Türkiye ve dünyada biyoçeşitlilik hızla azalıyor. Kapitalist üretim süreçlerinin baskısı ile yüz yüze kalan biyoçeşitlilik, aynı zamanda kayıt altına alınıp ilaç ve gen tekellerinin hizmetine koşuluyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) açıkladığı son rapora göre, dünya genelinde biyoçeşitliliğin azaldığına dair kanıtların arttığına vurgu yapıldı. Bu durumun, gıda arzı ve çevre için “büyük bir tehdit” oluşturduğu raporda belirtilirken, “Gıdalarımız için kiritik önemde olan bitki, hayvan ve mikroorganizmalar yok olduğunda, bunun geri dönüşü yok” ifadeleri yer aldı. Biyoçeşitliliğin azalma nedenleri ise çok fazla. Orman varlığının azalması, dağların ve yaylaların; imar, maden ve enerji amaçlı yağmalanması, akarsuların, denizlerin ve yeraltı sularının hızla kirlenmesi, küresel iklim değişimi gibi birçok neden biyoçeşitlilik üzerinde adeta soykırıma yol açıyor. Biyoçeşitlilik azalırken aynı zamanda tarımsal üretimlerde de ciddi düşüşler yaşanıyor. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, biyoçeşitliliği katleden tarım ilaçları, arazilerin sanayi ve kentsel atıklarla kirletilmesi vb. nedenler, gıda üretimlerinin tehlikeli biçimde azalmasına yol açıyor.
Ovalar verimsizleşti
Milyarlarca yılda oluşan biyoçeşitlilikte her yıl canlı türlerinin binde 6’sıtükeniyor. İklim değişikliği ise, karbon, nitrojen ve su döngülerini bozuyor. Türkiye biyoçeşitliliği en zengin ülkelerden birisi olarak niteleniyor. Türkiye coğrafyasının ovaları, akarsuları ve iklimi ile dünyanın en önemli tarımsal potansiyele ve biyoçeşitliliğe sahip olduğu belirtiliyor. Türkiye’de tarımsal zenginlik kaynağı olan ovalar bir yandan kirleniyor, bir yandan yapılaşma ile yok ediliyor. Çukurova, Bafra, Çarşamba, Sakarya, Gediz,Küçük Menderes, Büyük Menderes, Amik, Bursa,İnegöl, Karacabey, Balıkesir, Bakırçay ve diğer ovalar verimli tarım topraklarının amaç dışı kullanılması, atıklarla kirletilmesi sonucu, bugün zenginliklerini yitirmiş ve sorun üretir hale getirilmiştir.
Endemik türler katledildi
Binlerce yıl tarımsal üretimin kaynağı olmuş verimli ovalar son elli yılda hızla yapılaşmaya açıldı.İnşaat, sanayi, enerji, maden vb. tesislerin işgaline uğrayan ovalar bir bir verimsizleşti. Diğer yandan dağların doruklarında başlayarak tüm su varlığı ya şişe suyu şirketlerine ya da HES’lere bağlandı. Dağlardan başlayıp ovalara kadar yaşamı var etmiş olan sular artık akmaz oldu. Bu durum birçok canlı türün yok olmasına veya göç etmesine neden oldu. Göç etme yeteneği maalesef olmayan endemik bitkiler ise adeta idama mahkum edildi.
Koruma adı altında yağma
Tabiatı ve Biyoçeşit Koruma adı verilen yasa tasarısının,tüm koruma alanları üstündeki koruma statülerinin kaldırılması ile biyoçeşitliliğin ticarileştirme adımları atılmış ve Meclis’e taşınan yasa yoğun tepkiler sonucu Meclis gündemine girememişti. Ancak yasa tasarısının içeriği farklı bir yolla uygulamaya sokuldu. Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan ve Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından sürdürülen ‘biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınarak bu bilgilere erişimin düzenlenmesi’ amacıyla olduğu belirtilen bir çalışma yapılmaya başlandı. 2 yılı aşan süredir devam eden bu çalışma 2019 yılında bitirilecek. Yürütülen çalışmanın, “uluslararası patent uzmanlarına” açılacak olması, biyoçeşitliliğin şirketlerin emrine verilme sürecinin işlediğinin açık ikrarı. MTA’nın yaptığı sondaj sonuçlarını maden şirketlerine açarak doğal alanların yağmalanması nasıl işliyorsa, ‘biyolojik çeşitliliğin kayıt altına alınarak bu bilgilere erişim’ işlemi de aynı biçimde işleyecek. Umarsız politikalarla adeta soykırıma uğratılan biyoçeşitlilikten arta kalanlar ilaç ve gen tekellerinin hizmetine sunuluyor.
Canlı türlerde 6. büyük yok oluş
Doğa tahribatı ve iklim değişikliğinin türlerin yok oluş hızını arttırdığı ve altıncı büyük yok oluşa neden olabileceği belirtildi. Doğa ve İklim Söyleşileri’nin ikincisi “Antroposen’in Geleceği: İklim Değişirken Genler, Türler, Ekosistemler” başlığı altında geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Berlin Doğa Tarihi Müzesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak görev yapan Emrah Çoraman, “Doğa tahribatı, türlerin yok oluş hızını arttırdı. Soyu tükenen türlerin sayısı o kadar hızlı artıyor ki, bilim insanları bunun altıncı büyük yok oluşa neden olacağını düşünüyor.İşin daha da can alıcı kısmı, şu andaki gidişatta iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin henüz tam olarak devrede olmaması. Yakın gelecekte iklimin daha da ısınması, canlı türlerinin büyük kısmını ortadan kaldırabilir” dedi. Çoraman, “Türlerin azalma sebeplerini inceleyen endekse göre şu ana kadarki yok oluşlarda iklim değişikliğinin etkisi %7 seviyesinde, yani iklim değişikliğinin etkisi henüz birinci sıralarda olmasa da büyük bir yok oluş meydana geliyor. Bu, önümüzdeki yıllarda küresel ısınmanın etkisiyle yok oluş sürecinin giderek hızlanacağı anlamına geliyor” dedi.
EKOLOJİ SERVİSİ