Türkiye’de mafya denince akla Kürt İdris ya da Dündar Kılıç gelir. Bunlar işe mahallenin delikanlısı olarak başlamışlar. Birkaç vukuat sonrasında ünlenmişler. Kurdukları örgüt genişlemiş, olmuşlar mafya.
Ama bu mafya her zaman “kendi işini” yapmış. Polis kimi zaman bunlara göz yummuş. Kimi polis daha öte gitmiş, yardım etmiş, karşılığında “çorba parası” almış. Ama birçok durumda bu mafya şefleri tutuklanmış, hapis yatmış. Hapis yatarken devlet adına ihbarcılık yapmak yerine aynı koğuşta kaldıkları solcularla arkadaş bile olmuşlar.
O nedenle bu örgütlere “suç örgütü” denmiş. Yani devletin yasalarını çiğnemişler, devlete rağmen suç işlemişler. Devlet adına, devlet için değil, kendi çıkarları için ne gerekirse yapmışlar.
“Suç” devlet yasalarına ve devlet otoritesine rağmen yapılan işlere denir.
Sedat Peker’e gelelim. Sedat Peker “suç örgütü lideri” midir? Devlete karşı suç mu işlemiştir?
“Kuzuların sessizliği” ortalığı kaplamış ama, arada bir “suç örgütü lideri”nin “suçları”ndan da söz ediliyor. Bu “suçlara” bakıyorum. Altından “köfteci” çıkıyor. Peker kardeşini Kıbrıslı gazeteciyi öldürmek üzere Kıbrıs’a göndermiş. Adamı gözaltına alıyorlar, “Kovid sokağa çıkma yasağını ihlal etti” diyorlar.
Başka? Başkası yok.
Pardon bir de “şahsi suç” icat ediyorlar: Tecavüz.
“Tecavüz” için “suç örgütü” kurulmaz. Öyle olsaydı, bu ülkede tecavüz ve cinayet sayısı kadar “suç örgütü” olurdu.
Demek oluyor ki, Peker hakkında, onun “suç örgütü lideri” olduğuna dair ortaya atılmış hiçbir iddia ve kanıt yok.
Neden?
Çünü Peker ve arkadaşları, onların tabiriyle “devletin serdengeçtileri, fedaileri, vatanın delileri”. Peker’in örgütü devlet aygıtının organik bir parçası. Devlete karşı suç işlemiyor, devletin “siyasi muhaliflerine” karşı işlediği suçları işliyor. Devlet ve vatan adına bu işleri yapıyor.
Böyle olunca, onun “gerçek suçlarını” devlet, devletin başı, AKP ve MHP ağzına bile alamıyor. Alsalar “beraber yürüdük biz bu yollarda” şarkısını hep bir ağızdan söylemek, devlet adına işledikleri suçları itiraf etmek zorunda kalacaklar. O nedenle “Kıbrıs, Venezuala, kokain, cinayet” diyemiyorlar, “kofte” diyorlar. Sizi gidi köftehorlar sizi.
Şu anda karşı karşıya olduğumuz hadise, “devletle suç örgütünün” kavgası değil. Devlet devletle kavga ediyor. Devletin bir aygıtının lideri devlet tarafından yok edilmek isteniyor ve o da devletin suçlarını gıdım gıdım itiraf ediyor. Ortada tevil yoluyla ikrar yok. Düpedüz “ben de içinde, topunuz birden suçlusunuz” itirafı var.
Peker bildiğimiz “itirafçılardan” da değil. Bildiğimiz itirafçı, işkence, ölümle tehdit yoluyla itirafçılığa mecbur edilen kişidir. PKK’li ya da Cemaat mensubu diye gözaltına alınan kişinin iradesi kırılıyor, hedefteki diğer insanlara karşı suç yüklemek için o kişi çoğu zaman tanımadığı insanlar hakkında “ihbarda bulunmaya”, “yalancı tanıklığa” zorlanıyor ve “itirafçı” olup çıkıyor. Bunların bir kısmı işkence sonrası yargı aşamasında “itiraflarını” yalanlıyor, ifadenin zorla imzalattırıldığını açıklıyor.
Peker ne bir “suç örgütü lideridir” ne de bildiğimiz “itirafçıdır.”
Devlet aygıtının bir ferdi olarak, özgür iradesiyle ortak suçları itiraf ediyor. Bildiğimiz itirafçı ömür boyu hapis yatmaktan ya da işkence altında ölmekten korktuğu için konuşurken, Peker ömür boyu hapis ve ölümü göze alarak konuşuyor.
Ezcümle Peker işi başka bir iş.
Kimileri Peker’e “köfte” dışında suçlama yükleyemezken, onun açıklamalarına iftira diyor.
Bildiğimiz itirafçı gerçekten de “iftira” atıyor. İşkence altında en yakın arkadaşını satmak zorunda kalıyor.
Peker “iftira” atmıyor.
Peker “yalan iddialarla” kendisini öldürmek isteyenleri “caydıramayacağını” herkesten daha iyi bilir. “İftira” caydırmaz. Kimseyi korkutmaz. Çünkü iftirayı eğer yürürlükteki devlet aygıtı değil de, hiçbir hukuki ve idari hile hurda yapma imkanı olmayan Peker gibi biri yapmışsa, o iftiranın ömrü üç gündür. Devlet aygıtı o iftirayı üç günde çürütür. Çünkü iftiranın delili olmaz. Yalandır. Neden çürütemiyor?
Rejimin bir bileşeni, rejimin suçlarını ifşa ediyor. Ve bu suçlama yavaş yavaş rejimin merkezine doğru yöneliyor.
Peker “gözlerim şişti, çünkü sabahlara kadar uluslararası hukuk okuyorum” derken, Erdoğan’a çok dolaylı bir haber verdi:
15 Temmuz darbesinin NATO’cu orduyu tasfiye etmenin ve…
Suriye’de DAİŞ’e silah sevkiyatının ve…
Avrupa’daki casusluk ve suikastlerin…
Uluslararası ceza hukukunda yeri var mı, zarar vermemek için araştırıyorum dedi.
“Zarar verebilirim” demiş oldu.
Türk medyası susuyor, ama Batı medyası Peker videolarına dikkat kesilmiş bulunuyor.