Ön not:
Gazetemizdeki haftalık köşe yazımı yazmaya başladığımda, sabah tamamlamak için geceden virgül atmıştım. Sabah gördüm ki, olanlar olmuş! Gezi davasında verilen beraat kararına devlet kayyım atamış.
Eşyanın tabiatına uygun olarak, Gezi’nin ruhundan yüz kat daha fazla devlet geleneğinin “ruh”una güvenen “Cumhuriyetçi” balon demokratların “yargıya güven tazeleme” seferberliği de karaya oturmuş.
“Kısa günün karı” budur deyip, yazıyı kaldığı yerde bırakmak geldi içimden. Aşağıda ki o halidir.
***
Gezi Davası olarak bilinen yargılama süreci, 6. duruşmasında yargılananlarının tümünün beraatıyla sonuçlandı. Saray yargısının bildiğimiz katakulliye getirme tezgahlarından biri daha sahneye konulmazsa, hukuki süreç böyle tamamlanmış olacak. Bu anlamda dava bitecek.
Ama bir de, “Gezi’nin davası” var!
Türkiye’nin, İttihat Terakki kafasıyla kurulan ve Cumhuriyet’le taşınan “müesses nizamı”nın tekerine çomak sokan, sütunlarını çatlatan, ezberlerini bozan, o günden bu güne egemenlerin kabusu olan dava var.
“Ayakların baş olmak istediği” dava bu. “Çapulcular”ın davası.
Hep bir ağızdan, bıkmadan usanmadan, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” dediğimiz dava.
2011 Ekim’inde varlık kazanan Halkların Demokratik Kongresi’nin felsefesinde, programında ve örgütlenme anlayışında öngörülmüş “zamanın ruhu”nu kendi bildiklerince eylemeye başlayan halkların davası var.
2013’ün Haziran’ında Gezi Parkı’nda/Taksim’de başlayan dava bu.
2015 7 Haziran seçimlerinde HDP’de sembolleşen faşizme karşı birleşik büyük siyasi zaferin mayasını hazırlayan dava.
Erdoğan iktidarının ve sermaye güçlerinin, o günden bu güne ve şaşmaz bir sınıfsal bilinçle, “ya biz ya onlar” dedikleri dava bu.
Sömürülenlerin, ezilenlerin, ötekileştirenlerin, horlananların, ayrımcılığa uğrayanların davası. Yasaktan, baskıdan, işkenceden, zulümden bıkanların davası.
Korkuyu dayanışmayla yıkanların; umudu cesaretle yaşatanların davası.
Faşizme, karanlığın ve kötülüğün hükmüne karşı; onurun, özgürlüğün, insanlığın barikatlarında direnenlerin davası.
Herkesin isyanını alıp geldiği dava.
Halkın ayaklandığı dava.
81 ile yayılan dava.
Milyonlar olup, sokakları, meydanları, kampüsleri, günlerce, haftalarca tutanların davası.
Lice’yle Kadıköy’ün aynı direniş dilinden konuştuğu, Kürdün ve Türkün elinin buluştuğu dava.
Müslümanı Hıristiyanı, Alevisi Sünnisi, inançlısı inançsızı Yeryüzü Sofraları’nda katığını paylaştığı dava.
Birleşmenin, dayanışmanın, paylaşmanın, kardeşleşmenin, yoldaşlaşmanın hayatı ve geleceği güzelleştirdiği dava.
Sanatın ve yaratıcılığın bin bir rengiyle zamanı keyiflendirdiği ve neşelendirdiği dava.
Halkın demokrasiyi doğrudan kendine ait kılmaya giriştiği; parklara, forumlara, meclislere taşıdığı dava.
Gezi Parkı’daki komün ruhunda, ‘Yeni Yaşam’ın toplumsal ilişki ahlakının, kültürünün ve politikasının tohumlarının atıldığı dava.
(…)
Son not:
Yazının gidişatının nereye varacağı başlığında saklıydı zaten. Anlayanın anladığından, sonunun tamamlandığından kuşkum yok.