Bugün yaşadıklarımız, bundan elli yıl önce öngörüle bilseydi eğer, epey fantastik hikâyeler olarak görülecekti, elli yıl sonra da belki gene öyle görülecek.
Devletin özel izniyle, define arama amacıyla Gümüşhane’deki 12 bin yıllık Dipsiz Göl’ün dozerle yok edilmesi oldukça ilginç bir hikâye değil mi? TBMM eski başkanı İ. Kahraman’ın damadının hastanesine “Fetö soruşturması” nedeniyle el konulması, el konulan hastaneye kayyım olarak İ. Kahraman’ın ağabeyinin damadı Yılmaz Şener’in atanmasını gelecek kuşaklara anlatılması epey zor olacak. Kardeşleri darbe suçlamasıyla hapiste olan Bakan, OHAL Komisyonu üyesi, AKP başkan yardımcısı biçiminde liste uzayıp giderken uzak akrabalarında KHK’li ihraç olduğu için işten atılan, ya da güvenlik soruşturmasına takılarak işe alınmayanların sayının on binlerle ifade edilmesini kim izah edebilir? %90 Engelli olan bir çocuğun “Evde Bakım Ücreti” talebini babası KHK’li olduğu gerekçesiyle reddedecek vicdansızlığı aktarırken “soykırım” sözcüğü kullanılacak belki de. “Lüks Banyo Belediyeciliği” ile övünen kayyumları sandığa gömen HDP’li belediye başkanlarının balya balya tutuklanmaları, 10 Ekim Gar Katliamı’nda kızını ve eşinin kardeşini kaybeden Suruç Belediye Eş Başkanı Hatice Çevik’in gözaltına alınıp yerine kayyım atandıktan sonra belediye binasına “mesaj vermek” amaçlı dev bayrak asılması korku masalı gibi dolaşacak dilden dile. ABD’ye görüşmeye gidip, “Ortadoğu’da ABD çıkarlarını en iyi biz savunuruz, YPG ile ilişkiyi kesin” dedikten sonra muhalefete, “15 Temmuz’un arkasında ABD var, hepiniz emperyalizmin uşağısınız” vb. laflar sallanması komedi dalında ders kitabı olarak okutulmaya adaydır şimdiden. Şu an yaşadığımız günü anlatan sözcükler “gerçeküstü, bilimkurgu, absürt, distopya, kara mizah” vb. sözcükler olacaktır sanırım ve mutlaka “halk ağır vergiler ve baskılar altında eziliyor, yöneticiler saraylarda zenginlik içinde yüzüyordu” cümlesini kurmadan bugünü anlatan tarih yazılamayacaktır.
Gelecekte masallar; “Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer gazeteci, pireler bilirkişi, eşek mühürdar, katır silahtar iken; CHP, AKP’nin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, AKP düştü beşikten, alnını yardı eşikten, AKP kaptı maşayı, MHP kaptı küreği, HDP’ye gösterdiler köşeyi…” tekrarıyla başlayacak olsa gayet inandırıcı olur.
Fantastik bir hikâye anlatırsanız kimse sizin gerçeküstü anlatımlarınıza itiraz etmez. Hatta Yüzüklerin Efendisi filminde olduğu gibi fantastik hikâyeleri izlemekten, dinlemekten birçok kişi zevk alır. (Konumuzun “bir yüzükten başka servetim yok” diyenlerle alakası yok tabi!) Bilimkurgu ya da fantastik anlatımlarda tarihin ve maddenin bazı kurallarını göz ardı ederek düş ile düşüncenin sınırları zorlanır. Gerçekliğin farkında olarak gerçekliğin sınırlarını zorlamak devrimci bir tarzdır. Che’nin “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!” sözü sadece imkanlar dahilinde hareket edenlerin mücadeleyi ileriye taşıyamayacağını anlatır. Kendi çıkarları için olmayanı varmış gibi, olanı yokmuş gibi gösteren madrabazlar ya da mücadeleden kaçmak, konforu bozmamak için yok edilmiş olanı hala varmış gibi kabul edenler bizim esas meselemiz olmalı bugünlerde. AKP kendine karşı olan her şeyi, herkesi yok etme, “yok hükmünde” gösterme peşinde, CHP ya hiç var olmamış ya da tedavülden kaldırılmış olan “cumhuriyet, demokrasi, laik hukuk devleti”nin yılmaz savunuculuğunu yaptığı iddiasında. F. Şensoy’un “Varsayalım İsmail” tiplemesinde olduğu gibi gerçek nerede başlıyor, rüya nerede bitiyor anlamak mümkün değil.
Ekonomik kriz var diyenlerin terörist sayıldığı günlerde peş peşe toplu intihar haberlerinin duyulması sosyal içe patlamanın göstergesi. E. Durkheim, anomik intiharları “Ekonomik düzendeki olumlu veya olumsuz ani bir değişiklik sınırları ortadan kaldırır. İyi ve kötünün ne olduğu konusundaki standartlar muğlaklaşır ve geleneksel davranış kalıpları yol gösterici olmaktan çıkar” biçiminde tanımlarken sanki bugün yaşadıklarımızı tarif ediyor. Gerçek ile yalanın yer değiştirdiği, iyi ve kötünün tanımının muğlaklaşmasına, milliyetçiliğe bulanmış dezenformasyon bombardımanı eklenince toplumsal ruh çöküntüsü kaçınılmaz oluyor. Gerçeklik algısından tamamen koparmış bireyler “Psikotik duygu bozukluğu” yaşıyorlar. Gerçeklik algısını yitiren psikotik kişiler (aşırı dozda A Haber izleyenlerde olduğu gibi), kendilerinin ve başkalarının üstün yetenekleri olduğuna kolayca inandırılabiliyorlar.
İktidar bütün (çıkar) yolları kendisi lehine açmaya/kapatmaya devam ettiği müddetçe ve toplumsal, sosyal kesimler, kendi kaderlerini ele almak için mücadele etmeye başlamadıkça, bu saçma kara mizah bitmeyecek. Yalnızca AKP’liler için rüya, yoksullar için karabasan olan bu sosyo-ekonomik sistemi, üçkâğıtçı siyasetçilerin hukukun iyi kötü meşruiyetine bile gerek duymadıkları bu popülist dalkavukluğu yaşamaya, çürümeye mahkûm değiliz.