1968 Paris’inde herkes ayağa kalkar da onlar durur mu? Futbolcular da ayaklandı o bahar ayında. Kalabalık değillerdi evet ama geride iz bırakacak, “futbol papaları” dedikleri kalantorların koltuklarını sallayacak kadar iş yaptılar yine de
Arif Mostarlı
1968 yılının 22 Mayıs’ında, Fransız Futbol Federasyonu’nun salonunda bir masanın arkasına geçmiş 6 kişiden biri, 1958 Dünya Kupası’nın efsane golcüsü Just Fontaine, elindeki kâğıttan şunları okuyordu:
“Paris bölgesindeki çeşitli kulüplere mensup biz futbolcular, bugün Fransız Futbol Federasyonu’nun genel merkezini işgal etmeye karar verdik. Tıpkı işçilerin fabrikalarını, öğrencilerin ise fakültelerini işgal etmesi gibi. Niye? 600 bin Fransız futbolcuya ve onların binlerce arkadaşına ait olanı geri vermek için!”
Kaldırım taşları oynarken
Her şey “üç-beş ağaçla” değilse de ona benzer bir şeyle, Nanterre Üniversitesi’nin kapatılmak istenmesiyle başlamıştı. Sorbonne’da toplanan öğrenci sayısı en başta birkaç yüzü geçmiyordu ama sonra polis şiddeti ve ona karşılık kaldırım taşları devreye girince işler değişti. Büyük bir birikim patladı ve 3 Mayıs’taki cılız denebilecek öğrenci topluluğundan Mayıs’ın sonunda milyonlara ve genel grevlere varıldı.
13 Mayıs günü Paris’te bir milyonun üzerinde kişi yürüyordu. Hükümet zorlanınca kapatılmış olan Sorbonne’un açılacağını ilan etti ama durum değişmedi. Bu kez okulu öğrenciler işgal ederek özerk bir “Halk Üniversitesi” ilan etti. Ardından, fabrika işgalleri geldi. 14 Mayıs günü başlayan işgaller, 16 Mayıs’ta 50 fabrikanın işgal edilmesiyle devam etti. 17 Mayıs günü 200.000, 18 Mayıs günü 2 milyon işçi grevdeydi. Bir hafta sonra grev yapan işçi sayısı işgücünün yaklaşık üçte ikisine denk gelen 10 milyona ulaştı. İşçiler ve öğrenciler artık doğrudan Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün istifasını ve okulların, fabrikaların kendilerine devredilmesini istiyordu. Öyle ki, 29 Mayıs günü, De Gaulle helikopterle Paris’ten ayrılmıştı.
Futbolcular için futbol
Tam da bunlar olurken, 22 Mayıs 1968’de, 10 milyon Fransız işçinin greve gittiği günlerde ve Paris Menkul Kıymetler Borsası’nın ateşe verilmesinden sadece birkaç gün önce, ülkenin bütün aydınları işçileri ve öğrencileri desteklemek için ayağa kalkmışken, futbolcular da boş durmak istemedi. Kendilerine “Futbolcular Komitesi” adını veren 60 kişilik bir grup Paris’te, Fransız Futbol Federasyonu’nun (FFF) genel merkezini bastı. İçeriye daldılar ve 30 çalışanı bina dışına çıkararak FFF’yi işgal ettiler. Genel sekreter Pierre Delaunay ve ulusal eğitmen George Boulogne’ı bir süreliğine rehin aldılar ve ardından binanın cephesine pankartlar açtılar. Federasyonun birinci kat penceresinden asılan pankartta “LE FOOTBALL AUX FOOTBALLERS!” yazıyordu: Futbolcular için futbol! Grupta amatör futbolcular ve Kızıl Yıldız Futbol Kulübü’nden André Mérelle ve Michel Oriot ve gazeteciler François Thébaud, Francis Le Goulven, Maurice Ragonneau ve Jean Norval vardı. Liderliği yapan ise artık futbolu bıraksa da ateşi hiç sönmemiş olan büyük futbolcu Just Fontaine idi.
Kölelik sözleşmelerine hayır
Yayınladıkları bildiride, federasyon yönetimini ve milli takım ekibini istifaya çağırıyor, “kölelik sözleşmeleri”nin iptalini istiyor, futbolu çürüten kulüp patronlarının vesayetine karşı çıkıyor ve bunun için bütün futbolcuları eyleme çağırıyorlardı. FFF’nin kendilerini ve birkaç seçkin kulübü zenginleştirerek gücünü kötüye kullanmasından bıkmışlardı. Profesyonel oyuncuların ücretleri düşüktü ve sözleşmeleri berbattı.
O yıllarda, bir anlaşmanın süresi kulüp ve oyuncu arasında tartışma konusu değildi. Oyuncuların oynamak için imzalamak zorunda oldukları tüm sözleşmeler, onları 35 yaşına gelene kadar kulüplerine bağlıyordu. Fransız futbol ikonu Raymond Kopa daha 1963’te bunu alenen kınamış ve “Bugün, 20. yüzyılın ortalarında, profesyonel futbolcu, fikri olmadan satılıp satın alınabilen tek insandır” sözleriyle Fransız oyuncuları “köleler” olarak nitelendirmişti.
Eylem 27’sine kadar sürdü, bu arada geliri grevcilerin ailelerine giden ‘dostluk maçları’ da oynandı, böylece devrimci atmosfer işgal sonrasında da devam etti ve etkileri köklü oldu. Ulusal Profesyonel Futbolcular Birliği (UNFP) eylemlerden memnun değildi, ancak son derece haklı talepleri de görmezlikten gelemedi. UNFP’nin, medyanın ve birçok şöhretli futbolcunun da baskısı nedeniyle FFF sonunda pes etmek zorunda kaldı. Aynı yıl “b-lisans” denilen uygulama geri çekildi. Sonraki yıllarda FFF, ulusal ve yerel düzeyde daha katılımcı bazı adımlar atmayı kabul etti.
Futbolcular Komitesi, bildiriyi “Futbolu bir neşe sporu haline getireceğiz” sözleriyle bitiriyordu: “Tüm işçilerin inşa etmeye başladığı yarının dünyasının sporu!”
Tam öyle olmadı elbette; Paris fırtınası da bir süre sonra yavaş yavaş duruldu ama kaldırım taşlarının yerinden oynadığı o günler dünya tarihine damgasını vurduğu gibi, onların hareketi de tarihe bir çizik attı. Yıllar sonra Bosman’ın haklarını savunurken yürüdüğü yolda onların krampon izleri vardı.