Hülya Osmanağaoğlu-Mor Çerçeve
Yirminci yüzyıl sınıf mücadelesinin yanı sıra gün be gün yükselen feminist mücadele ile başlamıştı. 1907 yılında 8 Mart’ta New Yorklu işçi kadınlar, 1857’deki iplik işçisi kadınların eyleminin ellinci yıl dönümünde, kadınlara oy hakkı verilmesi ve çocuk işçiliğinin yasaklaması için sokaklara çıktılar. 1908’de yine New York’ta, çoğu iplik işçisi on beş bin kadın daha kısa çalışma saatleri, sendikal haklar ve oy hakkı için yürüyüşe geçti. 1910 yılında Clara Zetkin’in Enternasyonal Sosyalist Kadınlar Kongresi’ne sunduğu ve kabul edilen karar tasarısında, tüm ülkelerdeki sosyalist kadınların her yıl mart ayında bir günü kadınlar günü olarak kutlaması ve kadınlar gününde özellikle oy hakkı talebinin öne çıkarılması gerektiği, söyleniyordu. 2 Nisan 1911’de, Polonya göçmeni bir işçi olan Rose Schneiderman ABD’de, feministlerin oy hakkı mücadelesi ile işçi sınıfından kadınların sermaye karşıtı mücadelelerini birleştirmeye çalışıyordu.
New York Metropolitan Opera House’da oy hakkı için mücadele eden, çoğunluğunu burjuva kadınların oluşturduğu topluluğa hitap ederken, 25 Mart 1911’de Triangle Gömlek Fabrikası’nda yanarak ölen 146 kadını kastederek şöyle diyordu: “İşçi kadınlar sadece hayatta kalmak değil hayatlarını yaşamak da istiyor. İşçi kadının ekmeği olmalı ama işçi kadının gülleri de olmalı. Siz seçkin kadınlara düşen de onlara savaşabilecekleri oy hakkını kazandırmak” Bir yıl sonra 1912’de Lawrence, Massachusetts’de çoğunluğu göçmen olan tekstil işçisi kadınlar, çalışma saatlerinin 56’dan 54’e düşürülmesiyle işverenlerin ücretlerde kesintiye gitmesi üzerine yaklaşık iki ay süren bir greve gitmiş ve “ekmek istiyoruz ama gül de” yazan dövizlerle sokaklara dökülmüşlerdi.
Rusya’da 1917’de birinci paylaşım savaşının tüm ağırlığıyla sürdüğü günlerde Petrograd’da işçi kadınlar 8 Mart (Rus takvimine göre 23 Şubat) için genel grev çağrısı yaptılar. Talepleri “ekmek ve barış”tı. İşçi kadınlar 8 Mart’ta ekmek ve barış için başlattıkları grevle, işçi sınıfının dünya tarihinin seyrini değiştirecek Ekim Devrimi’ne yürüyüşünün önünü açan Şubat Devrimini başlatmışlardı.
1921 yılında Komünist Enternasyonal’in kadın sekretaryasındaki Bulgar kadınların önerisiyle 8 Mart, Rusya’da devrimi başlatan ve Amerika’da hakları için mücadele eden ve ölen kadınların anısına Enternasyonal Kadınlar Günü olarak kabul edildi. Türkiye’de ilk kez dönemin TKP’si tarafından 1921’de kutlandı.
1960’larla birlikte tüm dünyada feminist hareket 1850’lerden başlayarak 1900’lerin başına kadar işçi kadınların örgütlediği mücadele geleneğine sahip çıkarak 8 Mart’ı kadınlar günü olarak kutlamaya başladı. 1975’te BM’nin 75-85 yıllarını kadın on yılı olarak kabul etmesinin ardından, 1977’de 16 Aralık’taki genel kurulda 8 Mart’ın Birleşmiş Milletler Kadın Hakları ve Barış günü olarak kutlanmasını karar altına aldı.
Türkiye’de 1980’lerden itibaren 8 Martlar feminist hareket açısından patriyarkaya karşı mücadelenin sesinin en net duyulduğu günler oldu. Feminist mücadelenin önceliklerine göre kimi zaman erkek şiddetine kimi zaman dayatılan aile politikalarına ve makbul kadınlığa direniş, kimi zaman ise erkeklerin ve sermayenin karşılıksız el koyduğu kadın emeği için verilen mücadele öne çıktı. Bugün artık on binlerce kadının patriyarkaya karşı yürüdüğü, İstanbul’daki 8 Mart feminist gece yürüyüşlerinin ilki ise 2003 yılında örgütlenmişti. Irak’taki savaşa hayır demek ve savaşları çıkaranların erkek egemenliğinden beslendiklerini göstermek amacıyla “hepsi erkek tesadüf mü” dövizleriyle elli kadın yürümüştü.
Yıllardır 8 Mart kutlamalarında patriyarkaya direnişin yanı sıra barış ve demokrasi taleplerimizi de ifade ediyoruz. Bu yıl İstanbul’daki 8 Mart kadın mitinginde yol arkadaşımız mücadele arkadaşımız Leyla Güven teyp kaydıyla bize seslenirken hayatında kimsenin etkisi altında kalmadan aldığı iki politik karardan birinin feminist olmak diğerinin ise açlık grevine başlamak olduğunu söyledi.
Leyla’nın seslenişi aslında bu topraklardaki feminist mücadelenin özellikle son yirmi yılının özetiydi; bir yandan patriyarkaya karşı verilen feminist mücadele diğer yandan feminist mücadelenin önünü açacak barış ve demokrasi mücadelesinin bileşeni olmak. Feminist arkadaşlarımız Selma, Sebahat, Leyla bugün barış ve demokrasi mücadelesinin önünü açmak için tecride karşı, en temel insan hakları için, açlık grevi yapıyorlar. 8 Mart’ın tarihi “ekmek ve gül istiyoruz” diyerek sokaklara dökülen, “ekmek ve barış istiyoruz” diyerek çarlığı yıkan devrimi başlatan kadınlarca yazıldı. 2019 8 Mart’ının tarihini de Diyarbakır’da açlık grevinin 123. günündeki Leyla yazıyor…