Ahmet Necdet Sezer, cumhurbaşkanı olduğu sırada, bir akşam basını atlatarak Akmerkez’de eşiyle birlikte alışveriş yapmıştı. Gazetecilerin daha sonra durumdan haberdar olarak alışveriş merkezinde yaptıkları araştırmanın sonuçlarına göre Sezer çifti giyim ve mobilya mağazalarını dolaşmış, bazı giysileri üzerlerinde denemiş ama bir şey satın almamışlardı. Bir oyuncakçıya uğrayan çift, buradan torunları için bir hacıyatmaz aldılar. Sezerler, daha sonra bir kitapçı dükkânına girdiler. Cumhurbaşkanı, buradan Kostas Mourselas’ın ‘Kızıla Boyalı Saçlar’ romanını satın aldı.
‘Erotik, duygusal, bayağı, çirkin, dehşet verici’ gibi sıfatlarla betimlenen bu kitabın adı, ertesi günkü gazetelerde cumhurbaşkanı ile birlikte anılınca birdenbire ‘en çok satanlar’ listesinde birinci sıraya fırladı. 2000 yılının Türkiye’sinde böyle bir vaka mümkündü çünkü şatafatlı ‘cumhurbaşkanı konvoyu’ henüz icat edilmemişti. Öte yandan, kitap özeti çıkarıp cumhurbaşkanına yüksek sesle anlatacak başdanışmanlar da muhtemelen yoktu. Ama öyle de olsa, ‘Kızıla Boyalı Saçlar’ı bilenler bu romanın özetlenmesinin pek mümkün olmadığını, ancak okunarak temas kurulabilecek bir metin olduğunu iyi bilirler. O halde, her ne kadar AKP iktidarı öncesinin o buzdolapsız, otomobilsiz ve fırınsız mahrumiyetler kozmosunda yaşıyor idiysek de ülkenin kitap okuyan bir cumhurbaşkanı vardı.
Okumuyorlar ama yazıyorlar. Karı-koca ikisi de yazıyor. Emine hanım 218 yemek tarifinden oluşan ve çeşitli dünya dillerine çevrileceği belirtilen kitabının tanıtımını yaptığının ertesi günü, kocası da 216 sayfadan oluşan ve daha da fazla dünya diline çevrileceği belirtilen eserini yayınladı. Emine Erdoğan, kitapta ‘dünya beş mutfaktan büyüktür’ diyor mu bilinmez ama imambayıldı, hünkârbeğendi ve benzeri bölüm başlıklarının uluslararası kamuoyu tarafından ‘duygusal ve dehşet verici’ bulunması, kitabının küresel ölçekte en çok satanlar listesinde yükselmesine neden olabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da şahsının kulvarı olan ‘dünya liderliği’ kategorisinde en az eşi kadar iddialı bir eser yaratmış. Birleşmiş Milletler’in yapısına ciddi eleştiriler getiren bu kitap, şahsımı ve milletini kıskanan dünya kamuoyu tarafından ‘bayağı, çirkin ve erotik’ bulunabilir. Onlar, iktidar basınında çıkan bir yorum yazısında belirtildiği üzere bu eserin, dünya devletlerine uluslararası düzen bakımından devrimci bir reform (sic.) önerisi sunduğunun elbette farkına varamayacaklardır. Oysa o ‘devrimci reform’ olursa dünyanın beşten büyük olduğu idrak edilecek; cümle âlem de daha adil olacaktır.
Böyle buyurdu şahsım.
O esnada, Rize’de mikrofon tutan bir elin kemikli kısmı ile küçük bir çocuğun kafasına defalarca vurulduğu yansımaktadır ekranlara. Aynı gün ülkenin ‘öteki’ yakasında bir Kürt çocuğu daha (Miraç Miroğlu) zırhlı araç tarafından ezilerek öldürülecek, akabinde idari ve hukuki otoriteler çocuğu kusurlu bularak cinayet dosyasını alelacele kapatacaklardır. Yine o esnada ve yine ‘öteki’ yakada, bir oğlu öldürülmüş, iki oğlu ise hapse atılmış anne Emine Şenyaşar’a, oğlunun katilinin azmettirici zanlısına hakaret iddiasıyla bir dava daha açılacaktır. Zindanları Kürde doymayan ülkenin bir zindanında bir kadın milletvekili ağır hastalığına rağmen ısrarla tahliye edilmemektir o esnada…
İşte bu anlık manzaranın baş sorumlusu, o çocuğun kafasına defalarca inen o yumruğun sahibi, şimdi elinde ‘kitabı’ ile haddini ve hududunu aşarak adaletin manasını yedi düvele belletme iddiasıyla Birleşmiş Milletler kapılarına dayanma hazırlığı içindedir.
Hayatın cilvesi işte; insan bazen kendini mazinin cumhurbaşkanlarını bile özlerken suçüstü yakalayabiliyor…