Zor günler yaşıyoruz, korona belası hız kesmeden kırıp geçiyor. Alınan tedbirlerde büyük sorunlar yaşanıyor. “Evde kal” çağrıları yapılıyor haklı olarak ama evde kalamayanlara çözüm getirilmiyor. Virüs en çok yoksul ve ezilen kesimleri etkiliyor.
Yıllarca dışarı çıkmazsa zerre kadar etkilenmeyecek ünlüleri, bir gün bile işe gitmezse sıkıntıya düşecek, aç kalacak olan insanların karşısına model olarak çıkarıp “evde kal” diyoruz.
Herkesi sarayda yaşıyor sanıyoruz. Faturasını ödeyemediği için suyu kesik, el yıkayın deniyor… Kolonya ya da dezenfektan kullanmak gerek deniyor evde bir damla kolonya yok. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için sağlıklı ve dengeli beslenilmelidir. Emekçiden el cevap: Ekmek bulduk da beslenmeyi başardık da bir de sağlıklısı ha, hem de dengeli… Şairin dediği gibi “Dengemi bozmayınız…” diyor vatandaş: “Sizin alınız al inandım / Sizin morunuz mor inandım / Tanrınız büyük amenna…/ Ama sizin adınız ne / Benim dengemi bozmayınız.”
***
Bir parantez açalım mı? “Yapılan 2020 yılına ait hesaplamalara göre, Türkiye’de vatandaşların büyük bir çoğunluğu yeterli gıdaya erişemiyor. Milyonlarca insan, yeterli, dengeli ve sağlıklı beslenebilecek gelir düzeyine sahip değil. Açlık sınırı asgari ücretin üzerinde seyrediyor. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.345,24 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise -yoksulluk sınırı-7.639,22 TL.)
Tablo bir hayli iç karartıcı. Yaşanan bu salgın sürecinde temel gıda maddelerine erişim de önem kazanmıştır. Çalışanların iş koşullarının sağlıklı olması yanı sıra istihdam ve gelir güvencesinin sürdürülebilirliğini de sağlamak gerekmektedir. Çalışanların aileleriyle birlikte başta gıda harcaması olmak üzere temel ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, çözüme kavuşturulması gereken temel sorunlar arasında yer almaktadır.
***
Marx’ın yıllar öncesinde söylediği gibi: “İnsan sarayda başka düşünür, kulübede başka”
Hadi bir parantez de Saray için açalım: (Bizzat Sayıştay denetçilerinin hesaplarına ilişkin denetim raporlarına göre Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki yıllık harcamalar artık milyar olarak ifade ediliyor.
Resepsiyonlarda sergilenen şatafatla tartışma konusu olan Saray, bir yılda sadece “beslenme, gıda amaçlı ve mutfakta kullanılan tüketim malzemeleri” kaleminden 3 milyon TL harcıyor. Saray’ın bir günlük toplam harcaması bin 287 asgari ücretlinin toplam maaşına denk geliyormuş.)
Saray’da oturanlar kulübede oturanların açlığını, yoksulluğunu elbette biliyor. Oyun başından itibaren böyle kurgulanmış ve böyle oynanıyor… Ve mizah gibi. İnsanın aklıyla oynanıyor, açlara ‘sağlıklı ve dengeli beslenin’ deniyor. Ama kulübede oturanlar, karnını doyuramayanların bir bölümü hâlâ ‘Dengemi bozmayınız’ demek yerine hamaseti alkışlıyor.
***
Şunu bir kez daha vurgulamakta yarar var: Evet. Evde kalmanın etkili bir yol olduğunu belirtiyor uzmanlar. İnsanlara ‘evde kal’ çağrısı yapılıyor fakat bu çağrıların karşılık bulması için dışarı çıkıp çalışmadığında aç kalacak yoksul kesime ekonomik destek sunmak gerekir. Yani ‘sen evde kal, ihtiyaçlarını ben karşılarım’ demek zorundayız.
İş dünyası, sendikalar ve ekonomistler açılan paketin yetersiz olduğunu, daha kapsayıcı önlemlere gereksinim olduğunu dile getiriyorlar.
Devlet, yokluk ve yoksulluk içinde en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan kimsesizlerin kimsesi olduğunda anlam kazanır. Sabır ve duayla karın doymuyor.
Bu noktada ayrıca kişi olarak hepimize görev düşüyor. Yakın çevremizden başlayarak, yardım, destek ve dayanışma tam da bu günler için anlamlı.
Cüzdan hesabı yapmak zamanı değil, vicdan zamanı.