Öncü Kitabevi ve Yayınevi, Türkiye yayıncılık tarihinin en ağır bedel ödeyen yayınevlerinden biri olmuştur.
Öncü Kitabevi hem “eski tüfek” diye tabir edilen 38 ve 48 kuşağının hem de 68 kuşağının uğrak yerlerinden biriydi. Hikmet Kıvılcımlı da uğradığına göre, 28 kuşağının da, eğer tabir yerinde ise.
Kurucusu Zeki Öztürk, Dersim kökenli bir ailedendi. Kardeşler arasında sosyalist olmayan yok gibiydi ve aynı zamanda proleter bir aileydi, Sırrı Öztürk abisiydi ki, Öncü Yayınevi’nin başına gelenlerden sonra yayınevi misyonunu Sorun Yayınları ile bugünlere kadar sürdüren o olacaktı. Öncü yayınevi 1995’in karanlık günlerinde kapandı. Sırrı Öztürk’ü 2015 yılında yitirdik. 83 yaşında. Zeki Öztürk sağlık sorunlarına karşın, 85’i buldu. Onu da 2019 Eylül’ünde yitirdik.
Payel Yayınları’nın kurucusu Ahmet Öztürk ile de ilk başta kısa süren ortaklıkları vardı diye hatırlıyorum.
Kitabevinde aynı zamanda Sovyet müzik plakları da satılırdı. 1960 sonrası artık Sovyetlerden plak ithali mümkün hale gelmişti. İthalatçı bir müzisyendi ve merkezi Karaköy’deydi. Az plak almadım oradan.
Kitabevi, Babıali Caddesinin Divanyolu’na yakın üst kısmında yer aldığı için üniversitelilerin de kolayca takıldığı bir yerdi. Ama bu aynı zamanda bir riskti. Çünkü, azgın bir antikomünizm ideolojisi ile dolu MTTB gençliğinin de protestolarında yürüyüş yolu üzerindeydi. Devrimci gençlerin saldırıya uğramaması için nöbet tuttukları olurdu.
Öncü’nün yayınladığı “Sovyet Şairleri Antolojisi” elimizden düşmeyen kitaplardan biriydi. Attila Tokat’lı gibi en değerli çevirmenlerden biri hazırlamıştı. Elbette hemen yasaklandı.
Kapaklarda, Zeki Öztürk’ün bir başka abisi, proleter ressam Avni Memedoğlu’nun resimleri yer alırdı.
Her darbe döneminde Öncü Kitabevi’nin saldırıya uğraması şaşırtıcı değil. Bir bakıma yayınevi ve kitabevi yangınları yaklaşan darbelerin habercisi olmuştur.
En son Seferi Yılmaz’ın Şemdinli’de yakılan Umut Kitabevi, 2007 akim kalmış darbe girişiminin bir habercisi değil miydi?
Zeki Öncü TİP’in Beyoğlu ilçe başkanlığını da yapmıştı. İlk başta zaten herkes TİP’deydi. Öncü Kitabevi ilkin 1971 Şubat’ında ateşe verildi. İkinci kez 1976 Şubat’ında, Milliyetçi Cephe Hükümeti sırasında elbette. 1971 öncesinin yayın hayatına dönen sol yayınevlerinden biri olduğu için herhalde.
Ne, 1971 ne de 76 yangını için soruşturma açıldı. MC başkanı Demirel, “bana onlar suç işliyor dedirtemezsiniz” diyordu. Birilerinin “suç” işleme özgürlüğü vardı.
Ağabeyi Sırrı Öztürk, 1970 15-16 Haziran işçi başkaldırısından dolayı tutuklanmıştı. Elbette Zeki, ağabeyi Sırrı’ya, hapsedildiği 2. Zırhlı Tugayı’na kitap taşımaktaydı.
Bir yayıncı olarak, Zeki Öztürk’ün Komünist Manifesto’yu yayınlama tutkusu, son derece anlaşılır bir şey. Elbette, bundan dolayı başının derde girmesi de.
Herkes bir yarış içindeydi, Manifesto’yu ilk kim yayınlayacak diye. Ankara’da da Süleyman Ege’nin Bilim ve Sosyalizm Yayınları.
Tabii, sonu yasaklama ve mahkumiyet, her ikisini de.
1971 darbesinden sonra Öncü yayınevinin el konan kitapları Selimiye Kışlası’nda aleve verilirken, Bilim ve Sosyalizm Yayınları’nın el konan tüm stoğu Ankara Sıkıyönetim tarafından imha edilecekti, yasak ve serbest ayrımı bile yapılmadan.
Bugün Komünist Manifesto da serbest, Komünist Partisi de.
12 Eylül cuntası da Öncü Yayınevi’nin üstünden geçmese ayıp olurdu. Zeki Öztürk’ün kitaplarını, ağabeyinin Sorun Yayınları çıkaracaktı. Artık Öncü var olmadığı için.
Hikmet Kıvılcımlı kanser tanısı ile Çapa’daydı 12 Mart günlerinde, en son orada görmüştüm, ziyaretine gittiğim için. Ve sırra kadem bastı, kayboluverdi Doktor.
Zeki Öztürk, Doktor’un kaçmasına yardım etti diye gözaltına alınmasa olmazdı. Zeki Öztürk, aynı zamanda zor günlerin cesur dayanışmacısıydı. Ünlü Maltepe firarından sonra onun kapısı çalınmasa olmazdı.
May Yayınları’nın Mehmet İncilisi, bu kez kitap yerine kaçakları taşıyordu triportörü ile. Maltepe çıkışında buluşamamışlardı ama daha sonra buluşulduğunu, Zeki Öztürk’ün anlatısı sayesinde öğrendim.
İzlem Yayınları’nın editörü, Nurten Akarsu da kapısını açmıştı. Çevirmen Alev Er de. Bütün ailenin başı belaya girmişti bu nedenle. Elbette Murat Belge olmasa, olmaz. Yılmaz Güney hiç!
Deniz’in yaşamını kurtarma uğruna Maltepe firarilerinin de yaşamı gitti Kızıldere’de.
Onlar resmi tarihe “terörist” diye geçti. MTBB’liler ise mebus, bakan, başbakan ve C. Başkanı.
Eh, hak etti çocuklar doğrusu!