İnsana kimliğini veren sahip olduğu kültürüdür. Kültür, düşünce ve yaşam alanındaki gelişmeleri ifade eder. Kimliğini yitiren bir toplum kültürünü de yitirir. Kimlik ve kültür yitirildi mi toplumsal hafıza da silinir.
Kimliğin oluşumunda zaman ve mekân en önemli faktörlerden biridir. “Zaman anlama, kavrama, tanıma, kısaca mana yükleme işinin gerçekleştiği an iken, mekan kültür için uygun doğa ve iklimsel koşulların bulunduğu alandır.” Bu hakikati çok iyi bilen Alevi sürekleri “gerçeğin dem i devranına HÜ” demişler. Zamanın ve mekânın ruhuna uygun davranmayı inancın gereği olarak kabul etmişler.
“Bir olma” hali kimliğini yaşama halidir. Birlikte dirlik vardır. Dirlik, toplumun en büyük kültürel öz savunmasıdır. Birlik olmadan dirlik olunmuyor. Eğer bir toplum bir coğrafya tarihi, belleği, kültürü, kimliğini yitirme durumuna gelmişse “bir olamama” halinden kaynaklıdır. Böyle bir durum tarihin her döneminde egemen kesimin işini kolaylaştırmıştır. Bu durum aynı zamanda zulme uğramaya meydan açmaktır. Kim tarafından, hangi amaçla, nasıl yapılırsa yapılsın, zulme meydan açmak, yol vermek, sessiz kalmak, dirlik sağlamamak Alevi inancında “düşkünlük” olarak kabul edilir. Bu gerçeğin tecrübesini edinen Hacı Bektaş-ı Veli’nin “bir olalım, diri olalım, iri olalım” kelamı toplumun zulme karşı en büyük öz savunmasıdır.
Birlik meydanına gelmeme, var olmama durumudur. Var etme bir döngüdür; var ettikçe var olunur. Varlığı olmayanın dirliği olmaz, geleceğini inşa edemez, dış müdahalelere açık hale gelir, kendini inkâr eder, kendi olmaktan çıkar, yabancılaşır. Bu durum Alevi inancında “Hınzır Paşa” söylemi ile hafızalara yerleşmiştir.
Günümüzde Alevi süreklerine yönelik derinlikli, planlı uzun vadeye yayılacak “taksitle öldürme” projeleri bir bir uygulanıyor. Alevilerin kutsal mekanları, kültürleri, toprakları bir bütünen maddi ve manevi değerleri katliam eşiğine gelmiş durumdadır. Özellikle Dersim merkezli Reya Heq Kürt Alevilerine yönelik “toplum kırım” çalışmaları iç ve dış iktidar odaklarınca uygulanmaktadır. En son, bir ocak evladı olan Aysel Doğan canımızın hakka uğurlanması sırasında yaşandı. Devlet bir Alevi canımızın cenazesine tahammül etmedi. Toplumkırım için her türlü zor ve ideolojik aygıt pervasızca hizmet veriyor!
Özellikle son dönemlerde Diyanet İşleri Başkanı ile Munzur Üniversitesi el ele vererek misyoner çalışmaları yürütüyorlar! Bu toplumun içinden gelmiş, suyunu içmiş, Pirlerin kelamını dinlemiş, halkın verdiği “lokmalarla” can bulmuş, gelinen aşamada kışla kültürünü esas almış kişiler de sorumluluk alarak, ikbal devşirmek için “Hınzır Paşa’nın” ruhunu devriye ediyorlar. Alevi asimilasyonunda en büyük ideolojik merkez olan üniversite ve bazı kadroları Alevi toplumunun kültürel değerlerini gasp ediyorlar. Dersim şahsında başta Kürt Aleviler olmak üzere, bütün Alevi sürekleri ruhsal ve iradi açıdan teslim alınmak hedeflenmiştir. Dersim, Reya Heq Alevi kültürünün direnen en güçlü damarıdır, kök kültürdür. Kök kültür, hiyerarşik devletçi yapıların bütün saldırılarına rağmen sürekli bir var oluş, kendini yenileme özelliğine sahiptir. Bu arayış içinde olurken çok güçlü direnişlerle, dönem dönem katliamlarla karşı karşıya kalmıştır. Ama hakikat arayışı zamanın ve mekânın ruhuna uygun sürekli “oluş” halinde olmuştur. Bu direnen damar bir fay hattı gibi aktif haldedir, uygun zaman ve mekânda sallandırır. Bu hakikat bilindiği içindir ki özellikle Dersim’e yönelik seferler eksik olmamıştır. Yeniden diriliş ancak bu kök kültür üzerinden gerçekleşir.
Aleviliğin inkâr ve kültürel gaspında kimler en fazla görev almışlar? Hangi ideolojik ve zor aygıtlar aktif bir şekilde çalışıyor? Hangi yöntemler sonuç alıcı oluyor? Hangi kurumlar nasıl bir yöntemle çalışma yürütüyorlar? İç ve dış iktidar odakları bu çalışmalarında özel olarak ödül alıyorlar mı? Aleviliğin kültürel katliamı ile ilgili kaç kişi araştırma yaparak akademik alanda terfi etmiştir? Kültürel soykırımın gerçekleşmesinde en çok hangi Alevi kurumları ve kişiler görev alıyor? Bu görevlerinin karşılığı olarak kendilerine neler verilmiştir? Bu soykırımda görev alan Alevi kurum yöneticilerinin Aleviler adına siyaset yapmaları, Alevi edep – erkanına uyuyor mu? Kaç tanesi gizli müfredat uyguluyor? Bu toplum kırım karşısında birçok Alevi kurumunun ve ocak evlatlarının kendi varlıklarını, inançlarını tartışmaya açmaları, varlıklarından şüphe duymaya başlamaları korkunç bir durum değil midir? Bu zihniyeti kurumlara taşıyanlar gelecekte hangi görevlerde bulunacaklar? Bütün bu yaşananlara karşı Alevi toplumu tarihsel hakikatini esas alarak kendini nasıl inşa edecektir? Soruları ile ilgili Alevilik adına söz kuran herkesin cevap vermesi Alevileri demokratik siyasetin öznesi yapar.
‘Ne yapmalı? Nasıl yaşamalı? Nereden başlamalı? Kimlerle birlik olunmalı, mücadele edilmelidir?’ sorularının cevabı yaklaşan seçimlerde Alevilerin perspektifi olmalıdır.