Kürt sorununun çözümünde kilit rol oynayan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile avukatları en son 7 Ağustos’ta görüşebildi. Öcalan, en son mesajında ‘devlet aklına’ çağrı yaparak, ‘Gelin Kürt sorununu çözelim’ demişti
Türkiye’nin en yakıcı sorunlarından biri olan Kürt sorununun çözümünde kilit rol oynayan PKK Lideri Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 yılından bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tecrit altında tutuluyor. 1999-2010 yılları arasında avukat ve ailesiyle kısmi görüşebilen Öcalan, 2010 yıllından sonra mutlak bir tecride maruz kaldı. 2011’den 2019’a kadar “hava muhalefeti”, “koster bozuk” gibi gerekçelerle avukatların görüşmesi engellendi.
2012 yılında tecridin son bulması ve Kürt sorununun çözümü için müzakerelerin başlaması talebiyle cezaevlerinde bulunan siyasi tutukluların başlattığı ve 68 gün süren açlık grevlerinin ardından İmralı kapıları açıldı. Ardından başlayan “çözüm süreci” boyunca Öcalan ile heyetler farklı tarihlerde sayısız kez görüşürken, avukatlarının başvurusu hep reddedildi. Heyet görüşmelerinin sürdüğü sırada devletin ‘çözüm sürecini’ bitirmesi ile birlikte 2015’ten 2019’un Ocak ayına kadar Öcalan’la bir kez aile görüşü yapılabildi.
Açlık grevleri kapıyı araları
7 Kasım 2018 tarihinde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in tecride karşı başlattığı açlık grevi kısa sürede tüm cezaevlerine yayıldı. Açlık grevlerinin devam ettiği sırada 12 Ocak’ta Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı Adası’na götürülerek PKK Lideri ile görüştürüldü. Açlık grevleri ile birlikte avukatlara kapalı olan İmralı kapısı da 8 yıl sonra ilk kez aralanmış oldu. 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatları Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdiklerini kamuoyuna duyurdu. Görüşmeden birkaç gün sonra avukatları görüşmenin detaylarına ilişkin basın açıklaması yaptı. Öcalan’la birlikte İmralı’da tutulan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş imzalı “demokratik çözüm deklarasyonu” açıklandı.
‘Duruşumuz 2013 kararlılığındadır’
Deklarasyonda, şu ifadeler kullanıldı: “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz. İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır. Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz… Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır…”
İmralı’dan ‘üçüncü yol’ mesajı
Açlık grevleri ve ölüm oruçlarının kritik seviyeye geldiği bir dönemde avukatlar, 22 Mayıs’ta Öcalan’la ikinci görüşme yaptı. Öcalan bu görüşmede açlık grevi ve ölüm orucunda olan tutuklulara, açlık grevini bitirmesine yönelik mesajı verdi. Öcalan’ın bu mesajından sonra açlık grevi ve ölüm oruçları, 26 Mayıs tarihinden itibaren sonlandırıldı.
Avukatların Öcalan’la yaptığı üçüncü görüşme 12 Haziran tarihinde gerçekleşti. Öcalan bu görüşmede, açlık grevini sonlandıran tutuklulara şu mesajı verdi: “… Özellikle süreci en derinden yaşayan yoldaşların hızla bedenen, zihnen ve ruhen kendilerine özen ve bakım göstermesini diliyorum… Şahsi inisiyatif doğrultusunda gelişen bu tavrın devlet odaklı tavır ve taviz olarak değerlendirilmemesini özenle belirtirim.”
Avukatların Öcalan’la 23 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde 18 Haziran’da yaptığı 4’üncü görüşmede, ‘üçüncü yol’ tavrının korunmasını istendi. Öcalan gönderdiği mesajda şöyle dedi: “Çözüm Sürecine ilişkin daha derinleştirilmiş ve netleşmiş bir tutumdan bahsettim. Mevcut gelişmelere de bu perspektiften baktım. Çözüm süreci sonrasına damgasını vuran ve Türkiye’nin geleneksel ikilemini aşmayan, dolayısıyla sürekli çatışmacı ve kutuplaştırıcı üslubun başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunları ağırlaştırdığı ortaya çıkmış bir sonuçtur. Cumhur ve Millet İttifaklarının bu gerçekliğine karşılık HDP’de ifadesini bulan Demokratik İttifak ve bağlantılı demokratik müzakere opsiyonu çözüm odaklı olmayı esas almıştır. Önümüzdeki dönemde gerek iç toplumsal gerek bölgesel ve küresel sorunların daha da ağırlaşacağını göz önünde bulundurarak bu üçüncü yol tavrının korunması büyük bir önem ve anlam ifade etmektedir. Bu çerçevede HDP’de vücut bulan Demokratik İttifak anlayışı, güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik İttifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendine angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir. Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk üçlü sacayağına dayalı çizgi en doğru ve sonuç üretici siyasi platform durumundadır. İlgili tüm çevreleri bu temelde duyarlı olmaya çağırıyorum.”
‘Devlet aklı da gereğini yapmalı’
Öcalan’ın avukatlarıyla son görüşmesi ise 7 Ağustos’ta gerçekleşti. Öcalan bu görüşmede “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim” mesajı verirken, çatışma ve savaş politikalarındaki ısrar nedeniyle yaşanan gidişattın ‘kaygılı’ olduğu değerlendirmesinde bulundu. Öcalan son görüşmede devlet aklına da çağrı yaptı: “Bu çerçeve de Kürtlerin başkaca bir devlete ihtiyacı yok. Ancak Kürtlerin bir hukuku olacak mıdır? Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.”
7 Ağustos’tan sonra başvurular cevapsız
İmralı’da uygulanan tecridin geçici bir uygulama olmadığını, baştan sona kadar detaylı bir şekilde tasarlanan bir sistem olduğunu vurgulayan PKK Lideri Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, “Bu sistemin ortadan kaldırılması için hem hukuki hem siyasi zeminde güçlü bir mücadele gerekiyor” dedi.
Tecridin ne Kürtlere ne Türklere ne de devlete faydası olmadığını söyleyen Bilmez, “2019 senesinde haftada 2 kere olmak üzere toplamda 100 başvuru yaptık. Bu başvurulardan sadece 5 kez avukat görüşü gerçekleşti. Aileler için de aynı sayıda başvuru yapıldı. Onlar ise sadece 3 kere görüşebildi. Keyfilik dediğimiz mesela budur. En son 7 Ağustos’ta görüşebildik, o günden sonra ki hiçbir başvurumuza da cevap bile verilmedi” diye konuştu.
‘Şimdi yasak yok ama yanıt da yok’
2011 yılından önce yılın 52 haftasının 15 haftası görüşme gerçekleştirildiğini geriye kalan haftalarda ya “gemi bozuk” ya da “hava muhalefeti var” denilerek görüşmelerin engellendiğini vurgulayan Bilmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “15 Temmuz’dan çok kısa bir süre sonra Bursa İnfaz Hâkimliği İmralı Cezaevi’ne dair OHAL gerekçe gösterilerek avukat gidişlerini yasakladı. O günden sonra 2019 yılının 17 Nisan’ına kadar bu karara sürekli itiraz ettik. Fakat her hafta reddedildi. Mahkeme kararı var, yasak denildi. Fakat 17 Nisan 2019’da bizim yaptığımız itiraz heyetten kabul gördü ve Bursa İnfaz Hakimliği yasak kararını kaldırdı. Mahkemenin verdiği karar meşru değildi ama şekli bir karar vardı, fakat şuan öyle bir yasakta yok. Biz yine her hafta başvuru yapıyoruz ama bize bir yanıt verilmiyor.”
‘CPT tecritin bir parçası oldu’
İmralı tecridinin derinleşmesinin sebeplerinden birinin de Uluslararası İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) olduğunu sözlerine ekleyen Bilmez, “CPT yaptığımız görüşmelerde bize çalışma biçimi olarak gizli çalıştığını söylüyor. Fakat biz bunu kendileriyle de paylaşıyoruz. ‘Siz bu tutumunuz ile tecride ortak oluyorsunuz’ diyoruz. 20 yıllık süreçte tecrit sisteminin mimarlarından biri de CPT oldu. Çünkü hiçbir şey yapmasa da göz yumdu” dedi.
Erdoğan Alayumat / MA