Medyada bilinen bir şablon vardır. Bayram gelince dini yayınlara ağırlık verilir, yaz gelince diyet reçeteleri sunulur, tatil beldeleri filan tanıtılır. Seçim süreçlerinde ise adaylara ve nutuklara çevrilir kameralar. İptal edilip yeniden tekrarlanacak olan İstanbul seçimi süreci boyunca da biraz şov, biraz reyting olsun diye sözüm ona “halkın nabzı” tutuldu, bir sürü laf ve gürültü salatası… Pazar günü yapılacak seçim çalışmaları nedeniyle siyasiler yoğun çalışmalar yaparak hatta karşılıklı oturum düzenleyip seçmene kendilerini ve vaatlerini anlatmaya çalıştılar. Kendilerine sorulan sorular eşliğinde “ciddi ve güvenilir adam” pozları aldık, yine bol bol hamaset nutuklar izledik. İncir çekirdeğini doldurmayan tartışmalar… Adaylar, vaatler, icraatlar halkta nasıl bir algı oluşturmuş. Bunu hayatın realitesini espri havasında bu yazıya birkaç fıkra serpiştirerek devam edelim. (Bir politikacı, üniversitenin birinde konferans veriyordu. Çinli bir çevirmen de onun söylediklerini İngilizce’den Çince’ye çeviriyordu ve bunları Çince işaretler halinde tahtaya yazıyordu. Politakacı konuşması sırasında Çinli çevirmenin çoğu kez durduğunu ve tahtaya bir şey yazmadığını gördü. Konuşmanın sonunda bunun sebebini soran politakacıya şu cevap verildi: “Biz yalnızca konuşmacı bir şey söylediği zaman çevirir ve yazarız.”)
***
Bu minval üzere, bu seçim süresince de çoğu düzen aktörleri, tıpkı bir tiyatro oyunu gibi her sabah maskelerini taktı, kostümlerini giydi, ezberlenen repliklerle defalarca izlediğimiz bir oyun yeniden sahnelendi. Alkışlar tazelendi. (Belediye Başkan adayı, akıl hastanesinde konuşma yapar. Bir kişi hariç, dinleyicilerin tümü başkan adayının konuşmasını alkışlar. Başkan adayı, alkışlamayan kişiye döner ve ‘Siz niçin alkışlamıyorsunuz” diye sorar. Adam cevap verir: Ben hasta değilim ki, ben hastabakıcıyım.)
***
Bu toplum, bu ülkede yıllardır oy kullanıyor. Açıkça dile getirilmese de artık bazı şeyleri iyice öğrendik. Seçmen zaten her zaman bir şeylerden şikayetçidir. Daha fazla şey talep etmektedir. Kendisine sorulduğunda, kim olduğunu aslında kendisinin bilmediği bir takım “yetkililer”i suçlar ve bunları sandıkta cezalandıracaklarını söyler. Oysa bu, çoğu zaman komik bir tehdit ve ucuz bir şantajın ötesine geçemez. Böyle mızmızlanan seçmenin en kolay seçmen olduğunu politikacı esnafı çok iyi bilir. Çoğu kez sonuç umduğumuz gibi çıkmaz ve beklentilerimizi karşılamaz. O zaman da savunma mekanizmalarımız sağolsun. Kabahati yükleyeceğimiz birilerini veya bir şeyi arayıp buluruz hep. Ancak fıkradaki gibi bir türlü akıllanmayız. (Oy verdiği parti ve politikacılardan umduğunu bulamayan bir seçmen arkadaşına yakınıyormuş: Şayet biri beni kazıklarsa, Allah onun cezasını versin. Aynı parti beni iki defa kazıklarsa, Allah hem onun, hem benim cezamı versin. Ama üçüncü kez kazıklarsa, Allah yalnız benim belamı versin.)
***
İki gün sonra türlü oyunlarla iptal edilen İstanbul seçimi için sandık başına gidecek seçmenler. Umalım daha önce defalarca oy verip umduğunu bulamayan fıkradaki gibi kazıklanan seçmenin yeniden Allah belamı versin konumuna düşmemesi. (Bir ülkede haberler verilirken spiker şöyle diyor: Son aldığımız habere göre dün akşam başkanlık binasına giren hırsızların, gelecek hafta yapılacak olan seçim sonuçlarını çaldıkları anlaşılmıştır.) Yine dileyelim ki bu son fıkradaki gibi çalma çırpma işlerinin olmaması ve herşeyin çok güzel olmasına bir başlangıç teşkil etmesi.