Devrimcilik bir mesai değildir. Günün belli saatlerinde bir dernekte, bir partide, bir kurumda bir iş yapmak, saati dolduğunda yaptığı işi bırakıp eve gitmek ve başka bir yaşama dönmek değildir. Ve elbette yoldaşlık da bu emek sürecinin içinde şekillenen bir iş ilişkisi değildir. Devrimcilik bir yaşamı örmeyi, bir anlamlar dizgesi kurmanın, anlam ağrısıyla kavrulmanın, anlam odacıkları inşa etmenin, bu odacıkları birbirine bağlamanın ta kendisidir. Ve devrimciliğin ilişki kurma biçimi olan yoldaşlık, içinde fedanın, kendi dışındakine en az kendine biçtiği kadar değer biçmenin, kendinden başkasını en az kendi kadar kötü olandan sakınmasının, içinde nezaketin, sevginin, saygılı olmanın harmanlandığı bir ilişkiler manzumesidir.
İnsanın, insan olarak birlikte yaşamaya başladığından bu yana binlerce yıllık zamansallıkta nerede iyiye, güzele dair bir şey yaratılabilmişse bilinmelidir ki devrimci emek süreci ve yoldaşça ilişki biçiminin bir sonucudur bu. Devletçi, egemenlikçi, sömürücü sistemler karşısında binlerce yıl devrimci emek ve yoldaşça ilişki biçimiyle durulabilmiş, insanın bu sistemler karşısında kazanabilme umudunu bu emek ve ilişki biçimi diri tutmuştur. Ne yazık ki reel sosyalizm deneyimi bu iki kavramı, bu iki yaşamda yol alma biçim ve dinamiğini itibarsızlaştırmış, anlam yitimine, ciddi bir güç kaybına uğratmıştır. Devrimci yaşam ve yoldaşça ilişki adına ortaya çıkanlar, devletçi sisteme, kapitalist moderniteye rahmet okutan bir emek ve ilişki ağı inşa etmişlerdir.
Devrimci emek ve yoldaşlığın reel sosyalizm elinde perperişan edildiği bir süreçte ortaya çıkan Kürt özgürlük hareketi her ne kadar Kürtleri esaret altında tutan kolonyalizme karşı mücadele ve ulusal kurtuluş hareketi, reel sosyalizmin periferisinde bir sosyalist hareket olarak ortaya çıkmışsa da Mezopotamya-Zagros uygarlaşma sürecinin, devletin kirine pasına bulaşmamış anti egemenlikçi, eşitlikçi, konfederal bir toplumsallığının nüvelerini de kendini var edişinin temeline koymayı başarmış, reel sosyalizme geliştirdiği eleştiriler üzerinden bu nüveleri devrimci yaşam ve yoldaşça ilişkinin ana damarı haline getirmeyi başarmıştır. Bugün verilen mücadelenin bir klasik ulusal kurtuluş mücadelesi değil “özgür Kürtlük”ü yaratmak temelinde bir paradigmaya kavuşturulması hem Mezopotamya-Zagros uygarlık merkezinin anti egemenlikçi geleneğini devam ettirmek hem de kapitalist uygarlık karşısında yeni bir eşitlikçi, demokratik bir uygarlık inşa etme ülküsü ile ilgilidir.
Vahşi bölgesel kolonyalist devletler ve devasa kapitalist uygarlığın saldırıları karşısında Kürt özgürlük paradigmasının yaşam bulmaya ve umut olmaya devam etmesinin yegane sebebi bu devrimci emek ve yoldaşça ilişki dinamiğidir. Bugün içine girilen özeleştiri sürecinde bu devrimci emek ve yoldaşça ilişki dinamiğinin kaybedilmekte olduğu; devrimciliğin bir mesaiye, bir mesleğe, bir işe, yoldaşlığın bir iş ilişkisine indirgendiğini görmeden yol alabilmek mümkün değildir. Özgürlük paradigmasının kazandığı ve umut olduğu yer burasıyken, halkımızın, halklarımızın kaybettiği yerin de bu dinamiğin zayıfladığı yer olduğu gerçeğini çok güçlü tartışmak zorundayız. Büyük bedeller ödenerek inşa edilen kurumların birer iş yerine, kişisel ikbal devşirme alanlarına; kendinden önce, omuz omuza verdiği arkadaşı var etme, değerli kılma ilişkisi olan yoldaşlığın yerine ayak kaydırma, hile, güçsüzleştirme, itibarsızlaştırma yoluyla kendini var etme: zaaf ve eksiklikleriyle baş etmesini sağlamak yerine bu zaaf ve eksiklikleri kullanma, yoldaş diye çağırdığının derdini, tasasını, ihtiyaçlarını görmezden gelme, umursamama, ilişki biçiminin temel ilişki biçimi haline geldiği bir zemin artık devrimci emek ve yoldaşlık zemini olmaktan çıkmıştır. Zemini devrimci zemine, ilişkiyi yoldaşlık ilişkisine çekmeden kimse birbirine yoldaş dememelidir. Yoldaş sözcüğü, bu prangalarından kurtarılarak yüreğimize doldurduğu sıcaklık ve güvenle tekrar yaşamımıza geri döndürülmelidir.