Geçtiğimiz günlerde ülkenin yeni milyarderleri, vergi rekortmenleri açıklandı. Ayrıca yaklaşan yerel seçimlerde çokça konuşulacak olan Sayıştay raporları ile İstanbul’da sadece 76 inşaat projesindeki milyarlık vurgunlar yazıldı.
TUİK’in açıkladığı enflasyon oranı yüzde 25’in üzerinde çıktı. Bu demek oluyor ki, işçilerin, emeçilerin, halkın büyük çoğunluğunun alım gücü bu oranda düştü. Yani yoksullaştık. Gerçek enflasyon rakamının açıklananın çok üzerinde olduğunu biz biliyoruz. Asgari ücret yılbaşında 460 dolar civarındayken, şimdi 280 dolara denk düşüyor. Enflasyonun çok daha yüksek olduğunu gelen zamlardan, elektrik, doğalgaz faturalarından, temel ihtiyaç maddelerinden, çarşı pazardan anlıyoruz.
Her geçen gün, bizler daha da yoksullaşırken, bir avuç azınlığın da kasalarını daha da fazla doldurduğu da apaçık görülüyor. Yaşadığımız krizi “dış güçlerin işi”,“ekonomik saldırı var”, “aşacağız bu günleri”, “aynı gemideyiz” söylemleriyle toplumun tepkisini azaltmaya çalışan devlet yetkililerinin de ne kadar eşit ve adil davrandıklarını da bir kez daha gördük bu süreçte.
Sermayeyi rahatlatmak adına yapılan borç yapılandırmaları, vergi afları, SGK prim borçlarının silinmesi, hibeler, teşvikler, ucuz krediler ve ciddi bir stok biriktirmiş olan sektörleri rahatlatmak için yapılan KDV indirimleri. Bu yapılanlar da cari açık olarak önümüzdeki günlerde enflasyon rakamlarına yansıyayacak ve faturası gene bizlere ödetilmiş olacak. Bizleri sömürerek zenginleşmeleri yetmiyormuş gibi, her sıkıştıklarında da devlet bizlere vermesi gereken hizmetlerden sözde tasarruf tedbirleri uygulayarak bizlerin cebinden çıkan paralarla sermaye kesimini rahatlatıyor. Devletin topladığı vergilerde en büyük payı oluşturan işçi-emekçilerin maaşlarından peşin kesilen vergiler, alınan fonlar sermayeye kaynak aktarımında kullanılıyor.
Bizlerin gelirinden kesilen vergi ve yaşamımızı sürdürmek için zorunlu yaptığımız harcamalardan ödediğimiz verginin toplam yüzde 50’sini geçerken, sermayedarların milyar dolarlık gelirlerinin yanında ödedikleri vergi çerez parası bile değil. Devlet kurumlarının sermaye gruplarına yaptığı kolaylığın ve kıyağın maddi hesabı yok. Bütün yük ücretli çalışanların ve düşük gelirlilerin sırtında. Vergi sıfırlamaları basına yansımıştı. Aklımda kalan, yandaş Cengiz Holding’in milyarlık borcu ve peşkeş çekilerek özelleştirilen Telekom’unkini söyleyince daha açıklayıcı olur sanırım. Bize kaşıkla verilirken, bizden kepçeyle alınıp sermayeye aktarılıyor. “Aynı gemideyiz” söylemine kim inanır…
Cumhuriyet gazetesinde, İstanbul’daki sadece 76 inşaat projesindeki milyarlık vurgunun, Çevre Bakanlığı ve belediyelerin imar planlamalarındaki kolaylıkları yetmezmiş gibi, yapı izinlerini aşarak gerçekleştirilen inşaatlar sonucu inşaat firmalarının kasasına giren rakamı yazdılar. Ortaya çıkan rakam dış borcun neredeyse yüzde 10’u. Biz inşaat işçilerinin alınteri ve canı üzerine yükselen bu inşaatlarda ortada olan rantı, TOKİ tarafından bedelsiz verilen arsaları, yapılan peşkeşi görüyor ama ne parçaları bir araya getirebiliyorduk ne de bu sermaye aktarımının miktarının bu kadar büyük olduğunu tahmin edebiliyorduk. İnşaat patronlarının dokunulmazlığı var. Bunu tüm toplum biliyor zaten. Biz bu dokunulmazlığın kural tanımadığını, kötü çalışma koşullarında işçilerin iliklerine kadar sömürülmesinde olduğunu zannediyorduk. Doğayla kenti talan edip biz işçileri de her gün 3’er, 5’er öldürerek yapılan inşaatları seyrettiği gibi kendi kurumlarının izinlerini aşarak yapılan inşaatları da seyretmiş yetkililerimiz. Yapılan bu inşaatlarda 2 milyona yakın konut fazlalığının olduğu, konut satışlarının da az olmasından kaynaklı inşaat şirketlerinin borçlarını ödeyebilmesi için TOKİ, bu 2 milyon konutu almak için çalışma başlatmış…
Bize gelince kaynak yok, sermayeye gelince olanak çok. Yukarıda yazdıklarımda, umutsuzluk yaratacak karanlık bir tablo çizdiğim gibi görünebilir. İşçilerin çaresiz, sermayenin her gücü elinde bulundurduğu görünebilir. Ben bu tabloya rağmen umutsuz değilim. Bu gidişatın değişeceğini, değiştirilebileceğini biliyor, buna inanıyorum. Ama bu bekleyerek değil, mücadele ederek olacak. Onu da biliyorum. Che’nin bir sözü var bilirsiniz, “Gerçekçi ol imkansızı iste” diye. Sermayenin kene gibi sırtımıza yapışıp bizi sömürerek büyüdüğü ortada. Bu keneyi, doğru yöntemle sırtımızdan söküp atmak da bizim elimizde. Eğer doğru yöntemle keneyi kopartamazsak bazı durumlarda daha ağır sonuçlarla karşılaşacağımızı da biliyoruz.
Biz işçiler, emekçiler olarak ayrı ayrı yürütülen mücadeleleri birleştirerek, toplumun en geniş kesiminin sorunlarını da çözecek şekilde ortak bir mücadele programı oluşturarak, bir avuç asalağın değil milyonların çıkarını büyütecek şekilde hareket edeceğiz, etmeliyiz.
Biliyoruz her kışın sonu bahar, karanlık gecenin sonunda aydınlık bir sabah var.
Özgür güneşli günlerde görüşmek dileğiyle…
*Dev-Yapı-İş Başkanı, Silivri 9 No’lu Cezaevi A1-6 Koğuşu