Birinci 24 Nisan’ın 106. yılına tam girerken, ikinci bir 24 Nisan hadisesi başladı. Ordu Güney Kürdistan’da “kapsamlı” bir askeri harekete girişti.
Ne büyük tesadüf. Hayret yani. Hep böyle oluyor. En ilginç tesadüf A. Öcalan’ın yargılandığı dava günüyle Şeyh Sait’in idam edilği günün çakışmasıydı mesela. Medya TV’de yaptığımız “Sözün Özü” programında eski Van vekili Tuğba Hezer, buna benzer beş-altı “tesadüfü” açıkladı. Hayretle dinledim. Sonra düşündüm: Türkiye kendi tarihini çok seviyor. Bayılıyor. Erdoğon bence “ekonomistten” çok “tarihçi”. Ermeni “tehcirinin” 106. yılında, büyük bir tarihi anlamı olsun diye Güney Kürdistan’a “kartallı atmacalı,yıldırımlı, şimşekli” sefer başlatıyor. Siz buna “tarihi estetik, kuşbilimsel ve metorolojk simetrik” demeyip de ne dersiniz?
Sanat eseri gibi duruyor.
Ama…
Dedelerinden, hatta iyice yaşlı babalarından Ermeni katliamlarıyla ilgili öyküleri dinleyerek büyümüş Kürt, birinci 24 Nisanla, ikinci 24 Nisanı yan yana getirdiğinde sizce ne düşünür? “Acaba Erdoğan bize mesaj mı veriyor?” diye sorar mı? “Bu düpedüz Kürt soykırımının ilanı olmasın” diye korkuyla ürperir mi?
Kürtler bu gibi “mesajlara” şerbetli olduklarından ürpermezler ama teyakkuza geçerler, ben ise ürperdiğimi söyleyebilirim. Acaba karşımızda “ikinci 24 Nisan, ikinci Recep Enver, ikinci Akar Cemal ve ikinci Soylu Talat paşalar mı var?” diye mırıldandığımı da laf arasında söylemeliyim. Birinciler Osmanlı’nın sonunu getirdi? Acaba ikinciler Cumhuriyet’in mi sonunu getirecekler? Gel de ürperme.
24 Nisan’da 24 Nisancılık yapılıyor ama medyaya bakıyorum, bu muhteşem çakıştırmaya yaraşır bir hal göremiyorum. Belki bugünkü gazetelerde “şanlı ordumuzun zaferden zafere koştuğunu” görebiliriz. Ama 24 Nisan tarihli gazetelerin internetteki görüntülerinde “ikinci 24 Nisan seferinden” “şok” edici tek bir manşete rastlamadım. 25 Nisanı bekledim, yine manşet yok. Vazgeçtim manşetten “şanlı ordumuzun” seferini konu eden tek bir köşe yazısı da yok. 26 nisan’da iyice şaşkına döndüm. Yine yok. “Muharrirler” ordumuzun bu bilmem kaçıncı Güney seferini ciddiye mi almıyorlar?
Neden acaba?
Kadim dostum Quto imdadıma yetişti: “Veysi abe dedi, ne yapsın fakirler, Gare’den sonra ‘soğuk ve bozuk sütü’ bile üfleyerek içiyler…”
Hay Allah razı olsun. Kafam açıldı.
Ama yine de şuna takıldım: HPG’nin basın bültenlerine bakıyorum, gözüm MSB’nin “savaş bültenlerini” başlıyor aramaya. Ama yok. En sonunda Milli Savunma Bakanı konuşuyor: 6 yaralımızın olduğunu söylüyor. Sonra bir bakıyorum onun bakanlığı “bir uzatmalı çavuşumuzun şehit düştüğünü” duyuruyor. Ardından “skor” geliyor. Biz “otuza bir galibiz.”
Böyle derken Türk ordusunun yerine Edirne Belediye Başkanı bir “ölüm” daha bildirmesin mi. Bekliyorum. Nafile. Ordu bu “kaybını” açıklamıyor. İnsanın içine kurt düşüyor: Pandemide ölen yüz bin kişiyi otuz bin diye ilan edenler, sakın asker kayıplarından da tasarruf ediyor olmasınlar”? Savaşı “skor” sananlar için neden olmasın? Savaş futbol maçı değil ki, ölüleri sayıp, kim daha çok öldürmüşse o kazandı diye ilan edelim. İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler on milyon kayıp verdi, ama yirmi milyon kayıp veren Sovyetler kazandı.
Demek ki bu Başur seferinde bir tuhaflık var.
Bana öyle geliyor ki, devletimiz PKK’yi yok edeceğim derken, “Misak-ı Milli” haritasını yeniden canlandırma yolunda yürüyor. Evet, PKK’ye karşı savaşıyor, ama yarım yüzyıldır netice yok, asıl “netice” şu: TC, Barzani’nin hükmettiği toprakları adım adım işgal ediyor. İşgal edilen topraklara bakılırsa, sanki iktidar, çaktırmadan Barzani yönetimiyle savaşıyor ve onu adım adım geriletiyor. Türk ordusunun üslendiği Güney Kürdistan topraklarında Barzani yönetiminin egemenliği de yok, peşmergesi de yok. Ama Türkiye’nin de kabul ettiği gibi bu işgal edilen topraklarda PKK var. İnanılır gibi değil. Güney Kürdistan topraklarında peşmerge değil, PKK, Türkiye ile savaş halinde. Barzani binmiş petrolde yüzdürdüğü Titanik’e, gidiyor kıyamete.
Belli ki, Güney yönetimi “PKK’yi bitirdikten sonra Türk ordusu çekilecek” diye düşünüyor. Ey Başur halkı, biz Kıbrıs’a da EOKA ve Sampson faşizmini “bitirmek” için girdik, bitirince çıkarız dedik, şimdi ortada ne EOKA var ne de Sampson faşizmi. Ama biz neredeyse yarım yüzyıldır ordayız, tıpkı Kerkük-Musul gibi, “atamızdan miras” Kıbrıs’ı, Hatay’ı nasıl ilhak ettiysek, öyle yapmak üzereyiz.
Sen bizi ne sanıyorsun Kek Barzani?