Saray Rejimi “Allah’ın lütfu” olduğu söylenen 15 Temmuz darbe girişiminin sonuçlarını tepe tepe kullanıyor. Anlatılan hikâyeye göre “darbeci hainler seçilmiş hükümeti silah zoruyla yıkarak yerine Fethullah Gülen’e bağlı bir rejim kuracaklar, devletin bütün kurumlarını kendi cemaatlerinin emrine sokacaklar”mış. Seçilmiş hükümeti silah zoruyla devirmek, asker, polis, yargı vb. kurumları bir cemaatin ya da partinin emir erine dönüştürmek gerçekten de önemli bir suçtur. 15 Temmuz darbe girişimini kimlerin nasıl yaptığına dair sorular bir yana darbeciliğin devlet geleneği haline geldiği Türkiye’de darbelere esastan karşı olmak gerekir. Ancak, 12 Eylül’ün meyvesi olan AKP’nin darbe karşıtlığı bir manipülasyondan ibaret. AKP, kendi darbeciliğini “darbe karşıtlığı” üzerinden perdeleme peşinde.
15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması durumunda, yaşanması muhtemel şeylerin, fazlasıyla AKP’nin sivil darbesiyle başımıza geldiğini söylemek abartılı olmayacaktır. 20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ile gazeteler, televizyonlar, dernekler KHK ile kapatıldı ve mallarına el konuldu. Gösteri, yürüyüş ve demokratik faaliyetler yasaklandı. Binlerce kamu emekçisi sorgusuz sualsiz KHK’lerle ihraç edildi. Darbeyle alakası olmayan binlerce insan otuz gün gözaltında tutuldu, tutuklandı. HDP eşbaşkanları, milletvekilleri, belediye başkanları tutuklandı. HDP fiilen çalışamaz hale getirildi. Mahkemelerde savunma hakkı kısıtlandı. Anayasa’ya açıkça aykırı olan KHK’ler denetim dışına çıkarıldı. Devlet kurumlarından AKP yandaşı olmayanlar “Fetöcü” torbasına atılarak ekarte edildi. AKP’ye her şeyin serbest, muhalefete her şeyin yasak olduğu OHAL koşulları altında Tek Adam Rejimi’ne geçiş için seçim yapıldı. OHAL koşulları, yasal değişikliklerle sürekli hale getirildi.
15 Temmuz’da yağmurdan kurtulduğumuz için sevinmemiz öğütlense de dört yıldır yaşadıklarımız yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumuzun kanıtı. AKP, son dört yılda darbecilerin bile cesaret edemeyeceği faşist uygulamalara imza attı. Meclis bahçesine bomba atan darbeciler muhtemelen TBMM’yi tamamen siyaset dışı bırakmayı hayal etmemişlerdi ama AKP bütün yetkiyi Saray’a taşıyarak Meclis’i dinlenme parkına dönüştürdü. 2010 Anayasa Referandumu sonrası AKP eliyle HSYK Cemaat yoğunluklu hale getirilmişti, 15 Temmuz sonrası HSYK, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay tamamen AKP’nin arka bahçesi haline geldi. 15 Temmuz’da cemaat darbesinin başarısız, AKP darbesinin muzaffer olduğuna hayatın her alanında tanıklık ettik.
Darbe özellikle seçilmişlere karşı yapılır. 15 Temmuz sonrası uygulamalara baktığımızda HDP’ye karşı tam bir darbe hukuku işletildi, CHP de hedefe konuldu. Devrimci, demokrat, yurtseverler sürek avına tabi tutuldu. 15 Temmuz’un dördüncü yıl dönümünden bir gün önce HDP’li Diyadin Belediyesi’nin gece vakti, kapısı özel harekâtçılar tarafından kapısı kırıldı. Eşbaşkan Betül Yaşar’ın gözaltına alınmasının ardından belediyeye kayyum atandı. Ulucanlar Cezaevi önünde HDP olarak yapmaya çalıştığımız Demokrasi Buluşması polis saldırısına uğradı. 15 Temmuz’da iyi ki darbe başarısız olmuş! Maazallah darbe olsa, seçilmişler tutuklanır, biz sokağa çıkamazdık!
Cemaatin KCK operasyonlarıyla Kürt siyasetçilere nasıl bir kumpas kurduğuna ve halkın iradesini kelepçelediğine tanık olmuştuk. 15 Temmuz sonrası Ergenekon davaları kumpas gerekçesiyle düşerken KCK davası Yargıtay’ca onaylandı. Saray koalisyonuna dâhil olanlar dışında kalanlar darbenin büyüğüne maruz kaldılar.
AKP’nin 7 Haziran seçim yenilgisi ardından yürürlüğe soktuğu savaş konsepti ve eski derin devletin sahipleriyle yeni derin devlet oluşturmasının sonucu olarak ortaya çıkan 15 Temmuz atlatılmış bir darbe değil, tedavülde olan bir darbedir. Bu darbe düzeninin küçük ortağı AKP, büyük ortağı ise geçmişte kirli savaşı sürdüren, bin operasyona imza atan eski devletin efendileridir.
Devrimciler, demokratlar, Kürtler için darbe düzeni bütün ağırlığıyla sürmektedir. Gerçek darbe karşıtlığı eski ve yeni muktedirlerin ensemizdeki demir yumruğuna karşı koyabilmekten geçiyor.