Yazdıklarıyla ve sohbetleriyle yakın geçmişe dair üstü küllenmiş bir yaşanmışlığı, bir aidiyeti ve bunun acılarını görünür kılmaya çalıştı. Yüksek volümlü bir tarzın ötesinde sakin ama vurucu bir söylemi tercih etti
Hicri İzgören
Tıpkı kitaplarına verdiği isimler gibi, ‘Gavur Mahallesi’nde başlayan bir yaşam ‘Tespih Taneleri’ gibi dağılan ve ‘Biletimiz İstanbul’a Kesildi’ denilerek İstanbul-Büyükada’da son bulan 84 yıllık bir ömür.
Bu ömür özelde Diyarbakır’ın, genelde Türkiye gayriresmi tarihinin bir dönemine dair panoraması gibi…
Diyarbakırlı yazar Mıgırdiç Margosyan’dan söz ediyorum.
Önce telefonda narince bir sesin kırılgan bir cümlesiyle aldım acı haberi. Aklını yitirmiş bir telefonun yanlış kurulmuş cümleleri olmasını istedim ama yazarımızın kurucusu olduğu Aras Yayıncılık da sosyal medya hesabından doğruluyordu akşamın kederini.
* 1915’lerdeki olaylardan yöre ağzıyla ‘kafle artığı’ ya da ‘kılıç artığı’ denilen bir aileye mensuptu.
Tarihin yaşanan zulümlerden utandığı, nehirlerin kırmızı renkte aktığı o dönemde, henüz on dört yaşındayken sürgün kafilesinde kaybolan, sonra bir Kürt ağanın yanında çobanlık yapan, sünnet edildikten sonra ismi Ali olarak değiştirilen Sarkis’in, nam-ı diğer Heradanlı Sarkis’in oğlu Mıgırdiç Margosyan.
23 Aralık 1938’de Diyarbakır’da, Hançepek Mahallesi’nde (Gâvur Mahallesi) doğdu. Kaynaklardan hareketle ifade edersek; Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu’nda sürdüren Margosyan sonrasında ailesi tarafından anadilini öğrensin diye İstanbul’a gönderilir.
O, bileti İstanbul’a kesilip terki diyar etmek zorunda kalsa da aklı hep Diyarbekir’de Xançepek’te, diğer ismiyle ‘Gâvur Mahallesi’nde kaldı. Oradaki mozaiğin zenginliğinde, acısıyla tatlısıyla oradaki insan ilişkilerinin sıcaklığında kaldı.
Yazdıkları da tümüyle bu gerçekliğe dair şeyler oldu hep. Yöre ağzıyla söylersek, Diyarbakır’dan ayağını da kesmedi hiçbir zaman. Çeşitli vesileler ve bahaneler uydurup her fırsatta şehrine ve çocukluğuna koştu. Onun gezdiği, soluklandığı, nefes aldığı yerler avucunun içi gibi bildiği Suriçi’ydi hep.
Onu bu ‘kuçe’leri (sokakları) gezerken gözleyenler bilir; öyle geldim geçtim türünden değil, her üç-beş adımda bir durur bakınırdı. Bilmeyenler yoruldu sanır, oysa o koklar, içine çekerdi havayı. O nefeste çocukluğu vardı, ailesi, arkadaşları ve komşuları vardı. Anılar vardı, yeniden yaşıyor gibiydi onları.
Sonrasında yıkılmış harabeye dönüşmüş mahallelerin, yerle bir edilen çocukluk mekanları en çok onu üzmüş, onu küstürmüştü.
*
Yazdıklarıyla ve sohbetleriyle yakın geçmişe dair üstü küllenmiş bir yaşanmışlığı, bir aidiyeti ve bunun acılarını görünür kılmaya çalıştı. Yüksek volümlü bir tarzın ötesinde sakin ama vurucu bir söylemi tercih etti.
Sohbet havasında, içten, süslemesiz yalın bir dil kullandı eserlerinde. Yazdıklarındaki yaşanmışlık ve sahicilik okurunu da içine çeken bir sıcaklıkta oldu hep. Satır aralarında yer yer mizahla karışık ince ironileriyle eleştiri dozunu da eksik etmedi.
Kendi yaşamından kesitlerin yer aldığı eserlerinde bir ayna görevi gördüğünü söylerdi:
“Anlattıklarım tamamen benim yaşantımdır. Ama kendimden bahsederken, onların yaşamlarından kesitler aktarıyorum. Onlara ayna tutuyorum… Acıyı pansuman ederek, gülerek, satır aralarında vermeyi tercih ediyorum. Çünkü biliyorum ki hassasiyetle okuyan o duygusal insanlar satır aralarını benden daha iyi okuyacaklardır.”
Tam da bunu yaptı, dahası; henüz algılayamadığımız, farkında olmadığımız, düşünemediğimiz durum ve konumları gözümüze sokmadan usulca duyumsattı. Yazdıklarının nirengi noktasını da buradan oluşturdu.
Ermeni edebiyatının da önemli bir temsilcisi olarak bilinen Margosyan, Aras Yayıncılık’ın yöneticilerinden biriydi. Margosyan, Evrensel, Agos, Marmara ve Yeniyüzyıl ve Yeni Gündem gazetelerinde yazılar da yazdı.
*
Margosyan, bugün (7 Nisan 2022) Kumkapı Patrikhane Kilisesi’nde saat 14.00’te yapılacak törenin ardından Şişli Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Yazdıkları ve anılarıyla yaşayacak.