Top atışlarıyla mahallelerin yıkıldığı, onlarca gencin bodrumlarda yakıldığı ve yasak boyunca yüzlerce kişinin yaşamını yitirdiği Cizre için açılan davalar genellikle takipsizlikle sonuçlandı. Cizre’de yaşananları derledik
Rojda Aydın/Şırnak-Jinnews
Cizre halkının “Direniş bodrumları” olarak tanımladığı 14 Aralık 2015’in üzerinden 4 yıl geçti. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015’te başlayıp 2 Mart 2016’ya kadar devam eden yasak boyunca yaşanan çatışmalarda 300’e yakın kişi hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralandı. Operasyon sırasında kullanılan ağır silahlardan kaynaklı Yafes, Sur, Cudi ve Nur mahallelerinde yer alan 3 bine yakın ev kullanılamaz hale getirildi. Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği ilçede yaşananlara dair “Kıyamet benzeri bir tablo” tanımlamasında bulundu
İlk adımlar…
13 Ağustos 2015’te Cizre halkı özyönetim ilanında bulundu. 4 Eylül 2015’te Şırnak Valiliği tarafından yapılan açıklamada, “Hendek ve barikatların kaldırılması ve güvenlik ortamının sağlanması” amacıyla “sokağa çıkma yasağı” ilan edildi. Asker ve polisler tarafından mahalleleri gören yüksek binalara yerleştirilen keskin nişancılar canlı gördüğü her şeyi hedef aldı. Cizreli kadınlar ise direniş içerisinde abluka altındaki mahallelerinde ortak yaşama öncülük ederek, hem mahallelerini savundu hem de geceleri tandırlarda ekmek yapmaya başladı. Atılan her bombayı, kurşunu Cizreli kadınlar zılgıtlarıyla, alkışlarıyla geri püskürttü. Cizre’de 9 gün süren ablukada 22 sivil yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirenlerden 5’i çocuk 3’ü kadındı. Bu yasakların sonunda tarih 14 Aralık 2015’i gösterdiğinde olaylar bambaşka bir boyuta ulaştı.
Öğretmenler geri çağrılıyor
14 Aralık Cizre saldırılarının ağır şekilde gelişeceğinin ayak sesleri, ilçedeki öğretmenlere gönderilen mesajlarla duyuruldu. Milli Eğitim Müdürlükleri tarafından gönderilen bir mesajla Cizre ve Silopi’de görev yapan yaklaşık üç bin öğretmen, Şırnak’ın ilçelerini terk etti. Cizre’de öğretmenlere “Tüm öğretmen ve idarecilerimiz bakanlığımız tarafından 14.12.2015 tarihinden itibaren hizmet içi eğitim seminerine alınmıştır. Öğretmenlerimiz seminerlerini memleketlerinde alabilirler” mesajı gönderildi. Aileleri başka şehirlerde yaşayan öğretmenlerin çoğu, aldıkları mesajla birlikte görev yaptıkları Silopi ve Cizre’yi bu şekilde terk etti.
TRT çarpıtıyor
Yasağın başlamasıyla birlikte ağır silahlarla saldırılarını gerçekleştiren asker ve polislere karşı halk evini, mahallesini savundu. 41. gününe girdiğinde Cizre’de bir eve top mermisi isabet etmesiyle evin duvarları yıkıldı. Bodrum katta bulunan 28 kişiden 3’ünün 24 Ocak günü hayatını kaybettiği öğrenildi. Dönemin HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, yaralıların ambulans beklerken 27 Ocak günü yaşamını yitirenlerin sayısının 5’e çıktığını kaydetti. 30 Ocak günü Sultan Irmak’ın da yaşamını kaybetmesiyle bodrumda hayatını kaybedenlerin sayısı 7’ye yükseldi.
TRT Haber, Cizre’de bir bodrum katına düzenlenen operasyonda “60 PKK mensubu öldürüldü” iddiasını duyurdu. TRT tarafından duyurulan iddiadan sonra ilgili habere ilişkin herhangi bir açıklama yapılmazken, internet portalında yer alan haber, site üzerinden kaldırıldı. Bunun üzerine Faysal Sarıyıldız, ikinci bir binanın bodrum katından bahsederken, “Binaların ikincisinde çoğu yaralı 62 insan olduğu bilgisi mevcuttu bizde. Onlarcasının katledildiği kesin. Zaten daha önce 9 kişi yakılarak katledilmişti. Bir çocuk kapıda infaz edilmişti. Katledilenlerin cenazeleri de bu binada bulunuyordu. Şimdi de petrolün arkasındaki evde 30’a yakın kişinin yanmış halde bulunduğu ve bedenlerinde kurşun izi olmadığı bilgisi bize ulaştı” ifadelerini kullandı.
Binlerce insanın göç etmek zorunda kaldığı yasak sırasında Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanları Mehmet Tunç ve Asiye Yüksel ile birlikte aralarında yine siyasetçi, gazeteci ve öğrencilerin de bulunduğu onlarca insan, mahsur kaldıkları evlerin bodrum katında ambulans beklerken yakılarak katledildi. Yasaktan geriye ise asırlar geçse de hatırlanacak Mehmet Tunç’un “Biz diz çökmedik. Kalan insanların bizimle gurur duyması lazım” sözleri kaldı. Cizre’nin geleneğine Asya Yüksel ve Mehmet Tunç da eklendi.
Bitmeyen yasaklar
Bu durumun yanı sıra yasak sonrası inşa edilen karakol ve kalekollar, örülen duvarlarla ablukanın sürdürülüp, halkın nefes alamaz hale getirildiği ilçede özellikle gençler ve çocuklar asimilasyon kıskacına alındı. Bir diğer yandan da Şırnak Valiliği’nin yasak üstüne yasak ilanları bitmiyor. Her mahalle ve sokak köşelerinde birkaç adımda bir zırhlı araçlar ve polisler bekletiliyor. Her sokağa mobese kameraları yerleştirilmesi de dikkat çekiyor. Cizre’de halk adeta açık cezaevine hapsedilmiş durumda. Aradan geçen 4 yıla rağmen yasakların arttırıldığı ilçede halkın direnişi ve dik duruşu ise hala devam ediyor. Belediyelerine atanan kayyuma Cizre halkı tepkisini de Mehmet Tunç’un sözleriyle dile getirerek, tüm engel, katliam ve asimilasyon politikalarına karşı duracaklarının altını çizdi.
Yasal süreç
Cizre’de ilan edilen sokağa çıkma yasağı üzerinden 4 yıl geçti. Olaylara ilişkin pek çok dosya “hukuka uygun” denilerek takipsizlik kararıyla sonuçlandı. Cizre davası avukatlardan Newroz Uysal, “Takipsizliğe bırakılan her dosya faili meçhule bırakılmış bir dosyadır” diyerek sürecin takipçisi olmaya devam edeceklerinin altını çizdi. Şırnak Valiliği’nin 14 Aralık 2015’te Cizre ilçesinde ilan ettiği sokağa çıkma yasağı 79 gün sürdü. 2 Mart 2016’da sona eren abluka ve saldırılarda 300’e yakın kişi katledildi. Yasak boyunca aralarında ağır yaralıların olduğu ve bodrumlara sığınan 177 kişi, yakıldı. 92 kişi kimlik bilgileri açıklanmadan kimsesizler mezarlığına defnedildi.
Abluka boyunca hiçbir gazeteci, siyasetçi, kurum ya da kuruluşun Cizre’ye girmesine izin verilmedi. Cizre ablukasında sivil yerleşim alanlarına yönelik top atışları ve psikolojik baskı yöntemleriyle halk göçe zorlandı. Direniş tarihiyle tanınan Cizre halkı, baskılar karşısında da evlerini ve topraklarını terk etmedi.
Takipsiz dosyalar
Katliam ve hak ihlallerine karşı 2015 ve 2016’da Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) çok sayıda başvuru yapıldı. Bu başvurularda AYM ve AİHM’den hak ihlallerinin önüne geçebilmek için geçici tedbir kararları vermeleri istendi. AİHM, içtüzüğünün 41. maddesi uyarınca bu başvuruların öncelikli olarak ele alınmasına karar verdi. AİHM, bu kararın bir sonucu olarak 15 Aralık 2016’da sokağa çıkma yasakları bağlamında 160’tan fazla kişiyi temsilen yapılan 34 başvuru hakkında Türkiye’den savunma istedi ve başvurucuların esası hakkında 13 Kasım 2018’de duruşma yaptı. AİHM, 7 Şubat’ta açıkladığı kararında Cizre sokağa çıkma yasağı ve ölümleri ile ilgili yapılan başvuruları “kabul edilemez” buldu.
Hukuksal mücadele
Cizre davası avukatlarından Newroz Uysal, yasaklar sürecinde Özgür Hukukçular Derneği (ÖHD) olarak yasakların sebep olduğu ihlallere karşı arayış içerisine girdiklerini ifade eden Uysal, yasakların kaldırılması ve hak ihlallerinin hem Türkiye’de hem de uluslararası alanda duyulması ve bilinmesi için türlü çalışmalar içerisinde bulunduklarını aktardı. 14 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağıyla birlikte resmi verilere göre 286 kişinin katledildiğini dile getiren Uysal, yaşanan olaylarda dernek olarak takip ettikleri yaklaşık 160 dosya olsa da resmi vekalet ilişkisi kurdukları ve şu an takip ettikleri 120 dosyanın olduğunu ifade etti. Uysal, “Katliam boyutuna varan devlet şiddetini, katliamın boyutunu ve devletin yaşam hakkı ihlallerini ortaya çıkarmaya çabalıyoruz. Yasak devam ederken hem Anayasa Mahkemesi’ne hem de İnsan Hakları Mahkemesi’ne bodrumlarda mahsur kalanların kurtarılması için başvurular yaptık. Bu süreç yasak sonrasında da devam etti” dedi
‘Katliamın üzeri kapatılıyor’
“AİHM, yapılan tedbir başvurularından bir kısmını kabul etti ancak tedbir talepleri kabul edilenlerin hemen hemen hepsi hayatını kaybetti” diyen Newroz Uysal, “Bunlardan Cihan Karaman, Orhan Tunç hayatını kaybetmiş olsa da tek bir yaralı Helin Öncü kurtarıldı. Yaşanan durum hukuka aykırı olmasına rağmen bunu değerlendiren bir mahkeme bulamadık” diye ifade etti. Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “olayda hukuka uygun sebeplerin mevcut olduğu anlaşıldığından” kovuşturmaya yer olmadığı kararını vermesine işaret eden Uysal: “Devlet yapmış olduğu katliamı her zaman örtmeye çalışır. Kişilerin diri diri yakıldığı otopsi raporlarında yazılmış olmasına rağmen savcılar katliamın üzerini örtmek için yarışıyor” dedi.
‘Cenazesini alamayan aileler’
“Savcılar olay yerine gitmişler gibi tutanaklara imza atmışlar” diyen Uysal, yaşanan hukuksuzluğu şöyle açıkladı: “O dönem kimi ailelerin kimyasal kullanıldığına dair iddiası vardı. Biz avukatlar olarak bu iddiaları ciddiye almak zorundaydık. Bununla ilgili de başvuru yaptık. Bizim itirazlarımız üzerine yapılan olay yeri incelemesinde bile savcı birinci bodrum diye tabir ettiğimiz Bostancı Sokak’taki adrese girmedi. Güvenlik kaygısı ile dışarıda bekledi. Biz kendi avukat arkadaşlarımız ile içeriye girerek kendimizce delil toplama girişimlerinde bulunduk. Olay yaşandıktan sonra kimi rakamlar ortaya çıktı. 300 kişinin hayatını kaybettiği söylendi. Yine cenazesini alamayan aileler bulunuyor.”
Annesi ‘Gewramin’ diye seslenirdi
“Evimizde, kapımızda bizi öldürüyorlar sessiz mi kalalım” diyerek tepki gösteren Nursel Dalmış, annesinin gözünde hala 18 yaşında. Sultan Dalmış: “Evimiz taranıp, kızım yaralandıktan sonra toparlanıp Silopi’ye gittik. Ama kızım bizimle gelmedi. Bize gelmeyeceğini söyledi. Yaralanmıştı, yarası iyileştikten sonra durmadı ve o da bodrumların olduğu yere gitti. Kızım infaz edilmeden önce 3. bodrumda 25 yaralının olduğunu söylemişti ve dışarıdan yaralılar için yardım istenmişti. Ama ambulansların geçmesine izin vermediler. Yaralıların yardımına ise hiç kimse gelmedi. Bodrumda bulunan 25 kişi yakılmıştı. Ama kızımla beraber Orhan Tunç ve İbrahim İvendi kendilerini bodrumdan kurtardıktan sonra infaz ediliyorlar. Kızımın infaz edildiği alnındaki üç mermiden belli. Bütün dünya sessiz kaldı bu katliama. Hiçbir devlet bu katliamı görmedi mi?” diye konuştu.
Uzun davanın kısa özeti
Mezopotamya Ajansı’nın hazırladığı bu infografik, Cizre’de yaşananların özeti. Sadece yaşananların bir bölümünü gösteriyor. Yaşamını yitiren insanları birer rakam olmaktan çıkarıyor. Kelimeler kifayetsiz kalıyor, Cizre’de yaşanları anlatmaya. Belki annelerin ağıtlarına kattığı anılar ve olanlar biraz anlatabilir. Cizre’yi, Cizre-Botanı.