AKP-MHP iktidarı reform lafını ettikten sonra Kürtlere yönelik baskılarını ve tutuklamalarını artırdı. Anlaşılıyor ki, insan hakları haftasını daha fazla baskı ve tutuklamalarla kutlayacaklar. Herhalde kutlama yapmak için havaya kurşun sıkıyorlar; ne hikmetse bu kurşunlar da gidip Kürt gençlerini buluyor. Ya da bu mermiler kişi isimlerine güdümlü.
Böyle giderse Kürtlüğünü kabul edip siyasetle uğraşan herkesi tutuklayacaklar. Herhalde Kürtler üzerinde böyle bir psikolojik etki kurarak özgürlük talebinden vazgeçirmek istiyorlar. Yüzyıldır kimlik ve özgürlük mücadelesi veren Kürtleri özgürlük taleplerinden vazgeçirmek mümkün görünmüyor. Ancak NATO mermer, NATO kafalar bunda ısrar ediyorlar. Anlaşılıyor ki, Yunan mitolojisindeki Sisafos gibi zalim tanrılar tarafından cezalandırılmışlar. Sisifos’a ağır bir taşı bir tepenin üstüne çıkarma cezası vermişler. Her defasında taşı büyük bir güç sarf ederek tepeye çıkaracakken kaya yuvalanarak tekrar tepenin dibini boylar. Türkiye’de Kürt soykırımında ısrar edenlerin durumu da buna benziyor. Hem Kürtlere eziyet çektiriyorlar hem de kendilerini böyle umutsuz bir amaçta tüketiyorlar. Demokrasi güçleri ve Kürtler eninde sonunda Türkiye’yi bu hasta zihniyetten kurtaracaklar.
Şu anda Kürtlere uygulananlar dünyanın herhangi bir ülkesinde olsa her gün dünya ajanslarının gündemi olur. Kürtlere uygulanan Türkiye’nin herhangi bir köşesinde olsa isyan çıkar. Ama bu baskılara Kürtler muhatap kaldığında normalleşiyor. Bu aslında Türkiye’de herkesin bozulmasıdır. Zaten Kürtler üzerinde uygulanan politika ve yapılan baskılar sonucu Türkiye halkları kültürel ve psikolojik olarak bozulmuştur. Kürtlere bu kadar baskının olduğu Türkiye’de halkın sağlıklı olduğunu kim söyleyebilir? Bu nedenle sadece bir Kürt sorunu yoktur; aynı zamanda bir Türk sorunu da vardır. Kürdü soykırım kıskacında, Türk’ü insanlık dışı bir kültür içinde tutma vardır. Bir halkın soykırım kıskacında tutulmasına ses çıkarmayan bir toplum için kim sağlıklı diyebilir? Demek oluyor ki, Kürt’le Türk birlikte kurtulacaklar.
Bu yılki insan hakları haftasında Türkiye’deki her kurum, her topluluk, her insan Türkiye’de insan haklarının durumunu sorgulasın. İnanın böyle bir sorgulama sorgulayanların ruh halini bozar. Çünkü bu konuda insanı rahatlatacak tek bir veri bulamazlar. Zaten insan haklarına konu olan tüm endekslerde Türkiye son sıralardadır.
Bazıları Türkiye’de seçimler oluyor, parlamento var, partiler var diyebilir. Aslında biçimsel olarak bu kurumların varlığı Türkiye’deki insan hakları ölçülerini iyileştirmiyor, hatta daha da kötüleştiriyor. İnsanlık için bir anlamı ve değeri olan kurumların bu kadar yozlaştırılması, hatta ters bir işlevsellik yüklenmesi Türkiye’deki tüm insanlık değerlerinin çok kötü durumda olduğunun kanıtı olmaktadır. Aslında partilerin, seçimin ve parlamentonun hiçbir anlamı kalmamıştır. Tek anlamı Türkiye’deki tüm çirkinlerin, insanlık dışı uygulamaların, kurumsal faşizmin ve zulmün üstünü örtmektir. Aslında HDP çoktan kapatılırdı. Ancak dış güçlere bizde demokrasi var diyecek hiçbir kuruma sahip olmadıklarından, bu durumun üstünü örtmek için HDP’yi kapatmıyorlar. Sadece dış dünyaya karşı bir özel savaş ve aldatma argümanı olarak kullandıkları için HDP’yi kapatmıyorlar. HDP de hiçbir demokratik mevziiyi direnmeden bırakmama kararı nedeniyle parti çalışmalarını tüm baskılara rağmen sürdürüyor. Bu açıdan parti var, çalışıyor diyerek sınırlı da olsa demokrasi varmış gibi bir anlayış içinde olmamak gerekir. HDP’nin kapatılmamasını, milletvekillerinin tümünün tutuklanmamasını sınırlı da olsa bir demokrasi varmış gibi anlamamak gerekiyor. HDP’nin kendi varlığını ısrarla sürdürmek istemesini ise bu özel savaş oyununa karşı bir demokratik mücadele imkanı olarak görmesi olarak anlaşılmalıdır. Bu açıdan hiçbir Kürt, hiçbir demokrat seçimler oluyor, HDP de seçime giriyor diyerek kendini aldatmamalıdır. Böyle diye HDP’yi kapalı tutmak ya da HDP’den vazgeçmek de doğru olmaz. Demokrasi mücadelesi zaten zorluklara katlanarak gelişir, demokrasi mücadele edilerek gelir. Kuşkusuz sadece HDP’nin mücadelesiyle de gelmez; ancak on yılların mücadele geleneği ve birikimini temsil eden bu siyasal mücadelenin de demokratikleşmede katkısı olacaktır. Mücadelenin sert geçtiği her ülkede demokratikleşmenin daha kapsamlı, derin ve köklü gelişmesi de diğer bir gerçekliktir.
AKP-MHP iktidarından reform beklemek bu iktidar gerçeğini anlamamaktır. Ancak Türkiye’de tüm muhalifler bu iktidar gerçeğini anlamıştır. Bu açıdan bir beklenti içine girmeden mücadele süreklileştirilirse mevcut iktidar yıkılır, o zaman da köklü reformların önünün açılması sağlanır. Özcesi Türkiye’de olumlu denilebilecek her şey ancak bu iktidarın ortadan kalkmasıyla gerçekleşir. Sadece devrimci demokratlar değil, liberal ve Müslüman demokratlar da bu gerçekliği bilerek hareket ederlerse, Türkiye’de güzel gelişmelerin ortaya çıkması sağlanır.