Türkiye içte olduğu kadar dışta yürüttüğü politikalarıyla da sıkışmış durumda. Bunun temel nedeni, iktidarın yıllardır sürdürdüğü yanlış uygulamalardır.
Gelinen noktada Türkiye bu konuda tutum ve tavrında bir rota değişimine mecbur kalmış durumda gözüküyor.
Böyle bir rota değişiminin kaçınılmazlığını anlatan anlamlı bir örnek -kıssadan hisse- vardır; Günlerce azgın denizde boğuşan bir filo, sisli bir gecede limana geri dönmektedir. Amiral gemisinin kaptanı da köprüdedir ve baş iskele tarafında bir ışık görülür. Işığın yönü sabittir, gemi çarpışma rotasındadır. Kaptan hemen karşıdaki gemiye mesaj geçilmesini ister; ‘çarpışma rotasındasınız, hemen 20 derece rota değiştirin’ der. Cevap gelir, ‘20 derece rota değişikliğini sizin yapmanızı öneririm.’
Kaptan sinirlenir ve hemen cevaplatır ‘Ben kaptanım. Rotanı 20 derece değiştir’ der. Cevap gecikmez, ‘Ben bir deniz eriyim, asıl siz rotanızı değiştirin.’ Kaptan iyiden iyiye köpürmüştür. ‘Ben amiral gemisiyim ve sana derhal rotanı değiştirmeni emrediyorum.’ Cevap gecikmez, ‘Ben de bir deniz feneriyim.’ Ve filo mecburen rotasını değiştirir.
***
Evet. Rota yanlış olunca doğru yere varılmaz. Karaya oturmamak için, deniz fenerine çarpmamak için rota değiştirmek zorundasınız.
Rota değiştirmek elbette kolay değildir. Çünkü değişimin ima ettiği zihinsel sıçrama, daha önce sahip olunan kimi ezberleri terk edebilme cesaretini gerektirir.
Dikkat ettiniz mi hiç? Birileri barıştan, süreçten söz ediyor olsa da söylemler aynı, replikler ve tepkiler aynı. Aynı mantalitenin ezberleriyle yorumlanıyor her şey, aynı at gözlükleriyle bakılıyor olan bitene, aynı volümden ve aynı perdeden konuşuluyor.
Sorun toplarla, tüfeklerle, operasyonlarla çözülmez. Sorunun çözümü için iyi niyet gerek; şablonları kırmak, ezberleri bozmak, inkardan vazgeçmek gerek. Bunu anlayabilecek dirayetli devlet adamları yok ne yazık ki. İktidar kendi saltanatını devam ettirmek adına yeni kurgular, senaryolar peşinde değilse kullandığı dilden başlayarak kendi ezberlerini bozması ve dahası kullanacağı barış diliyle, söylemleriyle kendi kitlesinin de ezberlerini bozması gerekiyor.
Ezber bozmak birinin sahip olduğu önceki düşüncenin yanlış olduğunu görmesi, böyle gelmiş böyle giderci tavrın haricinde kalmaktır. Bütün dogmalarından arınma düsturunu takip etme olgunluğudur. Her konuyu boyutlarıyla düşünüp en doğrusunu bulabilmenin yoludur.
Her değer, her olgu bozulacak, çöpe atılacak diye bir şey söz konusu değildir. İyi, doğru ve güzel yönünde kendi ile yüzleşen bir yönetim için ayak bağı olan, zamanın ruhunu yakalayamayan köhnelikten sıyrılmaktır amaç. Yoksa bir ezberi bozarken onun yerine yeni bir ezber ikame etmek değildir.
Böyle bir değişim, en iyi bildiğimizi sandığımız doğruları, kararları ve yargıları dahi hiçbir önyargıya kapılmaksızın yeniden gözden geçirmeyi, yeni çıkarımlar yapabilmeyi gerektirir.
Bu noktada kendini sorgulamak ve düşünmek esastır. Önüne konulan ezberi kabul etmek değil, düşünmek, eleştirel bakmak ve sorgulamak önemlidir. Ancak bu sayede önyargılardan kurtulabiliriz.
***
Türkiye’de siyasal ve ideolojik tercihler başından itibaren bu zihniyet ve şablonlar üzerinde kuruldu. Halk olgu ve olayları yargılamadan bilinçsizce benimser duruma getirildi. Yalan yanlış bilgilerle zehirlendi. İktidarın kışkırtıcı, ayırımcı tarzına medyanın nefreti makamındaki tarafgir ve önyargılı dili de eklenince, halk empatiden, insani değerlerden yoksun ırkçı ve saldırgan bir hale getirildi. Türkiye’de zaten öteden beri var olan “öteki”ne yönelik düşmanca algı ve tutumlar giderek büyüyen bir soruna dönüştü.
Kökleşmiş saplantıları anlayışa, düşmanlıkları dostluğa çevirecek bir akla ihtiyaç var. Akletmek insana verilmiş bir nimettir ve bu; yüreğinin kavrukluğunu hırçınlığa dönüştürmüş, taşlık ve çorak vicdanlar için yegane eczadır.
Bozalım ezberleri.