Azad Barış
Tarihte fermanlar, sürgünler ve katliamlarla anılagelen Êzidîlerin son 7 yılda IŞİD tarafından kitlesel kıyımlarla tekrar gündeme gelmesi, dünya kamuoyunu meşgul etmesi, tesadüf olmadığı gibi aktörleri ve vekilleri değişmekle birlikte sistematik bir yıpratma ve yok etme stratejisinin parçası olduğu özellikle son 2 haftadaki gelişmelerden tekrar anlaşılmaktadır. Önceki haftalarda Şengal’de gerçekleşen, 2 gün önce de Zaxo’da bir mülteci kampına yönelik gerçekleşen saldırılar, Êzidîlerin makus tarihinin hızlandırılmış bir fragmanı olarak tekrar güncellenmektedir.
Savaştan, soykırımdan kaçmış, hafızasını, mekanla kurduğu ilişkiyi terk etmek zorunda kalıp bir mülteci kampında yaşamaya mecbur edilen insanların hissiyatını anlamak bugünkü şartlarda zor olsa da, bir mülteci kampını insansız uçaklarla hedef alıp bombalamak nedir bilir misiniz? Tabii ki bilemesiniz! Başınıza gelmesini asla istemem ama umarım bunu yapanların ocağına dünyanın en büyük göktaşları düşer. Taş üzerinde taş kalmaz, evleri lime lime olur ve feryatları Şengalli çocukların feryadına karışır.
Bir mülteci kampını bombalamak, bir hastanenin üzerine bombalar yağdırmak her şeyden önce “insan” işi ve insanlığın tarih boyunca deneyimlerden süzerek inşa ettiği değerlere içkin değildir. İnsanlığın çürümüşlüğüdür, o uçaklar kadar soğuk kalplere sahip olmaktır bu zamane barbarlık hali! Kavimlerin kalplerinin diliyle ifade edecek olursak merhametsizlik, vicdansızlık ve barbarlıktır. İslam Devleti tarafından evleri yakılan, aile ve akrabaları öldürülen, genç kız ve kadınları cihat ganimeti olarak el konulan, daha sütten kesilmemiş çocukları kaçırılan ve zorla din değiştirilen, malları talan edilen insanların sığındıkları çadır kentleri bombalamak insanlığın hiçbir kırıntısından nasiplenmemek ve erdemsizliktir. O insanlardan tek birinin canına kıymak erdemsizliğin evrensel tarihinin yeniden yazımından başka bir şey değildir.
Hem bu son mülteci kampı saldırısı hem de periyodik olarak yapılan diğer bütün saldırıların tek sebebi Êzidî düşmanlığıdır. Bu saldırılar Êzidîlerin toplumsal hafızasında kanlı bir şekilde canlı duran 73. fermanın başka boyutlarda devamıdır ve bunu yapanlar diğer soykırımcıların ruh ikizidir. Êzidîlerin kutsal mekanlarına, öncülerine, yerleşim yerlerine ve mülteci kamplarına karşı yapılan hava saldırıları yedi yıl önce dünyanın gözleri önünde işlenen 73. fermanla eş değer hatta onu da aşan ağırlıkta bir kitlesel cinayetten başka bir şey değildir.
Zamanlamasından ve konjonktürden bağımsız olarak seçilen hedefler ve cinayetlerin yapılış şekilleri evvelden gelen düşmanlık kin ve nefretin aleni bir dışavurumudur. Bu düşmanlığın en açık hali olan bu son saldırı 73. ferman ve onun sonrasında meydana gelen kötülükler yetmiyormuş gibi daha fazla kötülük yapmak üzere Êzidî yurdunun, iradesinin ve varlığının hedef seçilmesidir. 73 kez denenen lakin nihayete bir türlü erdirilemeyen tarihsel düşmanlığın açık bir gösterisidir.
Son olarak hedef seçilen ve yerinden yurdundan edilen Êzidîlerin yaşadığı Zaxo’daki mülteci kampı iki hafta önce hedef seçilen Şengal hastanesi kadar masum bir yerdir. Yedi yıl önce bütün dünyanın gözleri önünde bir film platosundaki çekimler rahatlığıyla gerçekleşen o kanlı katliamdan kaçan insanları bombalamak tarifsiz bir gaddarlık, has bir münafıklıktır, zamane bir kötülüktür. İmandan yoksun irfana hasımlıktır. Bununla verilmek istenen esas mesaj ve çıkarılması gereken esas anlam 73. fermanın devam ettirilmesi dışında başka bir şey değildir. Bizler bütün canlılığıyla bunu farkındayız, çünkü selefiliğin yamalı yüzünü kolektif hafızamızdan gelen deneyimlerle iyi biliyoruz. Êzidîlerin kolektif hafızasında önemli yer tutan Ağustos ayına denk getirilen bu saldırıların daha önceki nokta saldırılarla aynı metot ve amaçla yapıldığı açıktır. Bu saldırıların failleri bunu saklama gereği duymadığı gibi, özenle seçilmiş hedefler ve planlama nizamı bu son saldırının da “özel siparişle” gerçekleşen bir suikast olduğunu göstermektedir.
İster daha önce kutsal dağda gerçekleşen suikastlar olsun, isterse Şengal şehir merkezinde hedef alınan Êzidî şahsiyetler olsun, ister Şengal hastanesi cinayeti veya son mülteci kampı saldırısı olsun, tamamı içerdeki bilgi sızmalarıyla meydana gelmiş çoklu aktörlü cinayetlerle karşı karşıyayız. Amaç ve oluş biçimlerinin benzemesinden bağımsız olarak hepsinin temel hedefi 73. fermandan sonra ortaya çıkan Êzidî uyanışının önüne geçmek, Êzidîlerin özne olma ve kendini koruma çabasının önüne geçmektir.
Türkiye bütün bunları esasen olası bir Êzidî (Kurdi) yapılanmanın önüne geçmek ve kendi jeostratejik, jeopolitik ve ekonomik çıkarlarının bir gereği olarak yapmaktadır. Dolayısıyla Afganistan vakasıyla beraber yeniden gündeme geleceği tahmin edilen ‘Büyük Orta-Doğu Projesi’ne dahil olmak için şimdiden geniş alanları domine etmek istiyor. Bunun bir sonucu olarak Türkiye, Irak Merkezi hükümeti ve Erbil başta olmak üzere bölgedeki etkin küresel güçlerin icazetiyle, belirli bir plan ve proje çerçevesinde Şengal ve Rojava’ya karşı bu saldırıları gerçekleştiriyor. Başka bir ifadeyle dünyanın gözleri önünde İslam Devleti’nin mitosunu yerle bir eden halk ve onun çocuklarını yersiz yurtsuz bırakmak istiyor. Bu durumun tarihsel Êzidî düşmanlığından başka bir şey olmadığını hafızamız, deneyimlerimiz bize açıkça söylemekte, göstermektedir.