Dünya Kadın örgütleri, devlet-erkek-ırkçılık-dincilik-militarizm-faşizm olduğunu, toplumun yarısı olan kadına yönelik şiddeti soykırım düzeyine çıkardığını binlerce yıllık mücadelesiyle açığa çıkardı. Bu direnişle dünyada en itibarsız, güvenilmez, hukuksuz, iki yüzlü, barbar, vahşi yapılanmanın devlet yapılanması olduğunu uluslararası sözleşmelerle tescilledi.
Kadının, devlete kabul ettirdiği sözleşmeler:
*25 Kasım: Mirabel kardeşlerin 1960 yılında araba kazası ile değil, faşizm tarafından tecavüz edildikten sonra katledildiğini 40 yıl boyunca mücadele eden kadınlar ortaya çıkardı. 25 Kasım Birleşmiş Milletler tarafından 1999’da “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi.
*8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü: 1857 yılında New York’da: 129 kadın işçinin grev yaptıkları sırada fabrikada yakılarak katledilmesi sonucu Birleşmiş Milletler 1975’de, 8 Mart tarihini Dünya Kadınlar Günü olarak kabul etti. *CEDAW: BM’nin kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi için yapılan sözleşme.
*2011 yılında İstanbul Sözleşmesi; Kadına yönelik şiddetle ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele. Avrupa konseyinin bu sözleşmesi kadına yönelik bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşmedir. Türkiye ilk imzalayan devlettir. Bu, kadın mücadelesi karşısında, başta Türkiye olmak üzere devletlerin şiddeti engellemediklerinin bir itirafıdır, artık bununla yaptırım uygulanacağı aşamasına geçildi. İmzacı devletin anayasanın 90. Maddesi “eğer yasalar bu sözleşmelere göre düzenlenmemişse bile imzalanan uluslararası sözleşmelerin hükümleri geçerlidir” diye de teyit edilmiştir.
Bu tescilin uygulamalarına bakalım. Bu yıl ülkede sivil kadın örgütleri, TJA, HDK Kadın Meclisi, feminist hareketler ve kadın inisiyatifleri, 25 Kasım 2018 tarihinde, 137 il ve ilçede 200’e yakın etkinlik gerçekleştirdi (sayabildiklerim). Devletin kadın eylem ve etkinliklerine saldırısı Amed ve İstanbul da dahil, 25 Kasım programları engellendi. İçeride yapılan etkinlikler ablukaya alındı, dışarıda yapılanlar ise polis saldırısı altında gerçekleşti. Başka bir uygulama ile de makul kadın ve olmayanlar olarak böl-yönet hainliğiyle kadını karşı karşıya getiren bir siyaset uyguladı.
Amed ve İstanbul 25 Kasım haftası boyunca onlarca etkinlik düzenledi. İstanbul İstiklal Caddesi’nde, DAKAP (Dicle Amed Kadın Platformu) da finali Tek Kapı-Ofis güzergâhından meşaleli ve erbaneli yürüyüş planladı. Tarih kaç kez böyle bir militarist güç yığılmasına tanık olur bilmiyorum. İki kilometrelik yol güzergâhı boyunca saymaktan başın dönecek kadar toma, gözaltı aracı, akrep, zırhlı araç, sivil ve resmi polis aracı yığılmıştı. Buluşma noktasına giden her yol kadınların birbirine ulaşmaması için grup grup ablukaya alındı. Etkinliğin başlayacağı noktaya ulaşabilenler polis çemberinde tutuldu. Ama yine de Sur’dan Ofis’e ulaşıldı, açıklama yapıldı. İstanbul’da tüm engellemelere rağmen kadınlar sokakları direniş alanına çevirdi. Ardından, her günü 25 Kasım’a dönüştürme kararlılığıyla dağılındı. Militarizmin gücü Jin, Jiyan, Azadi’ye yetmedi.
Tüm uluslararası ve devletlerarası sözleşmeleri kabul eden, imzalayan devlet hangi hadde sığınarak kadın etkinliklerini yasaklayıp saldırabiliyor? Haddini aşarak 25 Kasım’ı topyekun savaş ilan etme gününe dönüştürebiliyor? Bunlar aleni olarak kadına karşı işlenen suçlardır.
Bu Bir Suç Duyurusudur, savcılar kadınlara saldıran, hakaret eden, etkinlikleri engelleyen, devlet yetkilileri (bakan, vali, kaymakam, polis, emniyet müdürleri…) hakkında yasal işlem başlatmakla sorumludur. İmzasının arkasında durmayan itibarsız erkek devlet bilsin ki kadın, uygulanan taciz, tecavüz, şiddet, tecrit karşısında, utanıp korkmaz, geri çekilmez. Çünkü kadın, utanması ve korkması gereken erkeğin, devletin yerine utanmamayı ve korkmamayı bir öz savunma direnişine dönüştürdü. Bu gün dünyada itibarlı olup olmamanın ölçüsü kadın özgürlük mücadelesine yaklaşımdır.