Muş’ta geçtiğimiz gün bir araya gelen bölge baroları yaptıkları toplantı sonucunda 6 madde üzerinde ortak karar açıklamasında bulundu. Yapılan açıklamada, süresiz- dönüşümsüz açlık grevinde bulunan tüm mahpusların daha fazla tehlikeye girmemesi için bu ayrımcı uygulamadan vazgeçilmesi hususunda, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere ilgili diğer tüm kurumları ulusal ve uluslararası mevzuatın gereğini yerine getirmelerinin vicdani görev olduğunu hatırlattı.
Muş’ta 6 Ocak’ta bir araya gelen Adıyaman, Bitlis, Muş, Dersim, Ağrı, Diyarbakır, Siirt, Van, Batman, Hakkari, Urfa, Bingöl, Mardin ve Şırnak barolarının yaptıkları ‘Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölge Baroları Toplantısı’ sonucunda bazı hususlarda ortak basın açıklamasına karar verildi. Barolar tarafından verilen ortak basın açıklamasında şu 6 maddeye karar kılındı;
“* Adalete erişim noktasında bağımsız savunma en az tarafsız ve bağımsız yargı kadar önemli ve elzemdir. Ancak ne yazık ki uygulamada bağımsız savunmanın temsilcileri olan biz avukatlar, şekli bir muameleye tabi tutulmaktayız. Soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında kanunlarda yazılı olmayan pek çok engelle karşı karşıya kalmakta ve bu engellemeler, ilgili makamlarca adeta hukukilikten uzak ve keyfi uygulamalara dönüştürülmektedir. Bağımsız savunmanın da yargının kurucu bir unsuru olduğu gerçeği ne yazık ki yargı makamlarınca ve onların emri altındaki kolluk mensuplarınca içselleştirilememektedir. Sürekli dile getirdiğimiz üzere; avukatlar, dosyanın tarafı olmadığı gibi savunmasını üstlendiği müvekkilinin fikirdaşı ve eylem ortağı da değildir. Vatandaşın sahip olduğu bu yanlış bakış açısına ne yazık ki Hakim- Savcı ve kolluk mensupları da sirayet etmiştir. Bunun dışında, barolar da 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 76. Maddesi gereğince hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak üzere yürüttüğü çalışmalar sebebiyle, yukarıda sözü edilen ilgililer tarafından bir tarafmış gibi gösterilmekte ve yürütülen faaliyetlerle özdeşleştirilmektedir. Bu konuda bu yanlış bakış açısının terk edilmesini talep etmekteyiz.
* Son dönemlerde uygulamada şüpheli ve tutukluların farklı şehirlerde bulunmaları nedeni ile SEGBİS adı verilen sistem aracılığıyla ifadelerinin alınması, mutat bir uygulamaya dönüşmüştür. Çok yakın şehirlerden bile ilgilileri getirtmek yerine bahsi geçen görüntülü sistem ile beyanlarına başvurulması yöntemi izlenilmektedir. Bu konuda hem ilgililerin hem de avukatlarının talep ve ısrarlarına rağmen iş bu yöntemle ifade alınma usulünde Hakim ve Savcılar tarafından ısrar edilmektedir. Hâlbuki şüpheli veya tutuklunun kendisinin ifadesini alacak makam ile doğrudan doğruya temas kurması ve yüz yüze gelmesi, mimiklerinin ve heyecanının doğru teşhis ve tespit edilmesi açısından gereklidir ve bu aynı zamanda adil yargılamanın bir gereğidir. Nitekim uygulamada biz savunma makamını temsil eden avukatlar tarafından müşahede ettiğimiz üzere doğrudan doğruya Hakim- Savcı karşısında ifade veren bireylerin kendilerini çok daha adil bir şekilde ifade ettiklerini görmekteyiz. Kaldı ki SEGBİS sisteminde alınan ifadelerde savunma makamı ile ifadesi alınan şahısların aynı ortamda bulunmamaları nedeni ile savunma yapacak kişilerin, savunma stratejisi kuramamalarına sebebiyet verilmekte; farklı illerde bulunan avukat ve müvekkilinin bir araya gelmesindeki zorluklar düşünüldüğünde de etkin bir savunmanın yapılması önlenmektedir. SEGBİS yoluyla ifade alınması usulünün bir an önce terk edilmesi gerektiğini belirtir, böylelikle adil ve etkin yargılamanın önündeki iş bu engelin kaldırılması temenni edilmektedir.
* Bilindiği üzere bir önceki dönem Diyarbakır baro başkanı ve yönetiminin yapmış oldukları bazı basın açıklamaları nedeni ile haklarında soruşturma açıldığı, Adalet Bakanlığı tarafından bu konuda Soruşturma izni verildiği ve yakın zamanda haklarında dava açılması gündeme gelmiştir. Bir ülkedeki en temel hak ve hürriyetlerden biri de düşünce ve fikir özgürlüğüdür. Düşünce ve fikir özgürlüğü, demokrasisi gelişmiş ülkelerin olmazsa olmazıdır. Düşünce ve fikir özgürlüğü aynı zamanda doğrudan doğruya hukuki güvenlik ile bağlantılıdır. Kişiler, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu devletlerde Anayasa çerçevesinde belirtilen şekilde fikir ve düşüncelerini rahatlıkla açıklayabilirler. Birer hukuk kurumu olan Barolar, vatandaşlara fikir ve düşüncelerini rahatlıkla açıklayabilmelidirler. Nitekim 1136 sayılı Avukatlık Kanunu 76. Maddesi, ‘insan haklarını korumak’ söz konusu olduğunda bunu aynı zamanda barolara bir görev olarak vermiştir. Dolayısıyla Diyarbakır Barosu’na karşı soruşturma açmamak ve bu doğrultuda izin vermemek gerekirken bunun aksinin yapılmış olmasını kabul etmek mümkün değildir. Soruşturma iznine tabii konu başlıkları ele alındığında bunların tamamen fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği bu bağlamda Diyarbakır Barosu’nun yanında olduğumuzu ve Diyarbakır Barosu’na yönelik iş bu hatadan son soruşturma izni verilmemesi suretiyle vazgeçilmesini talep etmekteyiz.
* Van Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu ve Patnos L Tipi Ceza İnfaz kurumunda yaşanan olumsuzluklar ve hak ihlalleri, barolarımıza iletilmekte ve sorunların giderilmesi noktasında barolarımızdan girişimde bulunulması istenilmektedir. Şimdiye kadar yapılan bu çalışmaların neticesinde bazı düzelmeler olmasının yanında bazı sorunların ısrarla devam edildiği görülmektedir.
Her iki cezaevinde olan sorunların çözümü için gerekli girişimler yapılmakta olup gerek Bakanlık gerekse Başsavcılıklar nezdinde sürecin takipçisi olduğumuzu, sorunun çözümü için Bakanlık ve
Başsavcılıklar tarafından çalışma yürütülmesi gerektiğini belirtmek isteriz. Ayrıca bazı cezaevlerinde açlık grevleri olmakta ve halen devam etmektedir. Açlık grevlerinin kişinin yaşam durumunu tehlikeye atmadan görüşme yoluyla çözülmesi gerektiği açıktır. Bu doğrultuda Bakanlığın gerekli girişimleri yapması gerektiğini belirtmek isteriz. Biz Bölge Baroları olarak her şartta yaşam hakkını savunmaktayız ve buna zarar verecek her türlü eylemden kaçınılması gerektiğini düşünmekteyiz.
Bununla birlikte, açlık grevi yapanların talebi olan; ailelerin, avukatların ve vasilerin mahpuslarla görüşmesinin temel bir insan hakkı olduğunu, ceza infaz hükümlerinin keyfi uygulanamayacağını ve dolayısı ile yasaların, hükümlünün kişiliği ve kimliği sorgulanmaksızın herkese eşit ve adil uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu kapsamda süresiz, dönüşümsüz açlık grevinde bulunan tüm mahpusların daha fazla tehlikeye girmemesi için bu ayrımcı uygulamadan vazgeçilmesi hususunda, başta Adalet Bakanlığı olmak üzere ilgili diğer tüm kurumları ulusal ve uluslararası mevzuatın gereğini yerine getirmelerinin ve bu tür uygulamalara son vermeleri gerektiğinin bir vicdani görev olduğunu belirtmek istiyoruz.
* 15 Temmuz darbe girişiminden sonra kamu hizmetine girme aşamasında güvenlik soruşturması sonucunda işe alınmama gibi uygulamalar rutin hale gelmiştir. Masumiyet ilkesi gereğince hiç kimse, mahkeme hükmü ile suçlu bulunmadığı ve hüküm kesinleşmediği sürece suçlu kabul edilemez.
Özellikle kişilerin, güvenlik soruşturmasında ailenin diğer fertlerine ilişkin kayıt ve soruşturmalar bahane edilerek işe alınmaması ile çalışma hakkı, suç ve cezanın şahsiliği ilkesi ve eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaktadır. Bu nedenle bu haksız ve hukuka aykırı uygulamaya bir an önce son verilmesini talep etmekteyiz.
* Avukatlık mesleğine kabulde Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı’nca “Devlet Yeterlilik Sınavı” getirilmesi düşünülmektedir. Biz Bölge Baroları olarak avukatlık mesleğine girişte sınavın olması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak; yapılacak sınavın objektif ve adil olması gerekir. Ayrıca sınavdan sonra da kademe ve bekleme sürelerinin olması gerektiğini, aksi takdirde sınavın tek başına yeterli olmadığını düşünüyoruz. Avukat sayısının geometrik olarak çoğalmasının, avukatlık mesleğine büyük zarar verdiğini, dolayısıyla yetkililerce bir an önce önlem alınmasının şart olduğunu düşünmekteyiz.”
HABER MERKEZİ