Siyasi analist İkbal Durre ve gazeteci Rahmi Yağmur, Ermenistan-Azerbaycan çatışmasını gazetemize değerlendirdi. İki isim de çatışmada Azerbaycan ve Türkiye’nin iç politik sıkışmasının etken olduğunu söyledi
Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ’da bir kez daha şiddetli çatışmalar yaşanıyor. En son Temmuz ayında şiddetli çatışmalara sahne olan bölgede bu kez büyük çaplı silahlar top ve havanlar kullanılıyor. Ermenistan tarafından yapılan açıklamaya göre Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde sivil yerleşim yerlerine saldırdığı belirtilirken çok sayıda sivilin yaralandığı ve yaşamını yitirdiği iddia ediliyor. Söz konusu çatışmaları diğerlerinden ayıran ise iki ülkenin de daha önce yapmadığı gibi savaş seferberlik kararı almış olması. İki ülke arasında kimi yerleşim yerlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, 18 yaş üzerindeki yurttaşlara savaşa katılma çağrısı yapılıyor. Tüm bu gelişmeler karşısında Avrupa Birliği (AB), ABD, Rusya ve İran gibi ülkeler masaya oturma çağrısı yaparken, Türkiye’de yetkililer “Azerbaycan’ın yanındayız. Onlar nasıl isterse öyle destek vereceğiz” açıklamaları yapıyor. İki ülke arasında yaşanan çatışmaları Moskova Devlet Dilbilim Üniversitesi Öğretim Görevlisi ve siyasi analist İkbal Durre ve uzun yıllar Ermenistan’da yaşayan gazeteci Rahmi Yağmur gazetemize değerlendirdi.
Geniş bir alana yayıldı
İkbal Durre, iki ülke arasında şiddetli çatışmaların 2016 yılından sonra en son 12 Temmuz’da yaşandığını hatırlatarak, bu seferki çatışmaların daha öncekilerden çok farklı olduğunu söylüyor. Durre bunun nedenini ise şöyle açıklıyor: “Çünkü taraflar çok daha geniş bir hatta çatışıyor ve savaşa hazırlanarak girdikleri görülüyor. Çatışmalar ardından ilan edilen seferberlik kararları da olayın boyutunun eski çatışmalara göre daha ciddi olduğunu gösteriyor.”
Durre, yaklaşık 30 yıldır iki ülke arasında Dağlık Karabağ’da yaşanan çatışmaların 27 Eylül sabahı bir kez daha ısınmasının nedenlerini şöyle izah ediyor: “Peki neden bugün bu olay bu noktaya geldi diye sorarsanız, bunun birkaç nedeni var. Bence en büyük etken temmuz ayından sonra bir kez daha Aliyev hükümetinin üzerindeki baskının daha fazla artması. Bunun dışında koronavirüs kaynaklı yaşanan sıkışmanın farklı şekillerde patlak göstermesi. Tabi bunlara Azerbaycan’daki iktidarın sürekli topraklarını alacağını, iç siyasette propaganda malzemesi haline getirmesini de ekleyebiliriz.”
Hazırlıklı bir çatışma
Bu seferki çatışmaların uzun süreceğini ifade eden Durre, “Hazırlıklı başlatılmış bir çatışma. Fakat küresel güçlerin bu savaşı isteyeceğini sanmıyorum. Şimdiye kadar yaptıkları masaya oturma çağrısı öylesine değil. Ortadoğu’da ve Akdeniz’de çelişkili durumlar netleşene kadar bence hem Avrupa’nın hem ABD’nin hem de Rusya’nın bu çatışmalardan çıkarlarının olacağını düşünmüyorum. İç politikaya dönük kullanmak isteseler de kimsenin bu işten direk faydasının olacağını düşünmüyorum. Özellikle Rusya çatışmaların bu aşamada büyümesini istemiyor. Biliyorsunuz ülkelerin ekonomik durumlarını da hesaba kattığımızda bu savaşı istemelerinin şu aşamada pek mantıklı olmayacağını düşünüyorum” diyor.
Rusya’nın bu çatışmaları algılama şeklinden de bahseden Durre, “Beyaz Rusya’daki olaylardan sonra bu gelişme, Rusya tarafından artık kendi etrafındaki vidaların yavaş yavaş anglosakson dünyası tarafından sıkıştırılmasının bir hamlesi olarak da görüyor. İşin bu boyutu da önemli” diye konuşuyor.
İçte başka dışta başka
Türkiye’nin mevcut tutumunu da değerlendiren Durre, bunun yeni olmadığını, Ermenistan ve Azerbaycan arasında çatışmalı süreçlerde aynı retorikle tekrar ettiğini söylüyor. Durre, Türkiye’de yetkililerin içerde söyledikleri ile dışarda resmi masalarda söylediklerinin aynı olmadığını şu sözlerle anlatıyor: “Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Viktoroviç Lavrov ile yaptığı resmi görüşmede taraflara barış masasına oturması ve diyalogla sorunu çözmeleri yönünde mesajlar veriyor. İçerde yetkililerin Azerbaycan’a her türlü desteği verecekleri yönündeki açıklamaları, anladığım kadarıyla iç politikaya yönelik adım. Tabi Türkiye’nin Azerbaycan ile yakın ilişkilerini bir kenara koyamayız. Türkiye, Azerbaycan gazının Avrupa naklinde transit ülke konumunda. Ancak yine de Türkiye’nin bölgeyle ilgili politikasında Rusya ile karşı karşıya kalabilecek şekilde çatışmaları isteyeceğini düşünmüyorum. Şuanda hem batıyla hem Ortadoğu ile sorunlu ilişkilerini düşündüğümüzde bir de Rusya’yı direk karşısına almak Türkiye açısından aklıselim olmayacaktı. Türkiye’den gelen açıklamalar konjonktürel.”
Isıtan Azerbaycan ve Türkiye
Gazeteci Rahmi Yağmur, Rusya gibi ülkelerin birçok bölgede kendi jeopolitikalarını kontrol edebilmek için soğutulmuş çatışma noktaları oluşturduğuna işaret ederek, bunlardan birinin de Karabağ olduğunu söylüyor. Rusya’nın bu bölgeyle, Azerbaycan ve Ermenistan’ı kontrol ettiğine dikkat çeken Yağmur, bölgenin bu kez Rusya tarafından ısıtılmadığını söylüyor.
Bu kez bölgenin ısıtılmasını Azerbaycan ve Türkiye’nin istediğini aktaran Yağmur, iki ülkenin de bu çatışmalardan çıkarını şu sözlerle açıklıyor: “Karabağ, rejimlerin kendi iç politikalarını düzenlemek içinde stratejik bir nokta haline geliyor. Azerbaycan aslında ismi konulmamış 19. yy’daki klasik diktatörlüklere benzer bir rejim. Bundandır ki, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev birkaç yıl önce eşini kendi yardımcısı ilan etmişti. Türkiye’nin taklidi bir milliyetçilikle iktidarını sürdürmek istiyor. İşte Aliyev oradaki milliyetçiliği zaman zaman kabartmak için Karabağ sorununu ısıtıyor. Tabi Türkiye de Akdeniz’de çok ciddi bir tepki aldı ve geri çekilmek zorunda kaldı. Şimdi Karabağ’da yarattığı gerginlik Türkiye’deki milliyetçilere etki yaratabilecek bir gerginlik.”
Rusya’nın dev üsleri
Ermenistan’ın Hıristiyan dünyasının uç kalesi olduğuna vurgu yapan Yağmur, “Rusya için de doğuya uzanan en büyük askeri üssün bulunduğu yer. Biz Ermenistan ve Azerbaycan çatışıyor derken Rusya’nın Ermenistan’da dev bir askeri üssü olduğunu unutmamalıyız. Stratejik dev füzelerle, silahlarla donatılmış bir bölge o bölge. Yani bu askeri mevzilenme sadece Azerbaycan için değil, İran, Türkiye ve Ortadoğu’ya uzanan aranın kontrol edilmesi için çok stratejik bir alan. Suriye’ye yönelik stratejik silahların denenmesi Hazar’daki deniz altılardan başlıyor. Ama bunlara rağmen Azerbaycan ikinci kez yaratıyor bu gerginliği” diyerek Azerbaycan’ın güç kaynağının Türkiye olduğuna işaret ediyor.
Nedeni iç politika
Yağmur, Türkiye’de yetkililerin “Azerbaycan’ın yanında olacağız” açıklamalarının gerçekçi olmadığını düşünüyor: “Bugün Türkiye’de yetkililer bir anda açıklamalar yaptı. Oysa onların askeri gücü Rusya’nın askeri gücünün yanında bir sinek gibi kalıyor. Anlaşılıyor ki hem Azerbaycan’daki rejimi sürdürmek için hem de Türkiye’nin yeniden kendi içerisindeki milliyetçiliği kabartmak için bir materyal olarak kullanılıyor.”
Yağmur, her iki tarafın da en gergin dönemlerde bile seferberlik ilan etmediğini söyleyerek, “İki ülkenin de seferberlik ilan etmesi çok ciddi bir durum ancak yine de çatışmaların bölgede büyük değişikliklere yol açabilecek düzeye geleceğini sanmıyorum” diyor.
Özel jeopolitik işliyor
Rusya ve Türkiye’nin arasında özel bir ilişki olduğuna da işaret eden Yağmur, bu durumu şöyle analiz ediyor: “Suriye’de, Libya’da karşı iki cephede yer almalarına rağmen birbirlerinin pozisyonlarını güçlendiren adımlar atıyorlardı. Yani sanki başka muhataplar yokmuş, sadece iki tarafmış gibi ateşkesleri iki tarafın anlaşmasıyla yapıyorlardı. İlişkileri bozulmuyordu. Hatta Suriye’de, Astana’da, Libya’da ilişkileri daha da güçleniyordu. Batı dünyasını dışında bırakan ikisi arasında bir süreçmiş gibi hareket ediyorlar ve bu Türkiye’nin iç rejimini de besliyor. Rusya’da da diktatörlük var ve bu tür çatışmaları kendi içindeki iç muhalefeti bastırmak için kullanıyor. O da Türkiye gibi kendi iç politikasını düzenlemek için bazen bu gerginlikleri kullanıyor. Bu yüzden özel bir jeopolitik işliyor ve bu çoğu zaman batıyı çok fazla rahatsız ediyor. Onun için mesela Libya’da her şeyi birdenbire bıçakla kestiler ve gizli müdahale oluşturup bütün tarafları durdurdular.”
Karabağ ihtilafı
Uzun dönemdir Azerbaycan ve Ermenistan arasında ihtilaf bölgesi olan Dağlık Karabağ’da nüfusun çoğunluğunu oluşturan Ermeniler, Azerbaycan yönetimine karşı çıkıyor. Hukuken Azerbaycan’a bağlı görünen Dağlık Karabağ bağımsızlık ilan etti ancak BM tanımadı. Özerklik statüsündeki paylaşılamayan bölge bağımsızlığını ilan etse de Ermenistan’ın denetiminde. Özerk bölge olarak Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlandıktan sonraki ilk ayrıntılı nüfus sayımı olan 1939’da Dağlık Karabağ’ın 150,8 bin olan toplam nüfusunun 132,8 bini Ermeni, 14,1 bini Azeri, 3,2 bini Rus, 0,7 bini de başka ulusal gruplar olarak kayda geçmiştir. Yani Ermeniler bu dönem % 88 oranında bir çoğunluğa sahiptir.” (Kafkasya’nın Dersim’i Dağlık Karabağ ve yüzyıllık Ermeni-Azeri uyuşmazlığı-1 (https://artigercek.com/ 31/7/2020).
HABER MERKEZİ