Arif MOSTARLI
1945 ilkbaharında, toplama kamplarında bütün ailesini yitirmiş olan kederli bir adam, karşısındaki kadından tam olarak bu sözleri duymuştu: “Bu, kızınız Anne’ın mirasıdır efendim.” Bir tomar kâğıt, defter ve başka şeyler… Adamın adı, Otto Frank’tı. Birkaç yıl sonra bütün dünyanın “Anne Frank’ın Hatıra Defteri” adıyla tanıyacağı belgeleri gözü gibi saklayarak ona veren kadın ise, Miep Gies’ti.
9 yıl önce, 12 Ocak 2010’da, yüz yaşına ulaşmışken yitirdiğimiz bu cesur kadın, son anına kadar “Ben bir kahraman değilim. Sadece yardımcı olabilmek için elimden geleni yaptım” demeyi sürdürdü ama sözünü ettiği ‘yardım’ o zamanlar hiç de öyle kolay bir şey değildi.
Viyana’dan Amsterdam’a…
Sonraları kendisini hep ‘talihli’ biri olarak tanımlasa da, yaşama başlangıcı hiç öyle olmamıştı. 1909’da Viyana’da doğan Hermine Miep Santruschitz, daha 11 yaşındayken, çok yoksul olan ailesi tarafından Hollanda’ya gönderildi. Orada bir işçi sınıfı ailesi tarafından korumaya alındı ve sonraki yaşamını onlarla sürdürdü. Daha sonra, Miep, 1933’te Amsterdam’da Oto Frank’ın müdürlüğünü yaptığı Alman Opekta firmasının Hollanda şubesinde sekreter olarak işe başladı. Bu arada, 1941’de, Nazi Kadınlar Birliği’ne katılmaması onu kara listeye sokmuştu ve Avusturya’ya sınır dışı edilmesi emredildi. Ama bir çözüm bulundu. Arkadaşı Jan Gies ile evlenerek Hollanda vatandaşlığı alabildi ve böylece sınır dışı edilmekten kurtuldular. Jan Gies, Nazilere karşı bir direniş grubunun üyesiydi.
‘Gizli Bölme’de bir yaşam
Naziler Hollanda Yahudilerini kamplara göndermeye başladığında Otto Frank, Miep’ten aileyi saklamasını rica etti. Miep ve Jan, hiç tereddüt etmediler. Baba, anne ve iki kızlarıyla birlikte dört dostları, işletmenin arkasındaki gizli bir bölmede yaşamaya başladılar. Gies’lar ve onlara yardımcı olan dostları, yaşamlarını tehlikeye atarak iki yıl boyunca sekiz kişinin gizlenmesine ve beslenmesine yardımcı oldu. Miep her gün farklı dükkânları kullanıyor, asla çantasına ya da paltosunun altına sığmayacak şeyler almıyordu. Jan ise karaborsadan aldığı yiyecek karnelerini ona aktarıyor, böylece titiz bir çalışma yürütüyorlardı. Ama bütün bunlar yetmedi. 4 Ağustos 1944 günü, yemeğe gelen Jan, Mieb’e “Ters giden bir şeyler var sanki” dediğinde, kuşkuları haklıydı. Belirsiz bir muhbir tarafından ihbar edilmişlerdi ve o gün SS komandoları evi bastı. Saklanan 8 kişinin dışında yardımcı olanlar da tutuklanmıştı. Bu kez Mieb’in şansı yaver gitti. SS’lerin şefi Karl Josef Silberbauer, Mieb’le aynı kasabadandı. “Yahudilere yardım ettiğin için kendinden utanmıyor musun?” gibi hakaretler yağdırsa da onu tutuklamadı.
Bırakıldıktan sonra Miep, bu kez çılgınca bir girişimde daha bulunarak, toplayabildiği bütün parayla SS merkezine gidip aileyi kurtarmak için rüşvet vermeye kalkıştı. “Dizlerim titreyerek gittim oraya” diyecekti Mieb sonradan; neyse ki bu girişim başarısız oldu ve Mieb bir kez daha şansıyla ve Silberbauer’in görmezlikten gelmesiyle karargâhtan sağ çıkabildi.
Defteri kurtarmak
Aynı gün Mieb, gizli bölmeye girerek, Anne Frank’a ait her şeyi hızla toparlayıp kendi evine götürdü. Böylece o günlerde kendilerine yardım eden insanların adlarını da kurtarmış oluyordu.
Günün birinde hatıra defterini bizzat sahibine vermeyi umut eden Mieb, genç kızın kişisel anılarına olan saygısından ötürü günlüğün tek bir sayfasını bile okumadı. Ama geri dönemedi Anne Frank. Aile, tutuklandıktan sonra Auschwitz’e gönderildi. Baba Otto dışında hiçbiri sağ kalmadı. Anneleri açlıktan öldü. Margot ve Anne Frank ise Bergen-Belsen kampında tifüsten yaşamlarını yitirdiler. Otto, kurtulduktan sonra yeniden Amsterdam’a döndüğünde, Mieb ve Jan, kızının defterlerini ona verdiler. Günlüğü okurken, kızının hiç bilmediği yanlarını öğrenen Otto, onun hep bir yazar olmak istediğini düşünerek defterleri yayınlamaya karar verdi. Böylece basıldıktan sonra 60 dile çevrilerek, edebi niteliğinin yanında 20. yüzyılın en önemli tarihsel belgelerinden biri haline gelen
“Anne Frank’ın Hatıra Defteri” gün yüzüne çıkmış oldu. Mieb, yaşamını yitirdiği güne kadar hep faşizme karşı mücadeleyle iç içe oldu. 1993’te yitirdiği eşi Jan da öyle. “İhtiyacı olan kişilere yardımcı oldum. Herkes bunu yapabilirdi, değil mi?” dedi her zaman Mieb. Keşke gerçek yaşam öyle olsaydı ama. Keşke insanlığın büyük çoğunluğu da Avusturyalı sıradan bir sekreter kadının sahip olduğu vicdan ve cesarete sahip olabilseydi…