiği mektupta bu deneyimi ilk kez yaşadığını aktardı. Fiziksel olarak kimi zorluklar yaşadıklarını kaydeden Üzman, kilo kaybı, tansiyon sorunu, baş ağrısı, vücut direncinin düşmesi gibi sağlık sorunlarının yanında ses ve ışığa karşı hassasiyetin de arttığını belirtti. Ancak sağlık sorunlarına rağmen moral ve heyecanlarının her geçen gün daha çok arttığına vurgu yapan Üzman, “Anlam ve maneviyat dünyamın genişlediğini hissedebiliyorum. Böylece kendimi gerek Önder Apo gerekse de 14 Temmuz büyük ölüm orucu direnişçilerine daha yakın hissediyorum. Bir şeyler yapabilme arayışı çok büyük bir huzur veriyor. Tecride sessiz kalmak lanetli bir durumdur” dedi.
‘Direnmeyi örgütlü kılmalıyız’
Tecridin kırılması için direnmekten başka bir yolun olmadığının altını çizen Üzman, “devrimci duygular ve özgür yaşam tutkusuyla” direnişe sarılmak gerektiğini söyledi. “Sallantı da olan faşizmi yıkmak için direnmek, tecridi kırmak, 21 Mart, 18 Mayıs, 14 Temmuz ruhunu ilelebet canlı kılmak, bu faşizmin bitmesidir. Direnen halkların ve kendi halkımızın tarihinden bunu iyi bilmekteyiz” diyen Üzman, direnmeyi daha bütünlüklü ve örgütlü kılmak gerektiğini düşünüyor.
‘Tecridi yıkmalıyız’
Üzman, “Direnişi, zindanlarla sınırlı bırakmamalıyız, derinleştirilmeli ve genişletmeliyiz. Eve sokağa, mahalleye kısacası yaşamın her alanına taşıyarak büyütmeliyiz. Bu tecridi hep birlikte kırabiliriz. Asla ama asla tecrit ve faşizmle yaşayamayız. AKP-MHP bu durumu sıradanlaştırmak istiyor. Tarihimizi, kültürümüzü, dilimizi ve yarınımızı yaşayabilmek için direnişe aktif bir şekilde katılmalı ve Önderlik üzerindeki tecridi yıkmalıyız” ifadelerini kullandı.
‘Halkımız eylemcileri güçlü sahiplenmeli’
Tecridin kaldırılması için Kürt halkının ve siyasetinin daha güçlü bir tepki vermesi gerektiğini vurgulayan Üzman, şu önerilerde bulundu: “Partiler, ulusal birliğin sağlanması için bu direniş etrafında toplanabilir. Halkımız, eylemci yoldaşları daha güçlü sahiplenmelidir. Evde, işte ve sokakta Önderlik üzerindeki tecridi kırmayı tek gündemleri haline getirebilir. Seçilmişler ve partiler hem Türkiye’de hem de uluslararası arenada daha güçlü bir halk etkinliği ve kamuoyu oluşturabilir. Bu, aynı zamanda 31 Mart’ta faşizmin sandığa gömülmesi anlamını da taşır. Yine spekülasyonlara ve provokasyonlara dikkat etmek gerek. Faşizm yıkılmadan, tecrit kırılmadan direnişimiz bitmez.”