Yadigar Aygün/ İstanbul
Son günlerde Kürt işçilere yönelik ırkçı saldırılar artmış durumda. Sakarya’da mevsimlik tarım işçileri ırkçı saldırıya maruz kaldı. Afyon’da Kürt inşaat işçisi Özkan Tokay öldürülürken 2 inşaat işçisi yaralandı. Samsun’da ise 16 yaşındaki Suriyeli işçi ırkçı saldırı sonucunda öldü. Bunlar aslında sadece kamuoyuna yansıyanlar vakalardan birkaç tanesi. Bu ırkçı ve ayrımcı saldırıları emek örgütleri ve yakın zamanda Afyon’da öldürülen inşaat işçisi Özkan Tokay’ın akrabası ile konuştuk.
Ölümü göze alıp çalışıyoruz
Afyon’da öldürülen inşaat işçisi Özkan Tokay’ın ismini vermek istemeyen akrabası, bu coğrafyada ırkçı bir zihin inşa edildiğinin altını çizdi. Irkçılığın insanların ölümüne sebep olduğunu vurgulayan akraba, adalet aradıklarını söyledi. İsmini Tokay’ın akrabası, “Gencecik masum, suçsuz olan bir genç, yaşta vefat etti. Bu ırkçı bir saldırıdır. Vicdanlı insan şantiyede gelip rastgele insanları öldürmez. Bir toplumu silahlandırdığınızda, ırkçılığa entegre ettiniz zaman bir insanı öldürür. Öyle bir toplum yaratmışlar. Maalesef bu ölüm Özkan Tokay ile sınırlı değil. Bu gidişle ne ilk ne de son ölüm olacak. Türkiye’de ırkçılık yapılan pek çok il ve ilçe var. Doğudaki insanlar olarak gidip oralarda çalışmaya korkuyoruz. Gezmeye gidemiyoruz. Canımız çok yandı. Yapılan haksızlığın, adaletsizliğin tarifi, ismi yok. Irkçılığa son verilmesi için iyi bir yönetim anlayışı gerekiyor. Adaletin bağımsız olması gerekiyor. Özkan’ı 10 gün sonra unutabilirsiniz yarın başka bir insan ölecek. Yazık değil mi, bir aile çocuğunu 15 yaşına getirene kadar neler çekiyor? Bizim yaşadığımız bölgelerde altyapımız, koşullarımız batıya çalışmaya yönlendirilmiş durumda. Gidip çalışmak zorundayız. Ekmeğimiz için ölümü göze alıp gidiyoruz. Taziyede daha önce çalışan işçiler Özkan’ı öldüren şahıs tarafından uyarılmış ‘Burada Kürtçe konuşamazsınız’ diye. Özkan’ın ailesi olarak darmadığınız. Diğer saldırıya maruz kalan akrabamızın hayatta kalmasını sağlamaya çalışıyoruz. Yüzde 80 sakat kalma ihtimali var. Bizi yönetenlerden adaletin bir önce sağlamalarını istiyoruz. Bağımsız yargılayarak hak ettiği cezayı versinler” dedi.
*
Tabiri caizse seyrediyoruz
DİSK’e bağlı Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut, mevsimlik tarım işçilerinin yaşadığı sorunlara dikkat çekti. “Mevsimlik tarım işçileri çok ilkel koşullarda çalıştırılıyor. Ne yazık ki bu tüm toplumun gözleri önünde yaşanıyor. Tabiri caizse seyrediyoruz. Sadece toplu katliam boyutlarına varan kamyon kasalarında iş cinayetleri olduğunda ya da ırkçı saldırılar olduğunda gündemimize giriyor. Ne emek hareketi olarak ne de diğer demokratik güçler olarak bu insanlık dışı koşullara dair çözüm odaklı bir müdahale yapamıyoruz. Devletin ilgili kurumları bu kampların ne koşulda olduğunu biliyor ama yasada, kanunda her yurttaşın insanca çalışma yaşama hakkı var. Bunu korumak da devletin görevi, lakin çözüm geliştirmek kendi yasalarını uygulamak yerine bu şekilde olmasına göz yumuyor. Aynı kampı bir sendika ya da demokratik kitle örgütü ziyaret etse hemen müdahale ediyor. Adeta tarım emekçilerine siz kölesiniz, size verilenle yetineceksiniz deniyor. İnsanca çalışma hakkı her yurttaşın hakkı iken, devlet bunu sağlamakla yükümlü iken kendi kanunlarını, yasalarını bile uygulamıyor. Sürekli karayolunda tarlalara giderken kamyon traktör kasalarında iş cinayetleri yaşanıyor. Bu yasak, orada polisin, jandarmanın bunu görmemesi mümkün mü? Umurunda değil. Bir tane bu şekilde ceza kesilen yoktur. Ya da yapılan yol denetimlerinde bunun engellenmesini duymadık” diye konuştu.
Politik ahlaksızlık
Karabulut, Kürt emekçilerin ve mülteci işçilerin ırkçılığa maruz kaldığının altını çizdi. Yoksul emekçilerin İsdihtam olmadığı için sermaye için kölelik koşullarında çalışmak zorunda olduğunu vurguladı. Karabulut, “Mevsimlik tarım işçilerinin insani koşulları için hiçbir altyapı olmuyor; çoğu zaman şebeke suyu, banyo, lavabo bunların hiçbiri yok. Kentin ya da köyün dışında izole bir yerde. İlk ayrımcılık burada başlıyor. Zaten sen buraya ait değilsin, buranın yaşamına dâhil olamazsın demektir. Bu başlı başına ayrımcılığın ve aşağılanmanın kendisidir. Her yurttaşına eşit davranma ilkesini uygulaması gereken yetkililer maalesef bu hukuksuzluğu, bu eşitsizliği, bu adaletsizliği yapıyorlar. Her yerde bu tür eşitsizlikle karşı karşıya kalıyoruz. Buna politik ahlaksızlık denir. Şimdi en üst düzeyde ayrımcılık, aşağılanma o işçileri köle gibi gören bakış olunca bu aşağıya kadar sirayet ediyor. Bu işçiler potansiyel suçlu, tehlikeli algısı resmi olarak anlayışın topluma yansıması. Bu kampları sadece Kürt veya Suriyeli mevsimlik tarım işçileri kurmuyor. Başka yoksul köylerden, bölgelerden gelenler var ama ağırlıklı olarak Kürt emekçiler var. Niye Kürt emekçiler var çünkü kendi memleketinde üretim yapacağı ya da geçimini sağlayacağı başka olanak yok. Toprağını bin bir türlü gerekçe ile ekemiyor, ektiği ürün para etmiyor ya da ektirilmiyor. Mesela birkaç yıldır bölge illerinde o bereketli topraklarda tam ürünlerin sulama zamanlarında DEDAŞ, köylünün elektriklerini kesiyor. Sulamayınca ürün alamıyorsun böylelikle bir yıllık emek boşa gidiyor. Dolayısıyla kendi toprağında üretim yapamayınca buralara çalışmaya gidiyor. Sistematik bir şekilde kendi topraklarında uzaklaştırılmaya koparılmaya çalışılıyor. Bunu adı ise özel savaştır ve ırkçılıktır” dedi.
AKP toplumdaki ırkçılığı artırıyor
İşçi ve emekçilerin yaşam hakkı yok edildiğinin altını çizen Karabulut, toplumun açlıkla yoksullukla terbiye edilmeye çalışıldığına dikkat çekti. Kürt emekçilerin kendi topraklarından başlayarak bir ayrımcılığa baskıya maruz kaldığını belirten Karabulut, “Mesela Sakarya’daki saldırıyı ele alalım Düzceli bir tarım işçisine bunu yapabilir mi o ırkçı faşist. Ya da Afyon’da ki katil Ordulu bir inşaat işçisine bunu yapabilir miydi? Ya da Samsun’daki fırın işçisi Suriyeli değil de başka bir yerden olsaydı. Açık ve net yapamazdı. Belki çıkar tartışması olabilirdi ama açıktan bu kadar ırkçı bir şekilde saldırı yapamaz öldürmeyi kendine hak göremezdi. İşte bunun sebebi siyasetin ülkeyi yönetenlerin ayrımcı ırkçı dilinden kaynaklanıyor. Siyasal iktidar tarafından ayrıştıran ötekileştiren söylem toplumu zehirliyor. Ve bu saldıralar da resmi yetkililer tarafından yapılan; neredeyse işçilerin suçlu çıkartacak açıklamalar bu katil sürülerine cesaret veriyor” dedi.
*
İşçiler, emekçiler öldürülüyor
DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve DİSK Gıda-İş Sendikasi Genel Başkanı Seyit Aslan, tarım işçilerinin işçi sınıfı içinde en fazla sorunları olan kesim olduğuna dikkat çekti. Hiçbir sosyal güvencelerinin olmadığının altını çizen Aslan, “Barınacak yerleri yok. İş gücü olarak en fazla sömürülen tarım işçileri. Çalışma koşulları ve çalışma süreleri, alacakları ücretler tamamen işverenler tarafından belirleniyor. Tarım işçilerin bu nedenle savunmasız ve örgütlülükten yoksun olunca sorunlar katbe kat artıyor. Son bir ay içinde Sakarya, Afyon bunlar kamuoyuna yansıyanlar, Kürt tarım işçilerine karşı ırkçı saldırılar oldu, bir işçi arkadaşımız hayatını kaybetti. Samsun’da ise 16 yaşındaki Suriyeli işçi ırkçı saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Bu saldırılar asla kabul edilemez, bu ırkçı ve kafa tasçı anlayışı şiddetle kınıyoruz” diye belirtti.
Toplum bilinçlendirilmelidir
Aslan, dünyada ve Türkiye’de otariter rejimlerin, faşizan eğilimlerin güçlendiğini vurguladı. Arslan, barışın sağlanması ve ırkçılığa karşı ortak mücadele edilmesi gerektiğine dikkat çekti. Aslan, “Irkçı, mezhepçi, milliyetçi, kafatasçı söylemler hız kazandı. Bu ırkçı ve ayrıştırıcı politikalar en fazla işçi sınıfını bölüp parçalıyor. Bütün bu söylemelere karşı işçiler ve sendikaların politikaları olmak zorunda. Sadece ölüm yaşandığında, saldırı olduğunda yapılacak açıklamalarla geçiştirilecek bir durum değil. Sendikaların bu konuda tutarlı bir çizgileri olmalı, işçileri ırkçı politikalara karşı biliçlendirmelidir. Temel eğitim konularından biri ırkçılığa karşı mücadele olmalı. Sendikaların ve emek örgütlerinin bütün kademelerinde ırkçılığa karşı neler yapılabileceği tartışılmalı ve neler yapılabileceği yönünde kararlar alınıp hayata geçirilmeli. Esas olarakta başta Kürt sorununun demokratik halkçı çözüm için uğraşmak, ülkedeki barışın sağlanması ve güçlenmesi konusunda mücadele etmek gerekiyor” diye konuştu.
İktidar ve sermaye güçlerinin bölünmüş, parçalanmış ve sorunlarına sahip çıkmayan bir işçi sınıfı kitlesi istediğini söyleyen Aslan, bu saldırılara karşı ortak mücadele çağrısı yaptı. Aslan, “Kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı söylemleri kullanmaktan, halkları, işçileri birbirine düşmanlaştırmkaktan asla vazgeçmezler Çünkü bu alan onlar için kullanmaya elverişlidir. Kürde karşı, Türkü, Türk’e karşı Kürdü, ya da Suriyeliye karşı Türkü-Kürdü hep kışkırtmak isteyecekler. Bu politikalar egemenlerin her dönem kullandıkları politikalar. Kürt, Arap, Türk ya da başka milliyetten olsun, başka ülkeden olsun işçiler ve emekçiler kardeştir, dayanışma içinde olmalıyız, ırkçılığa karşı ortak ses çıkarmalıyız. Eğer ben Türk olarak Kürt vatandaşın tüm haklarına sahip çıkarsam, Türk, Kürt olarak, Suriyelinin haklarına sahip çıkarsak ve farklı milliyetler ve halklar arasında hoşgörü ve barış köprüsü kurarsak, ırkçı ve milliyetçi politikalara karşı birlikte mücadele edersek, ırkçı politikaları önler, sermayenin ve iktidarın politikalarının boşa çıkarabiliriz” dedi.
*
Savaş politikalarının sonucu
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, AKP-MHP iktidar bloğunun ötekileştirici, ayrımcı, kutuplaştırıcı bir siyaset izlediğine dikkat çekti. Bozgeyik, AKP’nin savaş politikalarının ırkçı saldırıları arttırdığını belirtti. Bozgeyik, bu coğrafyada barışın inşa edilmesi gerektiğini şu sözlerle vurguladı: “Yaşanan ırkçı saldırılar milliyetçilik ve ırkçılığın körüklenmesinden kaynaklanıyor. Bizzat Cumhurbaşkanı ve bizzat iktidar ortağı bahçelinin ağzından söylenen sözler Kürtlerin hedef haline getiriyor. İktidarın cezasızlık politikası Türkiye toplumu açısından ne kadar tehlikeli olduğunu ifade etmek istiyorum. Halkları karşı karşıya getiren, buradan zemin yaratarak kendini yönetememe krizini, hem iktidarlığının ömrünü ırkçı şovenizmi üzerinden uzatmaya çalışıyor. KESK olarak emekçilere yönelik yaşanan ırkçı saldırıları kınıyoruz. Bu olaylar tüm emekçiler açısından bu çok riskli. Saldırının olduğu yerlerde sembolik gözaltılar oluyor ve fail salıveriliyor. Bu failleri cesaretlendiren bir yaklaşım. Bu coğrafyada barış diline ihtiyaç var. AKP-MHP iktidar bloğunun halkları birbirine düşüren dilden uzaklaşması gerekiyor. Bir bütün olarak tüm toplum tüm halklar bundan zarar görecektir. Barış dilinin egemen olması için barış eksenli yönetim anlayışına evirilmesi gerekiyor. Sakarya’da ırkçı saldırıya maruz kalan işçileri ziyaret edeceğiz.”