Yusuf Gürsucu/İstanbul
Türkiye’de AKP iktidarıyla birlikte enerji üretimlerinde büyüme haddini aşmış durumda. Termik santraller (Kömür-Doğalgaz), HES’ler, RES’ler, GES’ler, JES’ler, tehlikeli katı atık yakma derken ardından nükleer santraller ve biyokütle santralleri ile adeta bir işgal harekatı sürüyor. Atılan her adım ya doğal alanları yok ediyor, ya tarım arazileri işgal ediliyor, ya SİT alanları yok ediliyor ya da kentler hava soluyamaz hale getiriliyor. Tüm bu adımların kamusal hiçbir yararı yokken biricik yarar bir grup sermayenin bu yolla beslenmesi sağlanıyor. Enerji arz fazlası oluşmuş olmasına karşın enerji üretiminde herhangi bir yavaşlama görülmüyor.
Biyokütle enerji
Tüm enerji üretimleri gibi biyokütle enerji üretimide doğal yaşama zarar verdiği ve daha da vereceği çok net olarak görülebiliyor. Bir termik santral olan biyokütle santralleri de diğer termik santraller gibi suya bağımlı. Su ısıtılıp buhar haline getirildikten sonra oluşan buhar basıncı ile enerji üretiliyor. Bu üretimde elde edilmek istenen enerji gücüne bağlı olarak binlerce metreküp su buharlaştırılarak atmosfere salınıyor. Küresel iklim değişimi nedeniyle atmosfere salınan bu su buharlarının bölgesel yağış rejimine bir yararı olmuyor. İklim değişimi nedeniyle atmosferde biriken su-yağmur çok şidettli ve lokal yağışlara dönüşüyor. Buna bağlı olarak yağış alan bölgelerde selleri ve erozyonları ortaya çıkarıp felaketlere neden olurken yeryüzüne geri dönen su toprağın altına emilemiyor ve seller yoluyla denizlere karışıyor.
Ormanlara yeni bir tehdit!
Biyokütle santrallerinin kurulduğu veya kurulmak istendiği alanlar ormanların hemen kıyısında veya içinde yer alıyor. Bu santraller bu güne kadar orman köylülerinin yararlandığı ve bugün elinden alındığı ağaç kalıntıları ile besleniyor. Bunun yanında buğday vd. bitki sapları, göllerdeki kamışlar ve benzeri maddelerin yakılması yoluyla enerji üretiyor. Anca yıl boyu santrali çalıştırabilecek kadar ‘yakıt’ toplanamıyor. Bu nedenle de orman kıyılarına kurulmuş bu santraller yaşayan ağaçları da keserek bu santrallere taşıyorlar. Bu da yetmiyor ve bu şirketlerin en son talebi atık yakmayı her türden atığı yakmak istiyorlar.
Milli proje Ankara’da
başlayan 11. EIF Uluslararası Enerji Kongresi ve Fuarı’nın ikinci gününde gerçekleştirilen “Biyokütleden Enerji Üretiminde Güncel Durum” adlı oturumda değerlendirmelerde bulunan Altaca Enerji Başkanı Alper Onoğlu, bu santrallerin sadece enerji santralleri olmadığını ifade ederek hükümetten, atıkların ortadan kaldırılabilmesi için yeni bir teşvik sistemi geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Bu tesislerin sadece enerji ve çevre projesi değil, aynı zamanda milli bir proje olduğunu iddia etti.
Hammade yetersiz
Oltan Köleoğlu Enerji Biyokütle Yatırım Koordinatörü Anıl Badem ise, biyokütle santrallerine hammadde tedariğinin Türkiye’de ayrı bir iş kolu haline geldiğini söyledi. Badem, Türkiye’de işletmede olan biyokütle kurulu gücünün 695 MW ve üretim lisansına sahip doğrudan yakma teknolojisine sahip 15 adet tesis olduğu bilgisini paylaşan Badem, biyokütle yatırımcılarının tek bir hammaddeye bağlı kalma, yüksek maliyetlerde yakıt tedariği yaklaşımlarına ve dolayısıyla yüksek maliyete karşı karşıya kalma durumuna dikkat çekti.
Karayağız köylüleri
Bursa’nın Büyükorhan ilçesine bağlı Karayağız köyüne kurulmak istenen biyokütle enerji santrali için köylüler aylardır köy yolunda nöbet eylemlerini sürdürüyor. Köylüler başlarına neler gelebileceğini görmüş ve köylerinde ölene kadar yaşamak istediklerini belirtip yaşamlarını zehirleyecek, sularını tüketecek, ormanı yok edecek bu santrali istemiyorlar. Mücadelelerini ara vermeden sürdürürken yüzlerce kişiyle Bursa merkezde yürüyüş yapmışlardı. Köylüler bölgemizde toplayabilecekleri bitkisel atık olmadığını bunların amacının hem ormanı yakmak olduğnu ve diğer yandan da sanayi çöplerini buraya taşıyarak yakmak istediklerini belirtiyorlar.