Kenan Kırkaya
Kürtler dört bir taraftan saldırı altında. Bu kızılca kıyamet içinde, günlerdir yeni bir birakujî-xwekujî ihtimalini engellemeye çalışıyorlar. Pêşmergeler, “kardeşlerimle savaşmam” diye açıklamada bulunuyor, Kürt aydınları, yazarları açıklama üzerine açıklama, çağrı üzerine çağrı yapıyor. Hatta dünyanın birçok yerinden aktivist, parlamenter ve akademisyen Kürt dostları muhtemel bir çatışmanın önüne geçmek için Hewlêr’e diyalog yollarını açmak için gitmeye çalışıyor.
Ama kimi “Kürt dostlarına” göre ise “birakujiye karşı çıkan” Kürtlerin kafası basmıyor! Türk’ten çok Türkçü geçinen milliyetçiler gibi Kürt’ten çok Kürtçü olan dostlar aksini iddia ediyor. Egemen ulus kibriyle, üstenci bir tutumla, Kürtlerin çıkarının “birlikten, işbirliğinden” değil, neredeyse Kürtlerin birbiriyle çatışmasından geçtiğine hükmediyor, Kürdü Kürdün yurdundan kovmayı kendilerine hak görüyorlar. Hatta sorunun kaynağının “bazı Kürtler” olduğunu ileri süren demeçler veriyorlar. AKP ile kader birliği yapan kimi Kürt çevrelerinin uzunca bir süredir bu tutuma çanak tuttuğu biliniyor. Geçmişte ödediği bedeller ve verdiği emekler nedeniyle Kürt halkının saygı gösterdiği, sevgi beslediği ve hatta değer olarak gördüğü kimi “Kürt dostlarından” beklenen Kürtler arası birliğe ve suhulete destek vermesidir, Kürtler arası çatışma dinamiğini körüklemesi değil.
Bu dostların bugün için Kürt düşmanlarına, Kürtlerin ülkesini parçalayanlara, Kürtlere saldırı düzenleyenlere karşı tek bir eleştirisi yok. Havadan, karadan ölüm yağdıranlar, bölgeyi askeri üslerle çevreleyenler neredeyse “Kürtlerin bir kesiminin” varlığı üzerinden meşru gösteriliyorlar. Hatta o bazı Kürtleri “bölgesel anti-Kürt nizamın” bir parçası olmakla suçluyorlar. Bu açıklamaların meali şudur; ey Kürtler, devlet ve egemenlik istiyorsanız, size saldıran bölgesel devletlerin yanında yer alarak “tehdit ve tehlike” olan diğer Kürtlere karşı durmaktır! Tek kelime ile ayıp. Bunun ne dostlukla, ne tutarlılıkla bir ilgisi yok.
Bu yaklaşım tam da Kürt halkının yaşadığı hakikatleri ters yüz ederek, “AKP’nin Kürtlerle sorunu yok, bazı Kürt örgütleriyle sorunu var” açıklaması yapan Mesrur Barzani’nin yaklaşımının devamıdır. Devlet dedikleri, egemenlik dedikleri sadece kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yaşamayan Kürtler söz konu olunca akıllarına geliyor. Bölge devletleri “egemen oldukları” alanlarda cirit atmış, her yeri askeri üslerle çevrelemiş, her tarafı kuşatmış ama umurlarında değil. Hatta Kürdistan’ı da sadece bir örgütün dar çıkar alanından ibaret sayıyorlar. Bir güne bir gün Efrîn’e, Serêkaniyê’ye, Girê Spî’ye yapılan saldırılara karşı tek bir rahatsızlık ifade etmediler. Bir güne bir gün Rojava söz konusu olduğunda “Aman Kürdistan elden gidiyor” demediler. Dertleri Kürtler ve Kürdistan değil, Kürdistan’ın dört bir tarafını bir grubun egemenlik alanına kurban etmektir. Böyle dostluk düşman başına!
Kürt halkı kadirşinas bir halktır, iyiyi de kötüyü de ayırt edebilecek ferasete, tarihi geçmişe ve deneyime sahiptir. Doğruya doğru, eğriye eğri diyebilecek kudrettedir. Hiçbir Kürt “kardeş kavgasını” salık veren tutumlara “dostluk” payesi biçmez, birakujiyi körükleyen tutumlara prim vermez. Hiç kimse de geçmişte kendisine atfedilen değer üzerinden birakujiyi körükleme hakkına sahip değildir. Bu kritik dönemler mazlum Kürt halkının aynı zamanda dostluklarının test edildiği dönemlerdir.