Brezilya eski Başkanı Jair Bolsonaro 30 Ekim’de yapılan seçimlerin ikinci turunda kaybetti. Seçim sonuçlarına göre Lula da Silva yüzde 50,9, Bolsonaro ise yüzde 49,1 oy aldı.
Eski başkan önce seçim sonucunu kabul etmek istemedi. Taraftarları seçimlere hile karıştırdığını iddia ediyordu. Kamyoncular işi daha da öteye götürerek kamyonlarıyla yolları kestiler, barikatlar kurdular. Ordudan kendilerine yardım etmesini ve bir tür darbe yapmasını talep ettiler.
Bütün bu olup bitenlere rağmen Bolsonaro’nun sürüklemeye çalıştığı yere doğru gidilmedi.
Ordu yerinde durdu, kamyoncular polislerle karşı karşıya geldi. Yüksek Mahkeme karar aldı ve Sao Polo valisi bu karar doğrultusunda yolları işgal edenlere ceza kesmeye başlayacaklarını açıkladı.
Ülkede bulunmaya devam ettiği takdirde, başkanlık dokunulmazlığını kaybedeceğini ve bazı hukuki soruşturmalarla karşı karşıya kalabileceğini biliyordu Bolsonaro. Kibirli ve duygusal bir konuşma yaptıktan sonra, askeri bir uçağa binerek ülkesinden kaçtı.
Bolsonaro eski bir vücut geliştirme sporcusuydu. En son Florida’daki bir fastfoodçuda tek başına tavuk yerken görüntülenmiş. Aslında sporcular için çok yararlı görülen, yüksek protein değerlerine sahip tavuk etinden yemesi son derece normal. Muhtemelen bu onun geçmişten gelen bir alışkanlığı. Özüne dönmüş ve böyle sade bir insan olmak ona çok yakışmış. Ama yalnızca yemekle olmaz tabii ki. Omuz egzersizlerine de başlaması lazım.
Bu durumda ne diyebiliriz?
Despotları da indirirler ve tıpış tıpış ait oldukları yere gönderirler.
Halklar bunu yapabilir. Brezilya halkı bunu herkesin gözlerinin önünde yaptı.
İşin doğrusu Bolsonaro’nun yapayalnız bir şekilde tavuk yemesine gönlüm razı değil. Bizimkiler de eğer ona eşlik edebilirlerse bu yürek burkan manzarayı hafifletebilirler.
Biz de başarabiliriz. Bu memleketin halkları olarak ve bu memleketin işçi sınıfı olarak başarabiliriz.
Yok olmaz, denilemez. Objektif olarak mümkün değil denilemez.
Onlar kendi ülkelerindeki tavuk severi gönderdiler, biz de kendi ülkemizdeki lapacıları gönderebiliriz.
Zaten başka çaremiz yok.
İlk iş hükümeti göndermek olmalıdır.
Çünkü mevcut hükümet son derece tehlikeli, karanlık ve despot.
Bu tek kişi rejimiyle hiçbir olumlu yönde adım atılamaz ve ülkenin sorunları çözülemez.
O halde en başta hükümeti gönderme konusuna odaklanmalı ve ona kafa yormalıyız. Hükümeti göndermek sözü baki kalan bu kubbede hoş bir seda olmaktan çıkmalı.
İktidarla uğraşmadan rejimle ve kurulu kapitalist düzenle uğraşılamaz. Kapitalist düzenle mücadele ancak hükümetle mücadele sürecinde yoğrularak gelişir.
Ülkedeki toplumsal muhalefet arasında iktidarı hedef alma ve kendini bir iktidar alternatifi olarak ileri sürme yönü zayıf. Mücadele yürüten güçler daha çok ülkedeki sorunları genel anlamda protesto eden bir tarzda hareket ediyor. Bir itirazı var ama bir alternatifi yok. Oysaki sadece bazı konuları protesto ederek sonuç alınamaz. Dünyada da mesele böyle yaşanıyor. Birçok sert protesto gerçekleştiriliyor dünyanın farklı ülkelerinde ama bu bir sonuca ulaşamıyor. Çünkü odaklanmış ve somutlanmış olumlu seçenek önerileri yok.
Somut seçenek önerileri zaten kendiliğinden gelivermez. Bu seçeneklerin neler olacağı üzerinde durulması gerekir. Bu önerilerin, uzun metnin bir yerinde yazılı olarak duruyor olması yanıltıcıdır. Bu seçenek önerilerinin aktüel olarak ortaya konulduğunu göstermez. Kaldı ki solun ortaya koyması gereken seçenekler ya da hedefler konusu çok karışık.
“En son yapılan zamlar geri alınsın” gibi çok sık tekrar edilen bir kalıp var. İşte bu çok yetersiz ve ufuksuz. Boş verelim iktidar konusunu, kendi ele aldığı konuyla ilgili olarak bile yüzeysel. Böyle yaparak hiçbir siyasal görevi yerine getirmek üzere hız alamayız ve heyecan yaratamayız. Kaldı ki on yıllardır karşılaştığımız tablo bu.
Bütün zamların, enflasyonun, işsizliğin sorumlusu bu hükümettir ve bu hükümet gitmelidir, demeliyiz. Güya burada hükümeti hedeflememek, sistemi hedefliyor olmak anlamına gelmiyor denebiliyor. Bu çok uzun zamandır yaratılan bir yanılsama. Sol “minimalizme” kendisini tamamen kaptırdığı için böyle yapıyor aslında. Bu kısır döngüden çıkamıyor. Çizmeyi aşabilen bir politik hamleler kültürünü kaybetmiş durumda. Hapsedilmiş olduğu alanla zaman içinde barışık hale gelmiş ve o alanın içinden konuşuyor.
Zamlar değil, bu hükümet ülkenin başından geri alınmalı. O hükümet kendi kendini alamayacağına göre biz göndermeliyiz. O zaman ortaya biz kavramı çıkıyor, iktidar kavramı çıkıyor, gönderilenin yerine neyin koyulacağı kavramı çıkıyor ve yeni gelenin ne yapacağı kavramı ortaya çıkıyor.
Kim gidecek, kim gelecek ve yeni gelen ne yapacak kavramları üzerinde durulmadan, bu ülkenin mücadelesinde bir başarı göstermek mümkün değil.