İstanbul ve Diyarbakır’da peş peşe iki kişi ‘dur’ ihtarına uymadıkları iddiasıyla polis tarafından öldürüldü. 7 yılda 390 kişinin öldürüldüğüne dikkat çeken Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, PVSK’de keyfilik yaratan 3 madde kaldırılmadan cinayetlerin süreceğini kaydetti
Son iki günde polisler Diyarbakır ve İstanbul’da ‘dur’ ihtarına uymadığı iddiasıyla 2 genci vurarak öldürdü. Diyarbakır’ın Ergani ilçe girişinde önceki gün özel harekat kontrol noktasında bir araç tarandı. Araç sürücüsü Abdullah Arat’ın (25) ehliyetsiz olduğu ve heyecanlanıp kontrol noktasında durmadan geçmek istemesi üzerine araç yaylım ateşine tutuldu. Kurşunların hedefi olan Arat, kaldırıldığı Ergani Devlet Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Araçta bulanan ve ismi öğrenilemeyen bir kişi ise gözaltına alındı. Arat’ın cenazesi, Şölen (Killeş) Mahallesi’nde defnedildi. Konuya ilişkin açıklama yapan Diyarbakır Valiliği, polislerin ikaz amacıyla aracın lastiklerine doğru ateş açtığını iddia etti. Açıklamada, ölüm olayı ile polisin açtığı ateş arasındaki bağa hiç değinilmezken, konuyla ilgili adli ve idari tahkikat başlatıldığı belirtildi.
17 yaşında öldürüldü
Hemen ertesi gün ise İstanbul’un Ataşehir ilçesi Mustafa Kemal (1 Mayıs) Mahallesi’nde ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle ateş edilen araçta bulunan Cihan Seyhan yaşamını yitirdi. 3007 Cadde’de bir otomobili ‘şüphe’ üzerine durdurmak isteyen polisin, aracın durmaması üzerine ateş açtığı ileri sürüldü. Kurşunların hedefi olan 17 yaşındaki Seyhan kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Seyhan ile aynı otomobildeki akrabası A.S. gözaltına alınırken, aracı kullanan G.S.’nin ise yaya olarak olay yerinden uzaklaştığı belirtildi.
Yakın mesafeden vurdular
Seyhan’ın akrabaları, olayı duyunca hastaneye akın etti. Burada akrabalar ile polis arasında arbede çıktı. Arbedenin büyümesi üzerine hastaneye çevik kuvvet sevk edildi. Seyhan’ın cenazesi otopsi işlemleri için Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan Seyhan’ın kuzeni Onur Seyhan, araçta silah bulunduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını dile getirdi. Onur Seyhan, “Sabah saat 04.00 civarında Cihan, Cihat Seyhan ile birlikte Ataşehir’den minibüse binmeye gidiyor. Gökhan Özmen diye bir çocuk var. O da mahallede oturuyor. Bunun da bir suçtan aranması varmış. Cihanları görünce ‘Cihan nereye gidiyorsunuz? Bırakayım size istediğiniz yere’ diyor. Cihan da ‘Abi bizi çarşıya bıraksan iyi olur’ diyor. Bunlar arabaya bindikten sonra polis arabayı çeviriyor. Bu kişi polis çevirince araması olduğu için kaçıyor. Polisler de ateş açıyor” dedi. “Hangi polisin arabaya ateş etme hakkı var?” diye soran Seyhan, “Sıkarsın da tekerleğine sıkarsın, önünü kesersin. Yakın mesafeden sıkmışlar. Kurşun iki omzunun ortasından giriyor” diyerek tepkisini dile getirdi. Seyhan, amcasının olay yerine gittiğini ve aracı gördüklerini dile getirdi.
Hep aynı açıklama
Polise ‘dur’ ihtarına uyulmaması halinde verilen vurma yetkisinin kaldırılması için yıllardır mücadele veren Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun, son günlerde yaşanan vakaları değerlendirdi. Oğlu Baran Tursun’u 25 Kasım 2007’de İzmir’de ‘dur’ ihtarına uymadığı iddiasıyla vuran polislerin yargılanması için kamuoyu oluşturan, o günden sonra da benzer vakalara müdahil olarak takibini yapan Tursun, Ergani’deki son olaya ilişkin valiliğin açıklamasına dikkat çekti. Bu tür olaylarda yetkililerin aynı açıklamaya sarıldığını ifade eden Tursun, “Şimdiye kadar ‘dur’ ihtarı adı altında öldürülen tüm çocukların davalarına baktığımızda aynı cümleleri bulabiliyoruz. Baran Tursun davasından başlayalım İstanbul ve Diyarbakır’daki olaylar gibi yüzlerce davada aynı cümleler. Burada esasen ele alınması gereken konu İç Güvenlik Yasası’yla getirilen sınırsız yetki, cezasızlık politikası ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda etkisiz hale gelmesidir’’ dedi.
Öldürmeye yasal kılıf
İç Güvenlik Yasası birkaç yıl önce Meclis’te ele alınırken vakıf ve mağdurlar olarak Ankara’ya gidip bakan ve vekillerle görüştüklerini anlatan Tursun, “Hükümet bu yasanın militanlar için çıkarıldığını, yolda yürüyen, aracıyla seyahat eden sivillerle alakalı olmadığını söylediler. Biz vakfın raporlarına giren yüzlerce insanın ölümünü anlattık. Bu insanlar kendi hallerinde olan kişiler. Kaldı ki o günden sonra yüzlerce sivil bu şekilde öldürüldü. Bunlar militan değildi. 1991’de Anaysa Mahkemesi polislere hiç duraksamadan ateş etme yetkisini iptal etmişti. Ancak 2007 yılında polisler, yoğun bir propaganda yaparak, kendilerine ‘makul şüphe’ ve ‘ön görü’ hallerinde ateş etme yetkisi verilmesini istedi. İç Güvenlik Yasası’yla bu yetki verildi. Duraksamadan ateş etme yetkisini alan polisler, vurdukları insanlar nedeniyle ne tutuklandı ne de ceza aldı. Aldıkları kimi sembolik cezalar da ertelendi” ifadelerini kullandı.
390 kişi öldürüldü
Polis akademilerinde eğitim verilirken, polis adaylarına benzer olaylarda nasıl savunma vermeleri gerektiğinin öğretildiğine dikkat çeken Tursun, şunları söyledi: “Yargıtay’da çıkan beraat kararlarını polislerin önüne koyup ezberletiyorlar. Onlar da mezun olup, silahını teslim aldıklarında çok rahat biçimde bir insanın canına kıyabiliyor. Son 7-8 yılda 390 kişi polis kurşunuyla öldürüldü. Bu insanlar herhangi bir çatışmada, polise saldırıda ya da polise yan bakarken öldürülmedi. Bunlardan 91 tanesi kadın. Pazardan veya piknikten dönen insanlar. Ve öldürülenlerin 84’ü çocuk. Çocuk polisten kaçmayı bile bilmez.”
‘O maddeler muhakkak kaldırılmalı’
Tursun, bu cinayetlerin son bulması için ise şu önerileri sıraladı: “Polisleri cezasız kılan öngörü, makul şüphe ve duraksamadan ateş etme yetkisi muhakkak ellerinden alınmalı. Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu (PVSK) 16. madde muhakkak kaldırılmalıdır. Birleşmiş Milletlerin Polislik Yasası ile Türkiye’deki maddeler aynı. Ancak Türkiye burada bir kurnazlığa giderek, duraksamadan ateş açma, öngörü ve makul şüphe ibarelerini bu yasaya soktu. Bu maddeler orada durduğu müddetçe cinayetler sürecek. Piknikten dönen, yolda elleri cebinde yürüyen veya kırmızı ışıkta geçen insanlar çok kolay biçimde öldürülebilecek.”
HABER MERKEZİ