Türkiye, zaten bir türlü inşa edilememiş demokrasi ve hukuk devletinin elde avuçta kalan son kırıntılarının da askıya alındığı bir dönemden geçiyor. Otoriter bir rejim kurmaya çalışan iktidar, elindeki tüm imkânları kullanarak, kendine biat eden kurum ve kişileri de yedeğine alarak, bütün hışmıyla hayatın her alanında toplumu kıskaç altına almaya çalışıyor.
Belli deneyimlerden geçerek nispi de olsa kimi başarılara imza atan siyasal muhalefet gelinen bu süreçte tüm söylemlerine rağmen etkili bir biçimde umut verecek bir iktidar alternatifi oluşturabilmiş değil.
Tabii muhalefet denince genelde sadece iktidarda olmayan siyasi partiler akla gelir.
Oysa siyasette yönetme gücünü elinde bulundurmayan tüm kişiler ve gruplar muhalefet tanımı içinde yer alır. Buna tüm demokratik kitle örgütleri, sendikalar, odalar, birlikler vb. gruplar dahildir.
Birtakım ortak fikirlerde anlaşmak ille de aynı ideolojiyi paylaşmak ve tüm siyasi konularda anlaşmak anlamına gelmez. Çoğu zaman asgari müştereklerde bir araya gelmek birçok konunun çözümünü de beraberinde getirebilir.
***
Ülkemiz bugüne kadar böylesine koyu bir karanlık, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, toplumsal doku çürümesi, dünyada yalnızlaşma, itibarsızlaşma yaşamamıştı.
Anayasa fiilen askıya alınmış durumda, bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı Saray’ın emri altında, kolluk güçleri keza. Cumhuriyetin teminatı bütün kurumlar, tek tek işlemez hale getiriliyor.
Tam bir keyfilik ve baskı ortamında demokrasinin ve hukukun son kırıntıları da süpürülüyor.
Vatandaşın mal ve can güvenliğini tehdit eden, insan hak ve özgürlüklerini hiçe sayan, yurttaşlık haklarımızı yok eden, meslekî örgütlenmemizi iktidara tabi kılan, haber alma hakkımızı kısıtlayan, ifade özgürlüğünü budayan yasa ve uygulamalar tepemize art arda balyoz gibi indiriliyor.
Bütün bu durumdan rahatsızlığını ifade eden ve kendilerini “Aksaçlı” olarak niteleyen 101 kişi geçenlerde bir bildiri yayınladı.
Farklı kesimlerden, farklı geçmişlerden, farklı siyasetlerden gelen, uzun yılları arkasında bırakmış bu Aksaçlılar, ülkemizin adil ve özgür bir toplumda, sulh sükûn içinde yaşamayı hak eden bütün insanlarına, özellikle de umudumuz olan gençlere sesleniyorlardı:
Görüp geçirdiklerimize dayanarak söylüyoruz diye başlayan bildiri şöyle: “Yayılmacı, fetihçi heveslerle; “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin yerini yedi düvelle savaş, çatışma, düşmanlaşma alıyor.
En önemlisi: Cephelere bölünüyoruz. Aramıza nifak sokuluyor ki, dindarı laiki, Sünnisi Alevisi, sağcısı solcusu, Türk’ü Kürd’ü, genci yaşlısı bu gidişata “dur” demesin.
Hepimiz tehdit altındayız. Kimse, “Bana dokunmaz, beni ilgilendirmez” rehavetine kapılmasın, hepimiz tehdit altındayız. Bizler ekonomik güçlüklerle, aşımız işimiz için mücadele ederken, iktidardakilerin attığı her adım havamızı biraz daha zehirliyor, toplumu nefes alamaz hale getiriyor. Bizi etkilemez sandığımız yasal kısıtlama ve uygulamalar sadece özgürlüğümüzü değil aşımızı, işimizi de tehdit ediyor.” diyerek bildirinin sonunda, hem iktidara, hem muhalefete hem de gençlere sesleniyorlardı.
Hemen akabinde yine farklı siyasal çizgi ve geleneklerden gelen aydın, yazar, siyasetçi, akademisyen ve sanatçıların “404 Yurttaş” başlığıyla imzaladığı bir bildiriyle “Aksaçlı”lara destek geldi.
***
Basında yeterince yer verilmese de her iki bildiri de bu süreçte son derece önemli bildirilerdi.
Elbette belli bir işlevinin olması için, bu çağrılara sessiz kalmamak, hem toplum hem siyasiler olarak ses vermek gerekiyor.
Evet. Mevcut duruma itirazı olan demokrasi, özgürlük, adalet isteyen herkesi içine alan bir toplumsal hareket siyasetin yeni güç merkezi olabilir.
Siyasal muhalefetin, bu güç birliğini oluşturması için tüm meşru alanları kullanarak asgari müştereklerde bir araya gelebilecek tüm demokrasi güçleriyle gerekli birliği sağlaması gerekiyor.