Botan coğrafyası, ‘güvenlik’ gerekçesiyle inşa edilen barajlar, kesilen ormanlar ve madenlerle talan ediliyor. Şirnex Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Adnan Şenbayram, ‘Coğrafya insansızlaştırılırken, insan da hafızasızlaştırılıyor’ dedi
Kürt sorununda izlenen güvenlikçi politikaların bir parçası olarak Kurdistan’ın birçok yerinde olduğu gibi Şirnex’te de uzun yıllardır doğa talanı devam ediyor. Kentte 90’lı yıllarda “güvenlik” gerekçesiyle boşaltılan köylerde yaşayan onbinlerce insan Federe Kurdistan Bölgesi’ne, kent ve ilçe merkezine ya da Türkiye metropollerine göç ettirildi. İnsansızlaştırılan bölge coğrafyasına yönelik girişilen ekolojik kıyım, AKP iktidarıyla birlikte zirveye çıktı. AKP iktidarı, tekelleşmiş şirketlerin bu coğrafyada adeta cirit atmasını sağladı. Bölgenin vadilerinde son 19 yıl içinde 7 baraj inşa edilirken, 2 baraj inşaatı halen devam ediyor. Bu barajların yanı sıra 38 farklı noktada ‘taşkın koruma seti’ adı verilen irili ufaklı göletler oluşturuldu. Bir yandan baraj inşaatları devam ederken, bir taraftan da kömür, bakır, çinko, çimento gibi madenler açılırken, petrol gibi fosil yakıtları çıkarmak için bölge coğrafyası delik deşik edildi.
Yıkım aralıksız sürüyor
Kent merkezi ile Uludere ve Silopi ilçelerinde toplam 150 milyon ton civarında rezerv olduğu iddia edilen kömür için hem kaçak hem de yasal olarak onlarca maden ocağı açıldı. Devasa büyüklükteki ormanlık yüzey bu maden ocakları için talan edildi. Orman Bölge Müdürlüğü’nün verilerine göre, 7 ay gibi kısa bir sürede kentin ormanlarının yüzde 7’si kesildi. Yılda 500 bin tona yakın ağacın kesildiği kentte şimdilerde Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı (TPO) eliyle Gabar Dağı, Cudî Dağı ve Faraşîn Yaylası’nda çıkarılan petrol nedeniyle ekolojik yıkım kesintisiz devam ettiriliyor.
Talanın görüntüsü TPO’dan
TPO’nun 23 Ekim’de “Gabar’da günlük 25 bin varil petrol” başlığıyla yayımladığı ve 2023 yılının sonuna kadar 35 bin, 2024’ün sonuna kadar ise günlük 100 bin varil üretimine ulaşacağını duyurduğu reklam videosu bölgede yaşanan doğa katliamı bir kez daha gözler önüne serdi. Binlerce hektar genişliğinde orman yüzeyinin yok edildiği, yıkım gücü yüksek dinamitlerin kullanıldığı, kilometrelerce uzunlukta yolların inşa edildiği ve tüm bunlar için inşa edilen devasa büyüklükte tesislerin görüntüsünün yer aldığı video, bölgede sık sık ilan edilen ‘Özel Güvenlik Bölgesi’ kararlarının amacını da ortaya koydu. Diğer yandan Gabar’da Kanadalı şirketle ortaklık kurulurken, bölge dünya enerji ve maden tekellerinin yağma alnına dönüştürülmekte.
10 yıldır sondaj yapıyorlar
TPO ve maden şirketlerinin yarattığı ekolojik talana ilişkin konuşan Şirnex Ekoloji Hareketi Eşsözcüsü Adnan Şenbayram, kentte çok büyük bir doğa katliamının yaşandığını ifade etti. Şirnex’te son 10 yıldır petrol aramaları gerçekleştirildiğini dile belirten Şenbayram, “Bu aramalar sırasında Gabar Dağı, Cudî Dağı ve Faraşin yaylası başta olmak üzere Botan bölgesinin hemen her yerinde arama çalışmaları gerçekleştiriliyor. Son 2-3 yıldır da artık petrol aramaları yerine daha önce tespit ettikleri yerlerde petrol kuyuları açarak petrolün çıkarma işlemine başladılar. Özellikle Gabar Dağı’nda TPO tesisinin kurulmasıyla birlikte ciddi anlamda bir doğa talanını görüyoruz” dedi.
Orman kesildi, habitat yok edildi
Maden arama ve çıkarma sahaları için Tarım ve Orman Bakanlığı’ndan gerekli izinlerin alınmasının belli koşulları olduğunu belirten Şenbayram, “Ancak TPO’nun Şirnex’te petrol çıkarmak için yaptığı çalışmalara dair yayınladığı videolarda Gabar Dağı’nda büyük ölçekte dinamitlerin patlatıldığı ve ormanın yok edildiğini gördük. Bölge köstebek yuvasına çevrilmiş. Daha önce Şirnex’te kömür madeni için yapılan ocaklarda olduğu gibi bu petrol işlemleri için bölgenin ranta açıldığı ve talan edildiğini görüyoruz. Petrol ve diğer madenlerin araması, çıkarılması, işletilmesi için kurulan tesisler, bunların taşınması için açılan yolların hepsi ciddi bir rant sistemini beraberinde getiriyor. Aynı zamanda tüm bu inşalar doğayı da tamamen yok ediyor. Örneğin bir yol yapılırken beton dökülerek yapılıyor, toprak yüzeyi tamamen yok ediliyor. Madenler çıkarılırken de bitki örtüsünü oluşturan ormanlar ya yakılıyor ya da kesilerek birilerine satılıyor. Gelinen aşamada Gabar Dağı’nda bir orman varlığından söz edilemez. Bütün habitat yok edilmiş” diye konuştu.
‘Güvenlik talanın bahanesi’
Şenbayram, kentteki bazı alanların Valilik tarafından sık sık “Özel Güvenlik Bölgesi” olarak ilan edilmesi üzerinde de durdu. Şenbayram, “Ormanların sadece ‘güvenlik’ gerekçesi ile değil, sermayedarların kârlarına kâr katmak için de kesildiğini gördük. Güvenlik bölgesi ilanlarının salt talan için yapıldığını düşünüyoruz. Benzer bir durum Qilêban ilçesinde de yapıldı. Bazı bölgeler özel güvenlik bölgeleri olarak ilan edildi ve daha sonra o bölgelerde bakır madeni çıkarılmaya başlandı. Yaşanan somut durumlara baktığımız zaman bu güvenlik gerekçelerinin bölgeyi talan etme ve birilerini daha da zengin etmenin bahanesi olduğunu söyleyebiliyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Coğrafya insansızlaştırılıyor’
Madencilik faaliyetleri için bölgenin tümden insansızlaştırıldığını söyleyen Şenbayram, şunları ekledi: “90’lı yıllarda güvenlik gerekçesiyle insanlar yaşadıkları yerlerden zorla çıkarıldı. Ama hala insanların köylerine geri dönüşlerini engelliyorlar. Bölgede faaliyet yürüten kurumların maliyetlerinin azaltılması adına yaşama dair herhangi bir hareketliliğin olmaması için insanların o bölgelere gitmesini, köylerine yerleşmesini hatta ziyaret etmesini bile yasaklıyorlar.”
‘Geçmişe ait izler yok ediliyor’
Madencilik faaliyetlerinin sürdürüldüğü bölgelerin binlerce yıllık insan yaşamının kesintisiz sürdüğü bölgeler olduğunu kaydeden Şenbayram, “Örneğin Cudi Dağı, Hz. Nuh’un gemisinin durduğu yerdir. İlk yerleşimlerin olduğu kadim Mezopotamya coğrafyasıdır. Bugün yapılan madencilik faaliyetleriyle bölgenin insansızlaştırılması ve doğanın yok edilmesi kadim bir geleneği, geçmişi ortadan kaldırılıyor. Doğa nasıl insansızlaştırılıyorsa, aynı şekilde insan da tarihsizleştiriliyor. İnsanların hafızaları yok ediliyor. Geçmişlerine ait izlerin hepsi yok ediliyor” dedi.
Haber: Ömer Akın / MA