Evet, enkaz. Yaşadığımız her yer, tanıdığımız herkes birer enkaz. Geçmiş, görülenler, yaşananlar ve yaşamak istediklerimiz toplu bir yıkıma gebe. Bununla yaşamak düştü bize, böyle bir yaşamak düştü payımıza. Sersemlemiş bir bilinç, bir de kalbura dönmüş kalp, o kadar kaldık. Herkes savaş sonrası yaralı birer insan evladı.
Bizi bir briket, bir kiremit, bir demir yığını ya da bir avuç kum olarak görenlerin bakışındayız. Artık bu kadarız. Kimse böbürlenmesin, şöyle yaşandı, böyle oldu diye. Uçurum diyorduk, ucundayız. Kıyı diyorduk, bir dalga yakındayız, çöl diyorduk, hayatımız serap oldu. Bütün bunları hiçbirimiz ne hayal ne de tahmin ediyorduk. Oldu ama, olduktan sonrasının çaresini ve basiretini avucumuzda tuttuk sadece.
İnsanın evi yoktur, diye yazdık. Bu bir şiirden koparılan mısra, bir gerçek olup üzerimize yıkıldı. Bir ayna ne kadar görebildiyse o kadar olduk; yıkıntılar arasında acı çekmek ve yas tutmak. Öfke var bir de çok şükür, asla kaybetmediğimiz ve her yerde hatırladığımız. Bizi zaten öfke kurtaracak diye bir dua, belki de bir miras kurtarmıştı bir vakit.
İrkildiğimiz anlar ve anılar birer hare gibi kuşatmış bizi. Acı çekmek bizi kurtaracak çünkü acı çekmiş olduğumuzu unutmayacağız ve yaşadıklarımızı diri tutacağız. Bir kor gibi yanan bir ateş küllere dönse de bir nefesle hayat bulacak ve küllerinden yeniden doğacak. Temenni de teminat da burada, yarınların gökyüzüne gönderdiği birer uçurtma misali.
Yaşadıklarımıza yazık, yaşamak istediklerimize ayıp bir hayat serildi önümüze. Varacağımız yer, varmak istediklerimizin yörüngesinden ayrıldı. Bize artık başka bir mümkün bahşedildi, yol orasıdır, oradadır bakmak istediğimiz ve içinde yaşamak istediğimiz hayat. Her hareket oraya, her düşünmek ve düşlere dalmak oraya. Biz zaten rotamızı bildiğimiz için bu kadar felaketle ayakta dikildik.
Yokluğumuzda varlığımıza kastettiler, var etmek istediklerimize savaş açtılar. Demokrasi bir kazıktı ve herkesin darağacı olmaya amadeydi. Derdimiz onlara fırsat, dermanımız onlar için birer zincirdi. Biz bu kumpasın molozları arasında tavsiye ve tedbir aradık. Basiret ve cesaret tutuklanınca gördüğümüz manzara failsiz yıkımlar silsilesi.
Sonra başladık vadiler aramaya, onların aklının bulduğu yerlerden uzaklarda. Sürgün mü yoksa araf mı diye düşünmeden başladık yollara düşmeye. Eskiyen, eskide kalmıştı artık, öyle biliyorduk. Devir değişiyor ve değiştiriyor en sonunda. Bazı şeyler bitince sonu gelmiş olmuyor, başka bir sonu vaat ediyor. Bunu da başımıza geldikten sonra yaşadık.
Pes dedirten her şeyi gördük ve yaşadık. Aslında yaşadıklarımız üstümüze çöktü bir anda. Onlar ve bizler diye bir rövanşın arifesindeyiz. Bulunup dört duvarda kalacakların dağıttığı aklın dünyasında yaşıyoruz. Bizim cezamız da belamız da burada başlıyor. Hesaplaşma helalleşme ile telef olup gitti. Savunmak ile saldırmak arasında kararsız kalıp helak olan bir toplumun içinde, böyle bir molozun orta yerinde kalakaldık. Bize tesadüf değil, bizlere teessüf edelim.
Haftanın kitap önerisi: Milan Kundera, Bir Buluşma / Çeviren: Roza Hakmen, Can Yayınları