16 yaşındaki Ş.A., tüm çocukluğuyla utanması gerekenlerin yerine utanmamayı bir özsavunma olarak bize öğretti. Ve 20 yıl sonra Merve’yi kutluyorum. Tacize karşı duruşu ile tüm kadınlar adına büyük bir özsavunma yaptığı için. Şimdi soruyorum; bu kaçıncı bekçiliğiniz?
Merve’yi kutluyorum. Gözaltına alınırken, tacize karşı duruşu ile tüm kadınlar adına büyük bir özsavunma yaptığı için. Emniyetin yaptığı açıklamayı kınıyorum, silahlı tacizcinin silahla bekçiliğini yaptığı için. Ve tacize karşı örgütlenmeyi bir özsavunma olarak kararlaştıran genç kadınlara serkeftin. Bu kaçıncı bekçiliğiniz? Tüm kara lekeleri sıralayamasam da bir çeyrek asır sonra tekrarlananları verebilirim.
1993’te 16 yaşındaki Ş.A.’nın, Derik/Mardin Jandarma Karakolu’nda tecavüz edilmesi davasında 405 sorumludan biri olan ve 52 kişinin gözaltında kayıp edilmesinden sorumlu Musa Çitil, 2017 yılında korgeneralliğe yükseltilerek Diyarbakır Jandarma Genel Komutanlığı’na getirildi.
16 yaşında bir çocuk Ş.A., o gün, “…Önceleri çok korktum ama sonra düşündüm, başıma gelenler benim suçum değil… Benim utanacak bir şeyim yok” dedi. O gün Ş.A. tüm çocukluğuyla utanması gerekenlerin yerine utanmamayı bir özsavunma olarak bize öğretti.
Ve bugün hem de 20 yıl sonra Ankara’nın merkezinde Merve kamuoyu karşısında polis tacizine uğruyor. Merve diyor ki: “Haysiyetsiz eylemi sonucu doğan utanç kesinlikle kendisine ait. Hiçbir şekilde bana ait değil. Kadınlara ait değil. Sokaklardan çekilmeyeceğiz. Kadınlar kendilerine yüklenen ‘utanç’ misyonunu kesinlikle reddetmeliler. Ben de reddediyorum.”
O gün Musa Çitil dedi ki; “Devletimin bana verdiği yasal görevleri yerine getirdim. Terörle mücadele gereği.” Ama Ş.A.’nın o çocuk yaştaki direnişi, devletin tecavüzün bekçiliğini yaptığı Musa’yı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) mahkum etti.
Bugün Ankara Emniyet Müdürü yine yasal çerçevede davrandıklarını söylüyor ve “terör” suçlamasıyla açıklama yapmakta. Bu da yetmiyor tehditler savurmaktan çekinmedi. Kendi İç-inin-işleri Bakanı da tacizciye bekçilik ettiğini ilan etmede gecikmedi. En vahimi de AKP’li kadın vekilin tacizciyi savunması.
Merve’nin polis tacizine uğradığı gün Amed’de HDP Genç Kadın Konferansı, “Özgür toplum, özgür kadınla mümkün” şiarıyla gerçekleşti. Yedi yirmi dört abluka altında olan HDP il binası önünde bu kez olağanüstü bir abluka vardı (Artık ablukanın dereceleri var).
Genç kadınlar, rengarenk kıyafetler içinde öz güvenli duruşla insanı büyüleyen bir gelecek gibi aktılar. Açlık grevleri direnişlerini selamlayarak, konuşma akışını bir yaşam duruşunun altına imza attılar.
Devlet o kadar korkmuştu ki genç kadınlar için kayyım hizmetini seferber edip Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, şehir içi otobüslerinden halkı indirip akrep ve TOMA’ların emrine verdi ve HDP il binasının önünde sıraladı. Sonuç bildirgeleri Musa Çitil’e, Ankara da Merve’ye yapılan tacizcilere yanıt gibiydi.
Kararları bir yaşam akışı edasıyla özenle sıralanıyordu: “Tecridi kırma iradesini çalışmalarımızın ana eksenine koyacağız.” Tecridin kadın köleliğini derinleştirdiği vurgusu çok kuvvetliydi. Devletin kadına yönelik taciz, tecavüz, işkence, saldırı, irade kırma savaşına dur diyecek bir kararlılıktı.
Genç kadınlar, örgütlülüğün bir özsavunma olduğunu o kadar canlı vurguladılar ki sözünün silahtan ne kadar güçlü olduğunu da. Ve Amed’e düşen de, devletin tüm militarist araçlarını genç kadın duruşunun önüne çekmesinin nedeninin cinsiyetçi, militarist, ırkçı, dini istismar etme siyasetinin nafile bir koruma derdine girdiğine tanıklıktı. Kadının