Ülkedeki tüm cezaevlerinde belirli bir süre sonra oda değiştirilebiliniyor. Ancak burada yıllardır aynı odada tutulma, yasal olan bu haktan hiçbir şekilde yararlandırmama Bolu Beyi’ne kalmış bir miras olsa gerek. O zaman bize de Köroğlu olmak düşer
Hüseyin Aykol
Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutulan Ali Şek, 5 Temmuz 2024 tarihli faks metninde şöyle diyor: “Eskiden Yeni Yaşam gazetesi içeriye alınıyor, objektif habercilik anlayışının sayesinde dışarıda neler olup-bittiğini takip edebiliyorduk. Malum derinleştirilen tecrit nedeniyle dışarıdaki gelişmeleri takip edemiyoruz. Bu mektubum vesilesiyle içeride neler olup bittiğini ana hatlarıyla paylaşmak istiyorum:
Otuz yılını içeride geçiren arkadaşlarımız sonradan çıkartılan aleyhte bir yasa ile rehin tutuluyorlar. Oysa yakalanıp ceza aldığımızda böyle bir yasa yoktu ve sonradan çıkartılan aleyhteki yasaların icrası hukuk dışı olduğu halde maalesef uygulanıyor. Aylardır rehin tutulan arkadaşlarımızdan bazılarının isimlerini yazacağım. Sıradaki arkadaşların da aynı akıbetle karşılaşacaklarını öngörüyoruz.
Şimdilik otuz yılını dolduran, cezasını bitirmiş arkadaşlarımızı iletelim: Şahap Elbasan, Nurettin Ataman, Nedim Yılmaz, Ramazan Vural, Hacı Ekinci, Keyfo Başak, Deniz Öztürk, Muhammed İsmail, Abdullah Çelik, Ataç Gülse, Halil Dağ…
Pandemi öncesinde yasal hakkımız olan spor, sohbet, kütüphane, kurs vd. etkinliklere çıkartılıyorduk. Pandemi gerekçesiyle verilen zorunlu ara şimdi haftada 40-45 dakika spor dışında (ayda üç defa) hiçbir etkinliğe çıkartılmıyoruz.
Ağır hasta arkadaşlarımızın tahliye olup, tedavi edilmeleri gerekirken, yaşamlarının sona ermesine kadar bırakılmıyorlar. Revir ve hastane sevkleri ya uzatılıyor ya da gerekli-yeterli tedavi edilmiyorlar. Bu yüzden kronik hastalığı olan arkadaşlarımızın sağlıkları karşısında keyfi bir tutum söz konusudur.
İdarenin keyfi yaklaşımları sıralamakla bitmez. Temel bir ihtiyaç olan oda değişimleri yapılmıyor. İdare keyfi biçimde oda değişimini sınırlı tutuyor. Birlikte kalmak istemlerini katı bir tutumla reddetmektedir. Bakanlığın bile olur verdiği örnekler var ama idare değişimi yapmıyor.
Aramalar yaşamımızın her anına sirayet eden bir baskı aracına dönüşmüş durumda. Yazdığımız her bir defterimize el konuyor. Kantinde satıp sonra ‘yasak’ diye toplattıkları eşyaların listesini sıralarsam şaşırıp kalırsınız. En azından bir kalemtıraş, bir kurşun kalem yasak diye alıp götürülüyor.
Her aramada mutlaka bir şeyler götürme motivasyonuyla yaklaşılıyor ve sonunda sindirme, uğraştırma ve bezdirmeyi hedefleseler de beyhude bir çaba olduğunu sanırım zamanla kendileri de görecekler. Elbette mağduriyet oluşuyor ama onurlu direnişin bir tercih olduğunu bilen yılların siyasi düşünceli mahpusları daha fazla dirençli kıldığını bilinmesini isterim.”
* * *
Yine Bolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Bozo Açlan, 8 Temmuz 2024 tarihli faks metninde şöyle diyor: “Son olarak size Edirne’den yazmıştım. Aradan geçen zamanda, Akhisar, Bandırma derken soluğu Bolu’da aldık. Tahmin edebileceğiniz gibi mekanın ismi değişse de keyfi uygulamalardan kaynaklı sorun ve sıkıntılar değişmiyor. Eskiden gazetenizi takip etme gibi bir olanağımız vardı. Şimdi zihin melekeleri kısıtlamalar üzerine kurulu olunca, yararlanmamız gereken en doğal haklardan bile yararlanamıyoruz. Adına basın denilen şeyler ise okunacak durumda değil. Kiralık kalemleri okumak istemiyoruz.
Düşünebiliyor musunuz; otuz yılını doldurmuş olup, 3-4 sefer çok komik gerekçelerle cezaları uzatılan onlarca arkadaşımız var. Yasal hakkımız olan sohbetlere çıkarma durumu yok. Ülkedeki tüm cezaevlerinde belirli bir süre sonra oda değiştirilebiliniyor. Ancak burada yıllardır aynı odada tutulma, yasal olan bu haktan hiçbir şekilde yararlandırmama Bolu Beyi’ne kalmış bir miras olsa gerek. O zaman bize de Köroğlu olmak düşer.
Bizi eleştirmekte haklısınız! Eskiden name yazardık. Ancak ülkedeki ekonomik kriz haftada bir yapılan zamlar üzerinden çözülmeye çalışılırken haliyle bütçe dayanmaz. Anlayacağın katışıksız bir sınırlandırma, herkesin kendini devlet ve yasa üstü gördüğü bir yerde, normal olanı düşünmek abes olur.
Elbette neden ve sonuçlarıyla birlikte ele aldığımızda genel bir politika olduğunu biliyoruz. Gerek özgür düşünüp yazan gazetecilerin, gerekse düşüncelerini halklarımızın barış ve özgürlük istemlerine adamış tüm kesimlerin benzer uygulamalarla karşılaştığını biliyoruz. Şunu da biliyoruz; hani derler ya gece ne kadar karanlıksa, şafağa o denli yaklaşılmıştır. Valla bunun coşkusu, iradesi, azmi aydınlık yarınlara olan umutlarımız ve özlemlerimiz kadar büyüktür.”
* * *
İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulmakta olan Mehmet Güvel, 10 Temmuz 2024 tarihli faks mesajında şöyle diyor: “Ben 78 yaşında, yüzde 80 engelli, Korsakoff ve aynı zamanda kanser hastası bir tutsağım. Yanında kaldığım arkadaşlarım sayesinde hayatımı idame ettiriyorum. Bugün size yazma nedenim ise kendi durumum değil, arkadaşım Cem Dursun’a, Süresiz Açlık Grevi’nin 130. gününde Kırıklar Yüksek Güvenlikli Hapishanesi idaresi tarafından koşullarının oluşturularak, saldırgan-psikolojik sorunları olan bir adli tutsağı saldırtmasıdır.
Size daha önce de koşullarımızı ve direnişimizi anlatmıştık. Tutuklu kaldığımız bu Yüksek Güvenlikli (Kuyu Tipi) hapishanelerin ağır müebbet-müebbet hükümlüler için yapıldığı söyleniyor. Biz ise ağır müebbet veya müebbet hükümlüsü değiliz. Burada bizden başka aynı davadan kalan başka arkadaşımız da yok; zaten olmasın da. Yani tam tecrit altındayız. Sessizliğe gömülüyüz. Havalandırması olmayan, 7/24 kamera ile izlendiğimiz, pençelerinde -kümesteymişiz gibi- sık tel örgüler çekilmiş 4 duvar 1 demir kapı arasında sıkışıp kaldı bedenlerimiz. Gökyüzüne hasretiz. Bulutları, uçan kuşu, güneşi, yağmuru, parlayan yıldızları veya ayın hallerini… bir avuç da olsa gökyüzünü görememek ne demek bilir misiniz? Çok mu abartıyoruz? Bir dakikanızı ayırıp kendinizi bunlardan mahrum düşünün.
Tam da bu nedenledir ki, buraya getirildiğimiz 24 Şubat 2024 günü arkadaşlarım Oktay Kelebek ve Cem Dursun Süresiz Açlık Grevi’ne başladılar. Bugün 138. gündeler. Talepleri ise çok basit; arkadaşlarımızın da olduğu S, Y, R tipi olmayan bir hapishaneye sevk olmak.
Bugüne kadar, iaşe bedeli olarak çürük limon vermekten, kantinden istediğimiz şeker ve bitki çaylarını aylara varan sürelerde, zorlayarak sadece küçük bir kısmını temin etmeye, saç tıraşı gibi ufak sorumluluklarını bile bize karşı irade savaşına dönüştürmekten, açlık grevlerinden kaynaklı arkadaşlarımın mektup ve telefon haklarından ikisini birden ellerinden alan disiplin cezalarıyla seslerini boğmaya kadar her yolu denediler.
Son olarak ise arkadaşımız Cem Dursun, 2 Temmuz 2024 Salı günü, İnfaz Hakimliği’ndeki duruşmasına hem giderken, hem de dönüşte psikolojik sorunları olan bir adli mahkumun saldırısına uğratılmıştır. Bu saldırı, Kırıklar Yüksek Güvenlikli Hapishane idaresinin özel olarak tasarlayarak 130 günü aşkın bir süredir Süresiz Açlık Grevi’nde olan arkadaşımıza, arkadaşımız nezdinde de direnişimize saldırısıdır. İşkence ve acizliktir!”
MEKTUBU GELENLER:
Ali Şek – Bolu F Tipi Cezaevi
Bozo Açlan – Bolu F Tipi Cezaevi
Mehmet Güvel – Kırıklar Yüksek Güvenlikli CİK
Sinan Adıgüzel – Kırşehir Yüksek Güvenlikli CİK
Bülent Parmaksız – Sincan 2 nolu F Tipi Cezaevi