9 Ekim 1964 günü Associated Press (AP) telefonunu arayan bir kişi şöyle diyordu: “Venezuela Ulusal Kurtuluş Ordusu (FALN) adına konuşuyorum. Bugün saat 8’de, ABD Hava Kuvvetleri’nden Yarbay Michael Smolen’i tutukladık. Saygon’da idama mahkûm edilen Nguyen Van Troi’nin infazının durdurulmasını talep ediyoruz. İyi dinle! Eğer Nguyen Van Troi idam edilirse, aynı akıbet Smolen’ı da bulacaktır!”
Bu cümleler, muazzam bir enternasyonalist tutumun simgesi olarak tarihe geçecekti. Eyleme katılanlardan hayatta kalan son gerilla, Carlos Argenis Martinez (Comandante Ruiz) geçen yıl 21 Şubat’ta yaşamını yitirdiğinde, Vietnam hükümeti, bu büyük insanın önünde saygıyla eğildiklerini belirtmişti.
Saygon’dan Caracas’a
Aslında hikâye, Saygon’da başlamıştı. 9 Mayıs 1964 gecesi, bir köprünün altında üç genç devrimci, bir bombanın son bağlantılarını yapıyorlardı. Anayol üzerindeki köprüden ertesi gün ABD Savunma Bakanı Robert McNamara geçecekti. Grubu yöneten, 17 yaşındaki parti üyesi elektrikçi Nguyen Van Troi idi. Ama fark edildiler. Bir polis ekibi tarafından kuşatıldılar ve yakalanıp götürüldüler. Nguyen, 5 ay boyunca bütün işkencelere rağmen bir milim geri adım atmadı. Bütün ifadesi şuydu: “Tek üzüntüm McNamara’yı öldürememektir!”
‘Bir şey yapmalı’
10 Ağustos’ta Nguyen’e idam cezası verdiler. Karar, bütün uluslararası basında geniş yankı uyandırdı. İşte tam o sıralarda, dünyanın öteki ucunda, Venezuela’daki devrimciler, Nguyen’in yaşamını kurtarmak için bir şey yapmak gerektiğine karar verdiler. Venezuela Ulusal Kurtuluş Ordusu (FALN), şehir gerillalarını bu işe yoğunlaştırdı. Jose Antonio Gutierrez, Carlos Argenis Martinez, David Salazar, Carlos Gomez Rey ve Noel Quintero’dan oluşan 5 kişilik grup görevlendirildi ve CIA’nın Venezuela’daki en üst düzey ismi olan Albay Henri Lee ve ABD Hava Kuvvetleri’nden istihbaratçı Yarbay Michael Smolen’ın kaçırılmasına karar verildi.
9 Ekim 1964 sabahı saat 08.03’te Lee ve Smolen evden çıktıklarında, uzun süredir bekleyen grup harekete geçti ve “FALN adına tutuklusun” diye bağırarak önce Smolen’i ele geçirdi. Albay Lee ise koşarak çitleri aşıp kendini kurtarmayı başardı. Böyle alınan Smolen, gözleri bağlandıktan sonra, hareketin sempatizanı ressam Angel Luque’nin evine getirildi.
Haber bütün dünyada bomba gibi patlamıştı. ABD hükümeti, resmi olarak Vietnam’daki kukla yönetimden Nguyen’in infazının bekletilmesini istedi. Bir yandan da Venezuela diktatörü Leoni, harekete geçti. Gerillanın etkin olduğu dağlardan Caracas’ın tamamına kadar her yerde operasyon başlatıldı. Üç-dört günde 15 binden fazla tutuklama yapıldı! Polis her gördüğünü alıyor, muazzam para ödülleri vaat ediyordu. FALN, Smolen’ı elinde tutmaya devam ediyordu ama sonunda çember daraldıkça daralmış, 12 Ekim günü polis, artık ressamın evinin olduğu bölgeye çok yaklaşmıştı. Acil bir toplantı yapan FALN, bu noktada Smolen’i öldürmenin doğru olmadığına, Nguyen için yarattıkları uluslararası kamuoyunun da bir başarı olduğuna karar verdi. Başka çare de kalmamıştı zaten. Böylece Smolen, 12 Ekim gecesi, gözleri bağlı olarak bir sokakta serbest bırakıldı. Ertesi gün de zaten Luque’nin evi basılmış, gerillalar kıl payı kurtulmuştu.
Büyük onur ve acı
Üç gün bile beklemediler! Kukla Vietnam hükümeti, efendilerinin rahatladığını görür görmez, idam hazırlıklarına başladı. 15 Ekim günü Nguyen, eşiyle son kez görüştü ve hazır olduğunu söyledi. Hücresine gelen rahipleri kovdu. Sonra, kollarını bağlayıp kurşuna dizileceği avluya götürdüler. Hükümet, ‘ibret’ olsun diye avluya ulusal ve uluslararası basından gazetecileri de getirmiş, naklen yayına izin vermişti. Nguyen, fırsatı kaçırmadı. Gazetecilere “Suçlu olan Amerikalılardır. Uçaklarıyla ve bombalarıyla halkımızı öldüren onlardır. Ben, halkımın hizmetindeyim” diye seslendi. Gözleri kapatılmak istendiğinde de “Bırakın sevgili ülkemi son kez göreyim” dedi. Kurşuna dizilirken son sözleri ise, “Yaşasın Ho Chi Minh! Yaşasın Vietnam!” oldu.
Nguyen toprağa düştüğünde, en büyük acıyı yine ellerinden geleni yaptıkları halde infazı engelleyemeyen Venezuelalı devrimciler yaşadı. Onlar, enternasyonalizmin sadece boş laf olmadığını bütün dünyaya göstermişlerdi gerçi ama yıllar sonra, 72 yaşındayken Carlos Argenis, hala hayıflanıyordu: “Özgürlük mücadelesi verenler asla ölmez. Ama bu benim için çok acı vericiydi, çünkü durumu değiştirebilme umudumuz vardı.”
Teşekkürler Comandante Ruiz! Hani “düşünmen bile yeter” denir ya bazen, öyle işte. Elinden geleni yapmaktır onun adı… Teşekkürler Comandante Ruiz!
Arif Mostarlı