Cizre’de toplanan 13 ilin baro başkanı OHAL’e ilişkin kaygılarnı dile getirildi. Açıklanan sonuç bildirgesinde, “Bazı yasal düzenleme ve uygulamaların OHAL’i yerel makamların inisiyatifi ile uygulanabilecek şekilde kalıcı hale getirilmesinin demokratik toplumun gerekleri ile temel hak ve özgürlükler yönünden kabul edilemez” denildi.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Baro Başkanları, 14 – 15 Temmuz’da Şırnak’ın Cizre gerçekleştirdiği toplantının sonuç bildirgesini yayınladı. Toplantıya, Şırnak, Adıyaman, Ağrı, Batman, Bitlis, Bingöl, Diyarbakır, Hakkari, Muş, Siirt, Urfa, Van ve Dersim baro başkanları katıldı. Yayınlanan bildirgede şu ifadelerde bulunuldu:
“*Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hayata geçtiği şu günlerde; yeni sistemle yönetimde ve bürokraside yaşanan aksaklıklar giderilerek, bürokratik ve statükocu siyaset tarzının aşılması ve insan haklarına dayalı demokratik bir sosyal hukuk devleti anlayışının geliştirilmesi beklentisi tüm ülkede olduğu gibi bizlerde de öncelikli beklenti olmuştur. Ülkemizde yaşanan kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı, dil söylem ve siyaset tarzının terk edilerek, toplumun tamamını kucaklayan bir siyaset dilinin yerleşmesi ve farklılıkların zenginlik olarak görülmesi gerekmektedir. Her demokratik sistemde olduğu gibi demokrasinin temel şartı olan erkler ayrılığı ve denge denetlemenin yeni sistemde güçlü bir şekilde tesis edilerek eksiksiz bir şekilde uygulanmasının gerekliliğini ve demokratikleşme yönünde adımlar atılması gerektiğini vurgulamak isteriz.
*15 Temmuz darbe girişiminin 2. Yıldönümüne denk gelen toplantımızda FETÖ/PDY darbe teşebbüsünü bir kez daha kınıyoruz. Bundan çıkarılması gereken dersler olduğunu ve bir daha ülkemizin darbelere zemin hazırlayacak tüm oluşumlardan arındırılması gerektiğinin ve darbelerin panzehirinin demokratikleşme olduğunun altını çizmek istiyoruz. Buradan yola çıkarak vurgulanması gereken ana konu; millet iradesinin üzerinde bir güç olmadığı gerçeğidir.
*Olağanüstü bir yönetim şekli olan OHAL’in giderek olağan bir yönetim modeline dönüşmüş olmasından kaygı duymaktayız. 2 yıllık sürecin ve KHK hukukunun sadece hak arama özgürlüğünü kısıtlamakla kalmadığı giderek hukuksuzluğu kalıcı hale getirdiği yönünde toplumun tüm kesimlerinde ortak bir kanı oluşmuştur. OHAL ile gelen mağduriyetleri giderme konusunda kurulan OHAL Komisyonunun hızlı ve adil bir şekilde karar vermesi sağlanmalı, yeni mağduriyetlere sebebiyet verilmemelidir. OHAL’in kaldırılması, hızla normalleşmeye dönülmesi, demokratik, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir toplum düzeni inşa edilmesi hukuk kurumları olarak temel talep ve beklentimizdir. OHAL uygulamasına son verilmesi yönündeki açıklamalar tarafımızca olumlu bir gelişme olarak değerlendirilirken; bazı yasal düzenleme ve uygulamaların OHAL’i yerel makamların inisiyatifi ile uygulanabilecek şekilde kalıcı hale getirilmesinin demokratik toplumun gerekleri ile temel hak ve özgürlükler yönünden kabul edilemez olduğunu vurgulamak isteriz.
* Diyarbakır Barosu özelinde bölge barolarını hedef göstererek yapılan talihsiz açıklamanın ve kullanılan dilin kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı bir siyaset yöntemi olduğu bu nedenle terk edilmesi gerektiğini yineliyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı olan; ırk, dil, din ayrımı yapılmaksızın tüm vatandaşların kendini mutlu ve güvende hissedeceği, eşit vatandaş anlayışına sahip çıkan, birleştirici ve yapıcı bir yönetim tarzının benimsenmesi ve kullanılan dilde bu hususlara özellikle dikkat edilmesi gerekliliğidir. Ülkede kutuplaşma yaratan ve seçim atmosferinde kullanılan dilin derhal bırakılması yönündeki çağrımızı da bu vesileyle yineliyoruz.
*Bölge Baroları olarak, her fırsatta ve platformda dile getirdiğimiz üzere bir darbe ürünü olan ve toplumun ihtiyaçlarını karşılayamayan, defalarca değişikliğe uğrayan 1982 Anayasasının yerine yeni bir anayasaya ihtiyaç duyulduğuna ilişkin görüşümüzü bir kez daha tekrarlamak isteriz. Toplumun ihtiyacı olan siyasi partilerin, sivil toplum örgütü ve kuruluşlarının yani toplumun tüm kesimlerinin hazırlık sürecine dahil edileceği katılımcı, demokratik, özgürlükçü, evrensel insan haklarına dayalı, ülkedeki bütün farklılıkları birer zenginlik olarak gören yeni bir anayasa yapılmasıdır.
*28 Kasım 2015 tarihinde suikaste kurban giden Diyarbakır Barosu Başkanı sevgili dostumuz Av. Tahir Elçi’nin soruşturmasının halen tamamlanamamış olması, hatta dosyada tek bir şüphelinin dahi olmaması, faillerinin yargı önüne çıkarılmamış olması kabul edilemez niteliktedir. Aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen faillerinin bulunmayışı, dosyanın gündemden düşürülmeye çalışılması etkili ve failleri ortaya çıkarmaya yönelik bir soruşturma yürütülmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Dönemin Başbakanından, Adalet Bakanına ve İçişleri Bakanına kadar Tahir ELÇİ’nin faillerinin bulunacağı, olayın tüm yönleriyle aydınlatılacağı yönündeki sözlerini tutmalarını tekrar talep ediyor ve dosyanın faili meçhul dosyalar arasına eklenmesine müsaade etmeyeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.
*Son dönemlerde ne yazık ki çocuk istismarı ülkemizin en önemli gündemlerinden birini oluşturmaktadır. Tüm barolarımızın çocuk hakları merkez ve komisyonları çocuk haklarının sağlandığı çocuklar için güvenli bir geleceğin sağlanması konusunda çalışmalar yürütmektedir. Çocuklarımızın korunması için daha etkin tedbirlerin alınması ve daha etkin bir şekilde uygulanması bu konuda bu alanda çalışma yürüten başta STK’lar olmak üzere tüm kurumlardan görüş alınarak yeni düzenlemeler yapılmalıdır. Ancak idam konusunun bu tartışmalar içerisinde yer almasının doğru olmadığını, idam veya idam cezasının bu sorunun çözümünde etkili olamayacağını vurgulamak istiyoruz.
*Adalet, yargı mekanizmasının bağımsız ve tarafsız işlemesi ile mümkündür. Zira adalet duygusu zedelenmiş bireylerin bir arada yaşaması mümkün değildir. Suruç ilçesinde meydana gelen vahim olaydaki soruşturma dosyasının adil bir kararla neticelenmesi için soruşturmanın etkin, adil bir şekilde yürütülmesinin şart olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bu anlamda olaya karışan hangi taraftan olursa olsun, tarafına bakılmaksızın tüm faillerin adalet önüne çıkarılması gerektiği yönündeki beklentimizi yineliyoruz.
*703 sayılı KHK ile getirilen hukuk fakültesi dışındaki üniversite mezunlarına idari yargı hakimi olma yolunun açılması ciddi anlamda kaygı vericidir. Hukuk eğitimini almamış kişilerden hukuka uygun ve doğru bir karar beklemek mümkün değildir. Bu düzenlemenin hukuk devletinde ve bağımsız yargıda yeri yoktur. Bu yanlıştan ivedi olarak dönülmesini beklemekteyiz.
* Yaşam hakkı kutsaldır; bu hakka saldırı niteliğindeki her türlü eylem ve müdahaleyi kabul edilemez olarak görüyoruz. Bu anlamda son zamanlarda özellikle bölgemizde (Ağrı, Hakkari ve Lice) meydana gelen infazları kınıyoruz.
*Bölge baroları olarak, Kürt meselesinin kalıcı çözümü için demokratik ve sivil siyaset kanallarının açılmasının gerekliliğine inanıyor; toplumsal tüm sorunlarımızı diyalog, hukuk, akıl ve vicdan ekseninde çözmenin mümkün olacağını vurguluyoruz. Bu anlamda siyasal iktidardan, tüm siyasi partilerden, seçilmiş tüm milletvekillerinden yeniden bir barış ve huzur ortamını hayata geçirmelerini beklemekteyiz. Kamuoyu ile saygıyla paylaşıyoruz.”
Kaynak: MA