Uluslararası Kadın Konferansı’nın düzenlendiği Berlin’de dünyanın dört bir yanından gelen kadınlar, ‘Güçlüyüz, dünyayı değiştireceğiz’ dedi
Nesli Şahiner
Bir kadın devrimi olarak nitelenen Rojava Devrimi, 10. yılını geride bıraktı. Eşitlik ve demokratik ilkeler üzerinden başta kadınlar olmak üzere halkların, inanç gruplarının ve gençlerin özgürlüğünü esas alan bu yeni toplumsal model inşası, Rojava’dan da taşarak bütün Suriye halkları için yeni bir umut oldu.
Özellikle Rojava Devrimi’nden sonra Kürt kadınları 21. yüzyılın kadın devriminin yüzyılı olacağını dile getiriyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, Tunus, Mısır, Lübnan, Sudan, Libya gibi, şimdilerde ise İran’da hükümet karşıtı gösterilerde ön saflarda yer alan, kitleleri yönlendiren kadınlar da Kürt kadın hareketinin savını destekliyor.
Mesafeler tanınmadı
Bütün bu gelişmelerin yanı sıra ülkelerinin dışına taşarak mücadelelerini küreselleştiren kadınlar, çeşitli eylem ve etkinliklerle aralarındaki mesafeleri, engelleri hiçleştiriyor. Tıpkı 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nün hemen öncesinde, 41 ülkeden 800 kadının katılımı ve büyük coşkusuyla gerçekleştirilen uluslararası kadın konferansında olduğu gibi…
Birlikte mücadelenin ortak adımı
Kadınlar Geleceği Örüyor Ağı’nın ilkini 2018’de düzenlediği bu konferansın ikincisi, 5-6 Kasım tarihlerinde “Devrimimiz: Yaşamı Özgürleştirmek” şiarıyla Almanya’nın başkenti Berlin’de düzenledi. Konferansın bitiminde açıklanan sonuç bildirgesinde kadınların birlikte mücadelesinin elzem olduğu öne çıkarken, “kadın devrimi” için bu birlikteliğin gerçekleşmesi gerektiğine vurgu yapıldı. Ardından da 800 kadın hep bir ağızdan, “Jin, Jiyan, Azadî: Kadınlar Geleceğini Örüyor Ağı”nı ilan etti.
Kadınlar her yerde ayakta
Konferans bileşenleri tarafından yayınlanan sonuç bildirgesi ise kadınların katettiği yolun önemini net bir biçimde ortaya koyuyordu: “Jin, jiyan, azadî’ bir isyan ve çözüm sloganı olarak dünyanın her bir köşesinde haykırılıyor. Kadınlar 21. yüzyılı kadın yüzyılı yapmak için dünyanın her yerinde ayakta, isyanda. Farklı toplumsal kesimlerin kendi özgürlüğünü kadın özgürlüğünde gördüğünü ve kadın özgürlüğünün toplumu özgürleştireceğine inandığı bir süreçten geçiyoruz. Öfkeliyiz. Bu kolektif bir öfke. Güçlüyüz, dünyayı değiştireceğiz. Mevcut sömürü sisteminin dışında farklı bir yaşam özlemi duyan tüm kadınları ağımıza katılmaya ve ‘KADIN DEVRİMİ’ temelinde ortak mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz.”
Yükselen isyan dalgası
Kuşkusuz bu muazzam konferans dünyanın dört bir yanındaki kadınları ve mücadelelerini birbirlerine çok daha fazla yakınlaştırdı. Kurulan ortak ağ ise birlikte ve daha güçlü mücadele edileceğinin güçlü bir ilanı oldu. İran’da Jîna Emînî’nin, Süleymaniye’de Nagihan Akarsel’in katledilmesinin ardından farklı ülkelerden kadınların birlikte yükselen isyan seslerinde ve eylemlerinde de tanık oluyoruz bu ortaklaşmaya…
8 dilde çeviri yapıldı
Kürtçe, İngilizce, Almanca, İtalyanca, İspanyolca, Fransızca, Arapça ve Türkçe çevirilerin yapıldığı konferansın ruhunu, kadınlara yansımalarını, yarattığı etki ve hedeflerini öğrenmek için organizasyonda da yer alan yazar ve antropolog Elif Sarıca, katılımcı Akademisyen Nil Mutluer ve etkinlikte konuşma yapan sosyolog Dilar Dirlik ile konuştuk.
Elif Sarıca: Aslında hem fiziki hem de fikirsel olarak birbirimize yakınız ama mücadele olarak birbirimizden kopartılmışız. Özellikle Rojava deneyiminden sonra, Ortadoğu’daki farklı farklı deneyimlerden sonra, son 10 yıldır da başladı bu ortak mücadele
Nil Mutluer: Şu anda biz biliyoruz ki otoriter rejimler ortak akılla hareket ediyor. Neo-liberal, muhafazakâr ve gayet otoriter, ataerkil yapılar her yanımızı sardı. Konferansta kurulan ortak ağı yürütebilir ve büyütebilirsek ne mutlu bize
Dilar Dirik: Mağduriyet dili ile sınırlı bir konferans değildi, birbirimize güç vermek için bir aradaydık. Sadece mağdur ya da kurban değil aynı zamanda da çözüm gücüyüz. Bunun güçlü dile getirildiği bir konferanstı. Ben çok umut kazandım.
Salon doldu taştı
Yazar ve antropolog Elif Sarıca, konferansın organizasyonunda yer alan isimlerden biri. Sözlerine, Berlin Üniversitesi’nde yapılan konferansa çok büyük bir katılım talebi olduğunu hatırlatarak başlayan Sarıca, şu bilgileri veriyor: “Üniversite salonunun kapasitesi salona girmek isteyen kadın sayısını karşılamadı, çok fazla talep olunca katılım mecburen sınırlandırıldı. Ama konferansı izlemek isteyen ve içeri giremeyen kadınlar ayrı bir salona alındı ve onlara oradan canlı yayın yapıldı.”
Hedef dünya kadın konfederasyonu
Yapılan kadın konferansının amacının dünya demokratik kadın konfederasyonunu oluşturmak olduğunu da vurgulayan Sarıca, “Konferansta ortak mücadele için güzel bir ağ kararı alındı. Zaten son dönemlerde sokaklarda, farklı alanlarda bu ortak mücadele başlamış durumda. Bu ortak mücadelede toplumsal hareketler kadın hareketleri kendi toplum ve kendi tabanlarını mobilize etmeye devam ederken, bu mücadelelerin evrensel bir boyuta ulaşması için de ortaklaşılması gerekiyor konusunda hemfikir” sözlerini sarf ediyor.
Ortak mücadelemizi örüyoruz
Sömürgeci kapitalist sistemlerin kadınların ortak ve güçlenen mücadelesini bölerek parçalama yöntemini uyguladığını ve bunda da çok kere başarılı olduğuna dikkat çeken Sarıca, şunları aktarıyor: “Coğrafik olarak birbirine yakın olan Ortadoğu gibi bir sahada bu parçala-böl yöntemi daha çok hissediliyor. Aslında hem fiziki hem de fikirsel olarak birbirimize yakınız ama mücadele olarak birbirimizden kopartılmışız. Özellikle Rojava deneyiminden sonra, Ortadoğu’daki farklı farklı deneyimlerden sonra son 10 yıldır da başladı bu ortak mücadele, konferans da bunun başka bir aşaması olarak gerçekleşti.”
Çok heyecan vericiydi
Konferansa katılan isimlerden biri de barış için imza verdiği için işinden olan ve Almanya’ya göç eden Yrd. Doç. Dr. Nil Mutluer.
Konferansı, “Çok heyecan verici” bulduğunu dile getirerek konuşmasına başlayan Mutluer, gözlemlerini şöyle anlatıyor: “Dünyanın farklı ülkelerinden yüzlerce kadının katıldığı bir konferanstı, Latin Amerika’dan tutun Avustralya’ya Türkiye’den Arjantin’e, Avrupa’nın çeşitli ülkelerine kadar kadınlar vardı. Mesela siyah hareketten kadınlar vardı. Siyahlara yönelik çok ciddi şiddet ve baskı var, bunlarla mücadele eden kadın ekipleri katıldı. Çok ciddi yerel halktan insanlar, ekoloji mücadelesi veren kadınlar da konferanstaydı. Konferansın çok başarılı geçtiğini düşünüyorum.”
Herkese güç verdi
Dünyada yükselen otoriterleşme, milliyetçilik, savaşlar ve baskılara karşı kadın hareketlerinin bir araya gelmesinin çok büyük güç verdiğini, büyük heyecan yarattığını sözlerine ekleyen Mutluer, konferansta öne çıkan Jin, jiyan, azadî sloganının Türkiye halklarının, LGBTİ+’ların ve birçok ülkeden kadınların sloganı haline geldiğini ifade ediyor.
Cinsiyetçiliğe karşı ortak ağ
İran’da Jîna Emînî’nin, Süleymaniye’de ise gazeteci Nagihan Akarsel’in katledilmesinin kadın mücadelesinin güçlenmesine yönelik bir rahatsızlığın göstergesi olduğunu dile getiren Mutluer, “Şu anda biz biliyoruz ki otoriter rejimler ortak akılla hareket ediyor. Neo-liberal, muhafazakâr ve gayet otoriter, ataerkil yapılar her yanımızı sardı. Dünyada çok tehlikeli bir şekilde sağ akımlar yükseliyor, bugün Almanya’da mesela Nazileri açıkça destekleyen AfD (Almanya için Alternatif) yüzde 10-11 ile parlamentoda. Dünya şu anda çok iyi durumda değil, bu anlamda konferansta kurulan ortak ağı yürütebilir ve büyütebilirsek ne mutlu bize” diyerek noktalıyor konuşmasını.
Konferans umudumuzu büyüttü
Görüştüğümüz son isim ise konferansta da konuşan sosyolog-yazar Dilar Dirik oldu. Konferansın “rastgele ve gelişi güzel” yapılmış bir konferans olmadığını söyleyen Dirik, öncesinde çok fazla tartışma ve çalışma olduğunu belirtiyor. Şöyle devam ediyor Dirik: “Konferansın konseptinin üretilmesinden programına, katılımcılardan konuşmacılarına kadar her boyutu ince ince oluşturulmuştu. 2018’deki konferanstan daha da ileri boyuttaydı, çok düzenli ve güzel geçti. Onlarca ülkeden yeni kadınlar gelmişti. Kadın yoldaşlığı ve mücadelesi açısından önemli bir konferanstı, özellikle de militarizm, milliyetçilik, faşizmin derinleşmesi gibi konular öyle hafifçe ele alınmadı. Dolu dolu ve umut veren bir konferans oldu.”
Konferansta ciddi analizlerin yapıldığını, farklı şiddet yöntemlerinin ele alındığını ve ortak çözüm üretmeye yönelik ileri adımlar atıldığı bilgilerini de aktaran Dirik, “Konferansla sınırlı kalınmayacak, aynı zamanda bir örgütlenme sürecine gidileceğiyle ilgili sözler de söylendi” diyor.
Evlerden başlayan devrim…
“21. yüzyıl kadın devriminin yüzyılı olacak” öngörüsünü sorduğumuz Dirik, şu ifadeleri kullanıyor: “Devrim çok uzun soluklu bir süreç, örgütlenmeye ihtiyacı var, ittifaklara, bir perspektife ihtiyacı var. Kürt kadın hareketinin bu konudaki tanımına bakarsak anlamlı bir tarif yapabiliriz. Ne diyor Kürt kadın hareketi; toplumun içerisinde, erkek-kadın ilişkilerinde, insanlar arası ilişkilerde, evlerden, yerellerden dünyaya geçen bir güç olabilmek, zihniyeti değiştirmek… kadın devrimini öyle tanımlıyorlar. Yani erkek egemen sistemin tanımladığı “diktatör düşecek devlet yıkılacak, her şey değişecek” gibi değil. Buna güvenemez kadınlar. Kadın devrimi uzun vadeli bir süreç, her gün her yerde örgütlenen, evde, işyerinde, sokakta, okulda dünya siyasetinde erkek egemen zihniyeti değiştirebilmeyi gerektirir. O nedenle de bu konferans çok önemliydi.”
Kendi dilinde mücadele
Konferansta her türlü şiddete, baskıya, saldırıya karşı güçlü ve evrensel bir mücadele hattı kurmanın gerekliliğini her kadının kendi dilinde ifade ettiğini dile getiren Dirik, bunun da çok anlamlı olduğuna dikkat çekiyor: “Yani mağduriyet dili ile sınırlı bir konferans değildi, birbirimize güç vermek için bir aradaydık. Kadınlar sadece mağdur ya da kurban değil aynı zamanda da çözüm gücü. Bunun güçlü şekilde dile getirildiği bir konferanstı. Ben konferansta çok umut kazandım.”
Daha büyük çalışmalar yapabiliriz
Savaşların yayılmasına, milliyetçiliğin ve militarizmin yaygınlaştırıldığına işaret eden Dirik, herkesin sadece kendi ülkesine bakarak değil, uluslararası alanda siyasetlerin birbirlerini nasıl güçlendirdiğine de bakması gerektiğini söylüyor.
“Erkek devletler arasındaki dayanışmayı kırabilmek için kadınların yerelden dünyaya açılan bir şekilde, tıpkı bu konferans gibi, alternatifler oluşturması gerekiyor” diyen Dirik, son olarak şunları ifade ediyor: “İnsanları umutsuzluktan çıkarıp mücadeleye yöneltmek lazım. Hepimiz için bu konferans çok anlamlıydı. Sadece konuşmaların olduğu bir yer değil aynı zamanda örgütlenme, birbirini tanıma, yoldaşlık geliştirme, birbirine güvenebilmek için bir platform oluşturdu. Bunu yükseltmemiz, daha ileri taşımamız lazım. Kendi gücümüze güvenerek daha fazla, daha güzel, daha büyük çalışmalar yapabiliriz. Hepimize kolay gelsin…”