Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, sayılı günlerin kaldığı seçimi gazetemize değerlendirdi: Bu seçim bütün seçimlerin toplamı… Demokratik Cumhuriyetin ilk adımını Kürt sorununu çözerek atmak Türkiye’nin tarihinde dönüm noktası olacak
Hüseyin Kalkan
Seçim günü yaklaştıkça meydana gelen olaylar bu seçim ne kadar önemli bir seçim olduğunu gösteriyor. AKP-MHP ittifakı başta Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) etkinlikleri olmak üzere muhalefetin düzenlediği seçim mitinglerini sabote etmek için elinde geleni yapmakta. Ancak bütün çabalara rağmen ülkeyi bir kavga ortamına çekmeleri mümkün olmamaktadır. Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, 14 Mayıs seçimlerinin önemini ve belirleyiciliğini ‘bütün seçimlerin bir toplamı’ sözleri ile özetliyor ve şöyle devam ediyor: “Bizler Türkiye’nin geride bıraktığımız yüzyılında bütün seçimlerin aynı değer ve önemde olduğunun bilincindeyiz. Ancak önümüzdeki 14 Mayıs seçimleri tüm bu seçimlerin bir toplamı hüviyetindedir. Türkiye’nin bugün içerisinde bulunduğu toplumsal bütün krizlerin, çürümüşlüğün, kamusal ve toplumsal yozlaşmanın, bir toplamın sonucu olarak karşımıza çıktığını belirtmemiz gerekiyor. 14 Mayıs seçimleri tüm bu krizlerden, çürümüşlük ve yozlaşmışlıktan tüm toplumun kurtulabilmesinin yolunu açacaktır. 14 Mayıs seçimleri bu sebeple diğer seçimlerden daha önemli ve tarihidir. Yüzyıllık cumhuriyet, Türkiye’nin ezilenleri, emekçileri, gençleri, kadınları için bir hak öğütme makinesi olarak işlev gördü. Kürt halkı ve diğer azınlıklar için ret ve inkar politikaları sürdürüldü, eşit yurttaşlık talepleri karşılanmadı. Farklı mezhep ve inançlar tekçi sünni anlayışa eklemlenmeye ve yok edilmeye maruz bırakıldı. Dolayısıyla 14 Mayıs seçimlerinde Türkiye halkları her anlamda bir tekçiliğe karşı çoğulculuğu oylayacak, çok sesliliği ve çok renkliliği oylayacak. Demokratik Cumhuriyet’e olan ihtiyacın ivediliği yaşadığımız son deprem felaketinde kamunun ve iktidarın gösterdiği utanılası refleks ile tekrar karşımıza çıkmıştır. Öyle ki depremden etkilenen illere ve enkaz altında kalan yurttaşlara acil olarak yardım ulaştırmak yerine halk kendi kaderiyle baş başa bırakılmış, en kritik anda internet kısıtlamasına gidilmiştir. İnsanlar günlerce, haftalarca ve hatta aylarca yakınlarının enkaz altından çıkarılmasını beklemiş, hala kaldırılan molozlardan cansız bedenlerin çıktığı bir gerçeklik ile iktidarın 22 yılda nasıl bir çürümüş düzen kurduğunu gözler önüne sermiştir. Böyle bir çürümüşlüğün devamına yahut daha büyük bir çürümeye karşı tahammülümüz yoktur. Bu sebeple 14 Mayıs seçimleri bir devrin sonu, bizlerin öncülüğü ve üçüncü yolun ışığında yeni bir yüzyılın başlangıcıdır.”
İktidarın 22 yılda nasıl bir çürümüş düzen kurduğunu gözler önüne sermiştir. Böyle bir çürümüşlüğün devamına tahammülümüz yoktur. Bu sebeple 14 Mayıs seçimleri bir devrin sonu, bizlerin öncülüğü ve üçüncü yolun ışığında yeni bir yüz yılın başlangıcı olacaktır
Parti devleti ve seçim
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Erzirom’da 7 Mayıs günü düzenlemek istediği miting paramiliter güçlerin saldırısına uğradı. 7 yurttaş yaralandı. Aynı gün Yeşil Sol Parti’nin seçim çalışmaları birden fazla yerde polisin saldırısına uğradı. Buraya gelene kadar gazeteciler, siyasetçiler ve hukukçular içinde olmak üzere yüzlerce Kürt tutuklandı. İbrahim Akın, bu saldıları şöyle değerlendiriyor: “İktidarın, parti devlet halini almış, bizce siyasi parti hüviyeti olmayan AKP-MHP ittifakının her seçim öncesinde daha evvel DEP, HADEP, DEHAP, DTP ve BDP’ye bugün de HDP ve Yeşil Sol Parti’ye yönelik operasyonları ve saldırıları tamamen politiktir. Siyasi bir darbedir. Yargının siyasi vesayet altında olduğunun açık bir kanıtıdır. Her seçim öncesinde aciz bir şekilde en güçlü olana yani bizlere yönelik bir saldırı dalgası yaratılıyor. Bu yaratım ihtiyacı kaybedişin çaresiz sancılarıdır. Bugün cezaevlerinde on binlerce HDP’li siyasetçi haksız, hukuksuz bir şekilde rehin olarak tutulmaktadır. İstedikleri sonucu alamadılar. Onbinlerimizi siyasi rehine olarak cezaevlerine attılar ancak bugün milyonlar olarak karşılarında duruyoruz. Her seçim öncesinde olduğu gibi bu tarihi seçim arifesinde de partili yoldaşlarımız başta olmak üzere gazeteciler, avukatlar, sanatçılara yönelik gözaltı operasyonları gerçekleştirildi. İçi boş bir iddianame, AKP yargısının alamet-i farikası olan bir gizli tanık ifadesi ve Suç İşleri Bakanı için sosyal medya envanteri olabilecek sözde görüntülerle büyük bir acizlik ve zavallılık tiyatrosu izledik. Korku dağları sarmışsa 6 milyonu da gözaltına alsalar, sesimizi kısmaya, sözümüzü kesmeye de çalışsalar asla geri durmayacağımızı bilsinler.”
Ege’de kampanya
“Ege, Türkiye’de örgütlü yaşamın en yoğun olduğu bölgelerden biridir” diyor Yeşil Sol Parti Eşsözcüsü İbrahim Akın. Ege, Yeşil Sol Parti’nin en yoğun seçim kampanyası yürüttüğü bölgelerden. Sokak sokak, ev ev adım gidilmedik yer kalmadı. Akın Ege ile ilgi çalışmaları şöyle özetliyor: “Ege Bölgesi’nde seçim çalışmalarımız büyük bir coşku, heyecan ve kararlılıkla sürüyor. Yeşil Sol Parti ciddi bir karşılık bulmuş durumdadır. İzmir, Muğla, Aydın, Manisa ve Denizli’den parlamentoya 10’un üzerinde milletvekili gönderme gibi bir beklentimiz var. Ege, Yeşil Sol Parti’de karar kılmış. Büyük oranda genç seçmenler ve kadınlardan aldığımız destek ve coşku daha fazla çalışmamız gerektiği konusunda bizleri cesaretlendiriyor. Aydın ve Muğla’da büyük katılımların olduğu mitinglerimizi gerçekleştirdik. Manisa mitingimiz de büyük bir coşku ile geçti. İzmir’de hemen her ilçede halk buluşmaları gerçekleştirdik. Toplumsal kesimlerle bir araya geldik. Ev ev, kapı kapı dolaştık. Ciddi bir teveccüh ile karşı karşıyayız. Ancak en önemlisi 12 Mayıs günü saat 17.00’de Büyük İzmir mitingimizi gerçekleştireceğiz. Bu vesileyle buradan da İzmir’de yaşayan tüm halklarımızı davet etmek istiyorum. Barış ve demokrasi için, emek ve özgürlük için gelin, çok olalım diyoruz. Son olarak şunu belirtmem gerekiyor. Ege, Türkiye’de örgütlü yaşamın en yoğun olduğu bölgelerden biridir. Kürdistan’dan sonra en örgütlü bölge olarak nitelendirebiliriz. Sivil toplumun oldukça güçlü ve dinamik olduğu, demografik yapısı itibariyle çok renkli, çok dilli, çok kültürlü bir toplumsal yapıya sahip. Bu durum da Yeşil Sol Parti’nin esasen parti pratiği, ilkelerinin net olarak karşılığı konumundadır. O sebeple kampanyamız çok yoğun ve etkileşim düzeyi oldukça yüksek bir şekilde ilerlemektedir. Beklediğimiz sonuç da bölgeden en az 10 milletvekili olarak Yeşil Sol Parti’nin parlamentoda temsil edilmesidir.”
Ege, Türkiye’de örgütlü yaşamın en yoğun olduğu bölgelerden biri. Çok renkli, çok dilli, çok kültürlü bir toplumsal yapıya sahip. Yeşil Sol Parti ciddi bir karşılık bulmuş durumdadır Ege bölgesinden parlamentoya 10’un üzerinde milletvekili gönderme beklentimiz var
Soğan ve Erdoğan
Bu kampanyanın önemli sloganlarından biri de “Patates soğan, güle güle Erdoğan” oldu. Yoksulluğun ve hayat pahalılığının diz boyu olduğu ülkede bunun başlıca slogan olması yadırgatıcı değil. İbrahim Akın, sahada yoksulluk ve hayat pahalılığına dair gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Türkiye halklarının meselesi de açlık ve yoksulluğun ortasında, geçim kaygısının ortasında elbette soğan ve patates fiyatlarıdır. 21 yıllık iktidarın son günlerini yaşayan AKP iktidarı sokağın, çarşının, pazarın gündemini ekmek ve soğan fiyatına endekslemiştir. Bu büyük bir çöküşün son görüntüsüdür. Bugün Türkiye’de asgari ücretin 8 bin 500 TL olduğu ancak açlık sınırının 10 bin TL’nin üzerinde, yoksulluk sınırının 30 bin TL’nin üzerinde olduğu ekonomik çöküş hali mevcuttur. Üstelik asgari ücretli emekçi sayısı toplam istihdamın yüzde 60’ına yaklaşmıştır. Tam manasıyla bir kölelik rejimi söz konusudur. Diğer yandan üretenlerin yani emekçilerin milli gelirden aldığı pay da AKP iktidarının 21 yılı aşkın yönetiminde bugün en düşük seviyelerde seyretmektedir. Böyle bir ekonomik vaziyetin ortasında, halktan, emekten kopmuş bir siyasi anlayış olan AKP-MHP ittifakı elbette soğandan, patatesten, ekmekten söz edemez. Oysa ki ‘Çölün ortasında iseniz mesele sudur.’ Bu iktidarın bahis açtığı konular ne peki, TOGG. Bildiğiniz üzere TOGG için bu yılın başında satış fiyatları açıklandı. En ucuzu 1 milyon TL. Bir asgari ücretlinin 118 maaşı ediyor. 118 maaş 118 ay demek. Yani yaklaşık 10 yıl bir asgari ücretli emekçi yemeden, içmeden, barınmadan, ısınmadan, sağlık hizmeti, eğitim harcamaları yapmadan kısacası yaşamadan bu araca sahip olabilecek. Böyle bir gerçeklikle yaşamak ve bu gerçekliği siyasete kanalize etmek mümkün değildir. Büyük işler yaparız diyen anlayışın esas büyük işi Türkiye halklarını açlık ve yoksulluğa mahkum edip bir lira dahi tasarruf edememesini sağlamaktır. Yukarıda belirttiğim gibi çölün ortasındaysak meselemiz sudur. Bizim meselemiz bu eşitsiz, adil olmayan ekonomik düzeni ortadan kaldırmaktır. Bizim meselemiz bu iktidarın sömürü düzenine karşı insan onuruna yaraşır bir gelir adaletini sağlamaktır. AKP-MHP ittifakının Türkiye halkları ile arasındaki mesafe TOGG fiyatı olan 1 milyon TL ile asgari ücret olan 8 bin 500 TL sefalet ücreti arasındaki kocaman farktan oluşmaktadır. Dolayısıyla bu kocaman fark ile Türkiye halklarını yönetme iddiasının hiçbir kıymeti ve anlamı yoktur. Böyle bir ihtimal de söz konusu değildir.”
Kadınların seçim
“Yeşil Sol Parti olarak bizler her şeyden önce bir kadın partisiyiz.” İbrahim Akın, kadınların Yeşil Sol Parti’ye olan ilgisini bunları söyleyerek açıklamaya başlıyor ve şunları ekliyor: “Bunun yanında politikalarımız, ilkelerimiz ve temsiliyet anlayışımızın gösterdiği üzere gençlerin partisiyiz. Ancak kadınların ve gençlerin Yeşil Sol Parti’de kenetlenmeleri, coşkuyla, kararlılıkla Yeşil Sol Parti için çalışmalarının bir diğer sebebi aday profillerimizin çoğunlukla gençlerden, kadınlardan özellikle de genç kadın arkadaşlarımızdan oluşmasıdır. Türkiye’de iktidarın kadınlara yönelik politikaları kadın kırımı olgusunu yarattı ve kadına yönelik her türlü şiddetin, kadın cinayetlerinin önünü açtı. Öyle ki pandemide dahi cezaevlerinden salıverilen şiddet failleri cezaevlerinden çıktıkları anda yine kadın cinayetleri işlemekten geri durmadı. İktidar, yönetime geldiği ilk yıllarda yürürlüğe koymakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’ni ilk fırsatta feshetti, bu fesih sırasında da sözleşmenin feshinin nerelere sebep olabileceğine dair kadınların, kadın örgütlerinin fikirlerini almadı, tepkilerini görmezden geldi. Halihazırda 6284’ün dahi kaldırılması tartışmalarına bile isteye engel olmuyorlar. Kayyım politikaları da kadına yönelik şiddeti derinleştirdi. Yerel yönetimlerdeki kadın merkezleri kayyımlar eliyle bir bir kapatıldı. Kadınların olası bir şiddet durumunda başvurabilecekleri bir mekanizmanın varlığına dahi tahammül gösterilmedi. Kadınlar yeni yüzyılda da kadın kazanımlarına sahip çıkacak ve kazanımlarını derinleştirecek politikalar üretmeye devam edecek. Bunu da bir kadın partisi olan Yeşil Sol Parti ile yapacak. Gençler için de durum çok farklı değil. Gençler AKP-MHP iktidarında bugünün Türkiye’sinde dezavantajlı kesime dönüştü. Gençlere sunulan tek şey faiziyle geri alınmak üzere verilen krediler olarak kaldı. Gençlerin yararlanabilecekleri sosyal alanlar gittikçe daraltıldı. Gençlerin sosyalleşmesi AKP-MHP için tehlike olarak görüldü. Uyuşturucu madde kullanımı iktidar ve ortağı ile birlikte tavan yaptı. Özellikle Kurdistan’da uyuşturucu kullanımı adeta kolluk eliyle teşvik ediliyor. AKP ve MHP’nin gençleri zehir tüccarlarının yani aslında bir anlamda ortaklarının ellerine bıraktı. Bugün seçimin kaderini belirleyecek güç de çoğunluklu olarak gençlerden oluşuyor. Gençler AKP MHP tarafından geleceksiz bırakılmalarının hesabını sandıkta soracak, iktidarının istediğinin aksine kendi geleceklerini kurmak için aktif rol oynayacaktır.”
Kürt sorunu ve demokratik cumhuriyet
İbrahim Akın, “Kürt sorunu çözülmeden diğer sorunların çözümü için adım atmak mümkün değil” diyor. Kürt sorunu ile demokratikleşme arasındaki ilişkiyi şu sözlerle analiz ediyor: “Kürt sorunu, Demokratik Cumhuriyetin kurulması için ivedi bir şekilde, demokratik bir şekilde çözülmesi gereken, Türkiye’nin en acil ve en önemli sorunudur. Çok boyutlu bir kriz döngüsü içerisinde bulunan Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal krizinin temelinde esasen Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve yapılması gereken demokratik çözümün aksine savaş ve çöktürme politikalarında ısrar edilmesi yatmaktadır. Hemfikir olduğumuz temel nokta şudur; tüm ret ve inkar politikalarına karşı, tekçi anlayışa karşı Kürt halkı eşit yurttaşlık talebinde diretmektedir. Eşit yurttaşlık hakkı başta Kürt halkı olmak üzere, Türkiye’deki tüm ötekilerin ve ezilenlerin hakkıdır. Dolayısıyla Kürt sorunu vardır, Kürt sorunu Türkiye’nin yüzyıllık anti-demokratik rejiminde demokrasiye doğru açılacak yolun sıfır noktasıdır. Meselenin TBMM çatısı altında çözüleceği sözü ve direngenliği elbette çok değerlidir. Ancak dünyadaki diğer örnekleri de göz önünde bulundurarak hareket edersek meselenin muhataplarının da süreç içerisinde aktif bir rol alması gerekliliği karşımızda duracaktır. Aksi halde çözümün demokratik olması mümkün olmayacaktır. Tek taraflı bir çözüm anlayışı ve yaklaşımı da hem eksik hem de yanlış bir çözümün önün açacaktır. Bu anlamda muhataplar bellidir. TBMM çatısı altında ortak bir mutabakat ve tartışma zemininin yaratılmasıyla çözüme taraf olan, çözümü destekleyen bütün siyasi partilerin muhatapları ile beraber demokratik bir çözüme doğru adım atması Türkiye’nin ikinci yüzyılının ilk adımı olarak barış ve demokrasi yüz yıllık hasretimizin sonlanması anlamını taşıyacaktır. Demokratik Cumhuriyet’in ilk adımını Kürt sorununu çözerek atmak Türkiye’nin demokrasi tarihinde büyük bir dönüm noktası olacak, Ortadoğu ve dünyayı etkisi altına alacak bir değişimin önünü açacaktır.”