Nereye gömülürsen vatanın orasıdır! APO arkadaştan alınacak ders vardır. Sürgündeki her Kürt, kaynağına, ülkesine dönmelidir. Çünkü vatan orasıdır, kök oradadır. Her ağaç kökü üzerinde yükselir. Kökü üzerinde yeşerir ve meyve verir…
Haydar Ergül
Abdullah Cav arkadaşın vefatı üzerinde birkaç söz etmek anlamlı olacaktır.
21 Eylül 2024 yılında Paris’te vefat etti ve cenazesi Xarpêt (Elazığ) Dep’e (Karakoçan’a) bağlı İngice (Yenice) köyünde defnedildi. Doğumu; 1952 Çewlîg (Bingöl) merkeze bağlı Koriman (Yelesen) köyüdür.
Çevresi kendisine APO diye hitap eder. Bu Kürtlerde bir özelliktir. İsimler yuvarlatılır; Abdullah’a APO derler, Hasan’a Hesso, Ayşeye Ayşo gibi. Bunun gibi Abdullah arkadaş da daha çok APO ismiyle tanınır, bilinir. Ben APO’yu 1987 yılında tanıdım. O yıllarda Paris’te Avanoz diye bir lokanta çalıştırıyordu. Lokantada akşamları genellikle müzik ve dilan (folklor) gösterisi yapılıyordu.
Yine bu lokanta Kürtlerin toplantı yapması için günlerce kapalı da kalabilirdi.
APO’nun bende ilk yarattığı izlenim insanına bağlı, fedakar, yardımsever, çevresini seven ve sevilen biri olmasıydı. En temel özelliği buydu. Yine ironik ve şakacı bir kişiliğe sahipti. Mümkün oldukça Kirmanckî (Dimilkî) konuşurdu. Bunu çok önemserdi.
Şakacılığına bir örnek verecek olursam; bunu bir anımla ifade edeyim. 12 Eylül 1980’de askeri faşişt darbe olmuştu. Ve bütün devrimci örgütler büyük oranda ezilmişti. Bunun sonucu Avrupa’da yoğun bir mültecileşme gelişiyordu. Mülteciler yeni arayışlar içerisine girdi. Arayışı iki biçimdeydi. Bir kesimi devrimcilik yapma yönelimi içinde olsa da önemli bir kesim yer edinme, yerleşmeyi esas aldı. Yabancıdırlar, dil bilmiyorlar, çevreyi tanımıyorlar. Çevre edinmek önemliydi. Bunun için Kürt ve Türk işçilerine dayanmada siyaset önemli fırsatlar sunuyodu. Bazı örgütlerin önceden kimi yapılanmaları vardı, dernekleşmişlerdi. İşte bu koşullarda şöyle bir furya başladı: Aleviler ayrı bir ulustur. Zaza kavramı piyasaya çok yaygın girdi. Zazalar Kürt değildir, ayrı bir ulustur gibi. Bu tartışmalar büyük oranda devlet yönlendirmesiydi. Toplumu parçalamadır. Bazıları diyordu Aleviler başkenti Dersim olan ayrı bir ulus ve ülke sınırlarını Tokat, Çorum gibi alanlara kadar uzatıyorlardı. Buna Alevistan diyorlardı.
APO ile bu tür konular için şakalaşır, gülerdik. Sohbetlerimiz olurdu. Bir gün APO herkes örgüt kuruyor, gel bir örgüt de biz kuralım dedi. Tamam dedim ve kurduğumuz örgütün adını ZAKO (Zaza Kurtuluş Ordusu) koyduk. Çünkü Zazacıların iddialarına göre benle APO Zaza oluyoruz. O yüzden örgütümüze böyle bir isim verdik. Ardından başkanı kim olacak ben mi, APO mu? APO bana sen ol dedi, ben ise fiziki olarak zayıf ve çelimsiz biriyim. Kimseye güven vermem, halbuki sen iri yarı, güçlü kuvvetli birisin, güven verirsin dedim. APO ama benim teorim zayıf dedi. Ben de sana danışmanlık yaparım dedim ve liderliği kabul etti. Böylece ironik örgütümüzü kurmuş olduk. Hemen her buluşmamızda örgütümüze ilişkin değerlendirmeler yapar, şakalaşır ve gülerdik.
APO ile geçmişi yadetme
O yıllarda APO’nun bende yarattığı ilk izlenim; emeği olmuş, büyük çabalar sarf etmiş bir yurtsever olduğudur. Araya uzun yıllar girdi. APO’nun son birkaç yılına vurgular yaptıktan sonra biraz daha ondan bahsedeceğim. Ama özgürlükle bağını kurmak lazım. Nasıl biriydi, neler yapıyordu? Son yıllarda hastalıkları arttı. Uzun dönem kendisiyle görüşmemiştim. Sanırsam en son görüşmem 90’lı yılların sonudur. 2020’li yıllarda köye yerleşti ve telefon görüşmelerimiz başladı. Kendisini ziyaret etmem için köye davet etti. Ancak ziyaret edemedim. İçimde bir uktedir bu.
Sağlık sorunları yaşıyordu. İki böbreği iflas etmişti ve böbrek nakli için arayışları vardı. En sonunda bir böbrek nakli yapıldı. Daha sonra İstanbul’a bir özel hastaneye kontrole gelmişti. Benim haberim yoktu. Yeğeni Kadir arkadaş telefon etti; “APO şu anda İstanbul’da bir özel hastanededir” dedi. Hastane ziyaretim APO için büyük sürpriz olmuştu. O da ben de çok sevinmiştik. Görüşmeyeli yirmi kusur yıl olmasına rağmen beni hemen tanıdı.
APO’yla epey sohbet ettik. Geçmişi yadettik. Umutluydu hep. Umut aşılıyordu. İki böbreği iflas etmiş yabancı bir böbrekle yaşıyor, ama buna karşın coşkulu bir duruşu vardı. Sağlığından ötürü Fransa’ya döndü. Kontrol için hastaneye götürülüyor. Hastanede deniyor ki on gün ömrün kaldı. Fakat APO inançlı bir insandı ve toplumsal değerlerine bağlıydı. Bu bağlığı ve umuttan aldığı güçle iki sene civarında daha yaşadı. Yürüyemiyordu. Tekerlekli sandalyeyle hareket ediyordu. Görüntülü bağlantı yapıyorduk. Beni görünce çok seviniyordu. Çok konuşamıyordu ama zafer işareti yapıyordu.
Nereye gömülürsen vatanın orası!
APO arkadaşın APO’cu grupla ilişkisi 1980 öncesine dayanır. 1977 yılında grubun Lideri Abdullah Öcalan, Kürdistan’a bir seyahat yapar. Çeşitli yerlerde toplantılar gerçekleştirir. Bu toplantılarda grubun düşüncesi ve ideolojisini anlatır. Bu tarihi bir adımdır. Son toplantı Antep’te yapılır. Antep’te Haki Karer bulunmaktadır. En güçlü toplantı orada gerçekleşir. Ve o toplantıdan sonra Haki Karer, Stêrka Sor denen kontra grup tarafından katledilir. Bu toplantıların Karakoçan’da yapılanına APO arkadaş da katılmıştır.
APO 1979 yılında Fransa’ya gider. Emekçidir, hemen her işi yapar ancak ülkesine dönüş düşüncesine sıkı sıkıya bağlıdır. Özlemi hep ülkeye dönüştür. Yeri gelmişken altına çizmek lazım. Nereye gömülürsen vatanın orasıdır! Nitekim APO arkadaş bu desturla hareket etmiştir. Ve vasiyeti üzerine cenazesi getirilip köyüne defnedilmiştir. Yani köklerine dönmüştür APO.
APO arkadaşın küçük kardeşi Arif, 1988 yılında özgürlük saflarında hayatını kaybeder. Bu APO’yu daha fazla özgürlük değerlerine bağlar ve sahiplenmeye götürür.
Yurtseverlik Kürdüm demekle olmuyor. Günümüzde bu çok yaygın bir eğilime dönüşmüştür. Her şeyi eleştirir. Her şeyden şikayet eder. Ama kendisi pek bir adım atmaz. APO bu eğilimlere karşı öfkeli ve tepkiliydi. Yurtseverliğin ölçü ve kıstasları vardır. Emek ister, fedakarlık yapmayı gerektirir derdi. Bu anlamda bunları eleştirirdi. Kendisi böyle değildi. Elinden geleni gücü yettiği kadarıyla destek verir ve yapar. Gücünü katar ve fedakarlık yapar. Böyle bir özelliğe sahipti APO. Yine yukarıda da vurguladığım gibi APO arkadaşlarına ve yurduna bağlıdır. Sürgünde olmasının gerekçesi bazı ekonomik nedenlerdir. Ağırlıklı siyasal nedenleri de vardır. Fransa’da çalışıp dönüş yapmak ister. Hep bu özlemi vardır. Ama Fransa koşullarında özgürlük mücadelesini de destekleyen biridir. APO arkadaş şunun bilincindedir: Köklerin nerdeyse vatanın da orası olduğunu bilir.
Nitekim hayatını kaybettikten sonra vasiyeti üzerine APO Kürdistan’a defnedildi. Buradan çıkarılması gereken önemli bir sonuç var. Sürgün Kürtlerinde şu eğilim gelişiyor: Ölünce Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da ve benzeri yerlerde yani sürgünde defnedilmek. APO arkadaş buna karşıdır. Ülkedeki toprağın altında yatmak onda esastır. Yine çok rahat ülke terk ediliyor. Mesela çökertme harekatı sürecinde çoğu insan ciddi bir şey olmadan ülkeyi terk etti. Gerekçe başıma bir şey gelmesin. Yani fedakarlıktan kaçınma, kaçmadır bu. Soluğu Avrupa’da alıyor yani kaçıyor. Orada bir iş edinme, oraya yerleşme, dönmeme. Adeta burayı unutma. Böylesi çok insan vardır. APO arkadaş bunun karşıtıdır. O yüzden getirilip Karakoçan’daki köyüne defnedildi.
Köklerin üzerinde yükselirsin
APO arkadaştan alınacak ders vardır. Sürgündeki her Kürt, kaynağına, ülkesine dönmelidir. Çünkü vatan orasıdır, kök oradadır. Her ağaç kökü üzerinde yükselir. Kökü üzerinde yeşerir ve meyve verir. Bunu başarmayan ağaçlar kurur, tahtaya dönüşür ve zamanla yok olurlar. Toplumlar da böyledir. Topluma mensup bireyler de böyledir. Köklerin üzerinde yükselirsin. Nerede olursan ol köküne döneceksin. Özlemin böyle olmalıdır. Aslında yurtseverliğin özü de budur, ruhu da budur. Bu anlamda APO arkadaşının yurtseverlik ruhu çok yüksektir, gelişkindir. Özgürlük, yurtseverlik deyince heyecan duyardı ve çevresini buna yönlendirirdi. Dolayısıyla APO arkadaşın getirip memlekete defnedilmesi sürgünde yaşayan Kürtlere bir çağrıdır. Mesajı şudur; bulunduğunuz yerde özgürlük yürüyüşüne dahil olun, güç verin ama mutlaka en sonunda kendi ülkenizde, toprağınızda olun ve köklerinizle buluşun.
APO arkadaşı 1987’den beri tanıyan biri olarak onunla çok anılarım var. Ancak onları anlatmayacağım. Onun ruhu özgürlük içinde akmaya da devam edecektir. Bu vesileyle sürgünde hayatını kaybettiğini öğrendiğim değerlerimizden İmam Contay başta olmak üzere hepsini saygı ve minnetle anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Bir gün mutlaka tecrit sona erecek ve özgür olunacaktır. Ve Kürtler diğer toplum veya halklarla birlikte özgür bir ülkede yaşayacaktır. Her toplum gibi biz Kürtler de kendi kendimizi yöneten bir statüyü mutlaka gerçekleştireceğiz. APO arkadaş bize bunları söylüyor.
Bağlılık; insanlar birbirine bağlı varlıklardır. Toplumlar böyle şeylerdir. APO arkadaşa bağlılığın gereği de budur. Onun emek verdiği ve özveride bulunduğu özgürlük değerlerini sahiplenmek, gereğini yapmaktır. O hayatını tamamladı. Yani haktan geldi hakikate yürüyüp tam oldu, kusursuzlaştı. Bu vesileyle APO arkadaşın şahsında tekrardan sürgünde hayatını kaybetmiş tanıdıklarımı, tanımadıklarımı bütün değerlerimizi anıyor ve önlerinde saygıyla eğiliyorum. Özverileriniz ve emeğiniz boşa gitmeyecek, özlemleriniz mutlaka gerçekleşecektir.