“Bizler Alman bilim ve sanatının temsilcileri olarak, ülkemize dayatılmış olan varoluş savaşımına karşı gerçekleştirdiği zor mücadelesinde yalan ve iftiralarıyla Almanya’nın onurunu lekelemeye çabalayan düşmanlarımız karşısında, medeni dünyayı protesto ediyoruz” diye başlıyordu o büyük manifesto! Adını ‘Medeniyet Dünyasına Çağrı’ koymuşlardı ama 4 Ekim 1914 tarihli bu metin, daha çok “93’lerin Manifestosu” olarak anıldı.
“Almanya’nın bu savaşın müsebbibi olduğu doğru değildir” diye devam ediyordu manifesto. “Tarafsız Belçika topraklarını işgal ettiğimiz doğru değildir” dedikten sonra da “Canhıraş nefs-i müdafaanın gerekli görüldüğü anlar dışında askerlerimiz tarafından tek bir Belçika vatandaşının hayatı ve mülkiyetine zarar verilmiş olduğu doğru değildir. (…) Şehrin hiddetli sakinlerinin askerlerimize kışlalarında haince saldırmalarının ardından, birliklerimiz yürekleri sızlayarak cezalandırma amacıyla kentin bir bölümünü ateşe vermek durumunda kalmışlardır” diyor ve sonunda sözü şöyle bağlıyordu: “Alman Ordusu ve Alman halkı birdir ve bugün bu bilinçlilik her rütbe, mevki ve zümreden 70 milyon Almanı yekvücut olarak kardeşleştirmektedir.” (*)
Kendi devletini sevmek
Tanıdık mı geldi? Olabilir. Bir ülkenin ‘saygın’ entelektüellerinin kendi devletlerinin militarizmine övgü düzmesi, pek sık rastlanan bir olaydır.
Savaş öncesinde bilim dünyasında aslında yaygın bir işbirliği ve enternasyonal bir tutum vardır ve bilim insanlarının çoğu da sıkı dosttur. Ancak şovenizm çabuk bozar bu atmosferi. Manifesto imzacılarından olan Einstein’ın yakın arkadaşı Fritz Haber’in “Bilim insanı barış zamanında dünyaya, savaş zamanında ise ülkesine aittir” sözü her şeyin özetidir aslında. Böylece hemen her ülkede entelektüellerin şovenizme alet edilmesi gerçekleşmiş, kendi devletinin ‘haklılığını’ savunan bol imzalı utanç bildirileri birbirini izlemiştir.
‘93’ler Manifestosu’ savaşın en başında Almanya’nın Belçika’yı işgali sırasında Louvain şehrinde yaşananlar üzerine yayımlanır. İşgalde Almanlar, şehrin çatılarından gösterilen direnişe sert karşılık vererek 200 sivili öldürüp 600 yıllık ünlü kütüphaneyi de yakmışlar, İngiliz basınının bunu Almanların “medeniyete ihaneti” şeklinde tanımlaması üzerine de dönemin önde gelen Alman entelektüellerinin yer alacağı 93’ler Manifestosu imzaya açılmıştır.
Bir devlet organizasyonu
Manifesto ilk olarak 4 Ekim 1914 tarihinde Almanca Frankfurter Zeitung’da yayımlanmış, daha sonra da 14 dilden dünyadaki bilim insanlarına gönderilmiştir. Manifestonun orijinalini Alman oyun yazarı Ludwig Fulda yazsa da, işi asıl kotaran Reich Deniz Kuvvetleri İstihbarat Dairesi Başkanı Yüzbaşı Heinrich Löhlein’dir. Organizasyondaki en büyük pay ise aşırı milliyetçi Merkez Parti lideri olan Matthias Erzberger’dir. Erzberger telgraf yoluyla iletişim bilim insanlarına yazarak imzalarını toplayacak ve birçoğu metni okumadan ‘zamanın ruhuna uyarak’ onun sözüyle imzalarını vereceklerdir.
Metin ‘zamanın ruhuna’ gerçekten uygundur. Aynı günlerde Alman Sosyal Demokrat Partisi de (SPD) parlamentoda savaşı desteklemekte ve yalnızca Karl Liebknecht bu anlayışa karşı çıkmaktadır.
İmzacılar da az buz insanlar değildir. Sonradan ödül alacaklar da dahil olmak üzere Nobel sahibi 14 isim bu listededir. Sanat, edebiyat, müzik ve resim alanında dönemin en tanınmış Alman bilim ve kültür insanları imzacıdır. Manifestoyu imzalamak için okumak ihtiyacı bile hissetmeyen, hatta telgraf yoluyla imzasını koyanların ruh hali, dönemin devletle iç içe geçmiş milliyetçi ruh halinin ne kadar baskın olduğunu da göstermektedir aslında.
Bilimin onuru: Einstein
Manifestoya ilk andan itibaren tepki gösteren tek bilim insanı Albert Einstein’dır. Dahası, Einstein, fizyoloji profesörü Georg Nicolai ile birlikte tam karşıt bir metin oluşturarak imzaya açar. Ancak bu metni, Einstein ve Nicolai dışında yalnızca iki kişi imzalar: Astronom Wilhelm Foerster ve felsefeci Otto Buek! Birçok bilim insanıysa, sudan bahanelerle imzalamayı reddeder.
Savaş sonrasında sadece 16 kişi ‘93’ler Manifestosu’nun hala arkasında olduğunu ve bugün olsa yine imzalayacağını söylemiş, geri kalanların çoğu pişmanlık bildirmiştir. Bazıları ise imzaladığı şeyi aslında okumadığını, bazıları ismini telefon veya telgrafla bildirdiğini söyleyecektir. Yine de milyonlarca insanın öldüğü bir savaşı destekleyenlerden ciddi bir özeleştiri gelmemiştir.
***
Tanıdık mı geldi bütün bunlar? Gelir. Mümkündür. Aradaki tek fark, bizimkilerin 1071 imza gibi tuhaf denemelere kalkışmaları bir yana, Nobel’in filan yanından bile geçmemiş olmalarıdır.
(*) Dileyenler, metnin tamamına Sinan Yıldırmaz’ın Toplumsal Tarih Dergisi, Sayı: 289 Ocak 2018’de yayınlanan “93’ler manifestosu ve entelektüellerin savaşı / Savaş İçin Akademisyenler” yazısından ulaşabilirler. Yazımız büyük ölçüde, hatta tümüyle (yazarın affına sığınarak) bu çok değerli çalışmadan derlenmiştir.