M. Ender Öndeş
Ta ne zamandı; 70’lerin başı, milattan önce desem yeridir yani. Çocuk sayılırız henüz, üç arkadaşız, solcuyuz. Bizim memlekette, nedense herkesin pek saygı duyduğu yaşlı bir CHP solcusu dede var, herkes gidiyor yanına. Biz de gittik işte, el almak için sanki. Girdik bahçesine, oturduk biraz; bu bize bir nutuk! Her tarafta ajanlar varmış da bizi kışkırtabilirlermiş, biz daha bilmezmişiz bu işleri filan. Çıktık, nasıl tırsmışız ama. Öyle böyle değil. Üçümüz birbirimizden şüpheleneceğiz, o kadar yani. Hatta istasyonda Kırmızı Hasan derdik bir simitçi vardı, rahmetli oldu şimdi, ondan bile ‘uyuz’ olmaya başladık, simit mimit derken ne çeviriyor oralarda diye. Bir yandan da tabii bir havalar bir havalar! Kendimizi önemsemiş oluyoruz böylece; yoksa 15 yaşındayız ya, devlet bizi ne yapsın Allah aşkına! Kimsenin varlığımızdan bile haberi yok! Daha kostik nedir öğrenmemişiz, ekmek hamuruyla duvara kâğıt yapıştırmaya çalışıyoruz, üstüne bir de “yumurta koysak daha mı iyi tutar” diye tartışıyoruz!
Bir de cahiliz ki, aman aman. Bir Mahir biliyoruz, o kadar. Bi kere cezaevinden çıkma bir Perinçekçi gelmişti hiç unutmam, 1973 yılı; kahvede başındayız adamın. “Ya boş verin Mahir’i” dedi birden, “adam faşizme oligarşi diyor” diye de ekledi. Üstüne yürüdük herifin, “Ne demek lan oligarşi, Mahir öyle şey demez” diye. Çok sonra okuduk da Mahir’in ne dediğini ne demediğini filan öğrendik. Hiç yoktan döveceğdik adamı o gün; gerçi yine de döveydik iyiydi ya, o ayrı bir mevzu.
Neyse işte, sağcıların meşhur “bir nesli böyle mahvettiler” lafı vardır ya, vallahi bizi de öyle mahvedeceklerdi de Allah’tan tez zamanda Marks, Lenin filan gibi gerçek “provokatörleri” (!) okumaya başlayınca bol bol provokasyona geldik, bol bol da dayak yedik, hapislerde yattık. No problem! Vatan sağ olsun!
Ama bu arada, kavramı doğru dürüst tanımlayanı da görmedim hiç. Şimdi hâlâ bakıyorum sağa sola, yok! Mesela birinde, “Bir topluluğu suç sayılacak bir eyleme, harekete itmek için tahrik etmek” diyor. Ne alakası var? 1967’de Vietnam halkına ayaklanın, silahlanın denilmesi yasal mıydı yani? Bir Vietnam anayasası vardıydı da, orada “gerilla olmak serbesttir” mi yazıyordu? Ayrıca, yasalar kötüyse, yasalar zalimse ne olacak? Nazilerin yasaları yasa mıydı?
TDK’daki tanım, biraz daha doğru sanki: “Bir kişi ya da grubu amacından saptırmak amacıyla kışkırtmak.” Vikipedi’de “eylemi saptırmak” diyor, eh, o da biraz daha doğruya yakın. Ama bunlar bile bulanık laflar. Amaç ne? Amacından sapmak ne? Kim belirliyor bunları? Mesela “Bir eylemi amacından ya da içeriğinden saptıran durum” diyebiliriz, tamam ama bir eylemin “içeriği” eylemin seyri içinde değişemez mi? Ya da “eylemin içeriği” gibi görünen şey, aslında kendi içinde daha derin ve daha köklü bir içeriği barındıramaz mı? Üç tane ağaçtan koca Gezi eylemine nasıl geldik o zaman? Ne yaptık biz? O gece yerlerde sürüklenen çocukların eylemini “amacından saptırıp” provokasyon mu yaptık? Ya da -daha önce de yazmıştım bir kez- misal, 1 Mayıs’ın amacı ve içeriği bellidir, tamam ama 1996’da birileri sabahın köründe Kadıköy Nikâh Salonu’nun köşesinden nişan alıp iki tane gencecik insanı öldürürse ve siz buna rağmen, hiçbir şey olmamış gibi “festival havasında” 23 Nisan’a benzer bir yürüyüşü sürdürürseniz; onur ve bağlılık kavramları ne hale gelir?
Aha bir de Kazaklar çıktı şimdi? Ne diyelim şimdi onlara? Sen LPG zammından yola çık, git başkentin valiliğini bas! Olacak iş mi? Ortalık birbirine girdi bak, nereye varacak, nasıl sonuçlanacak onu da bilen yok. Hangi komplo teorisi yeter o kadar insanın sokaklara dökülmesini açıklamaya?
Ya Şilililer? Yahu daha üç gün önce solcu başkan seçmişler. Arıcılar arıları salıyor polisin üstüne, öte yandan balıkçılar başkaldırmış. Ne sandığı beklemesini biliyorlar, ne sandıktan sonra oturup şükretmesini.
Bizim takoz ne diyor peki? “Beyefendi bizim sokağa çıkmamızı istiyor. Çıkmayacağız. Zorlayacak çıkmayacağız, baskı kuracak, çıkmayacağız. Özetle sokağa çıkmak diye bir şey bizim kitabımızda yok.”
O nasıl bir tarihsel direniş öyle kurban olduğum! Hakikaten tarihsel! Tarihte kim görmüş iktidarın halkı sokağa zorladığı ve muhalefetin buna karşı direndiği?
Ne olacak peki? Nasıl olacak? Yorgunluktan bayılıp düşecek mi iktidar? “Ben buranın faturasıyla kapıcı parasıyla baş edemedim” diye getirip sarayın anahtarlarını teslim mi edecek?
15 yaşındaydım 15! Çocuktum ben ya! O gün maval dinledim, hâlâ maval dinliyoruz! Biz bıktık siz bıkmadınız! Cehenneme kadar yolunuz var!
Sorun sizde değil zaten, bizde bizde. Biz beceremiyoruz bu işi. Yoksa provokasyon dediğin kaç dişi kalmış canavardır ki?