Bu, trajik bir baba kız hikâyesi. Nazi geçmişinden gelen Hans Ertl ve Che’nin izinden yürüyerek devrim için gerillaya katılan ve Imilla’ya dönüşen Monika Ertl. İki taraf için de hayal kırıklığı ve trajedi…
Arif Mostarlı
1 Nisan 1971 sabahında, Bolivya’nın Hamburg konsolosluğunda, Che Guevara’nın katilini cezalandıran Monika Ertl’i birçok insan tanır. Bolivya’dan Almanya’ya yedi bin mil yol kat ederek giden ve sözde ‘konsolos’ Albay Roberto Quintanilla Pereira’yı cezalandıran Monika, o günden bu yana dünyada devrimcilerin en çok saygı duyduğu kadınlardan biridir.
Ama aslında hikâyenin tamamı bu kadar değil. Pek dikkat edilmez ama Monika’nın fotoğrafları genelde yarımdır; çünkü fotoğrafların diğer yarısında babası Hans Ertl vardır!
Nazi fotoğrafçısı
Monika, Hans Ertl’in kızıdır. Kendisi hep reddetse de “Hitler’in Fotoğrafçısı” olarak bilinen ve yetenekli bir belgeselci/kameraman olarak Nazilerin propaganda mekanizmasının bir parçası olan Ertl, ilginç bir yaşam öyküsüne sahip. 1908’de Münih’te doğan Ertl, gençliğinden beri iyi bir dağcı ve fotoğrafçı olarak tanınıyordu. 1939’da bir film projesi için Şili’ye giderken, Nazi rejimi tarafından ‘savaş muhabiri’ olarak askere alındı. En önemli görevlerinden biri, Hitler’in generallerinden Rommel’e savaş sırasında eşlik etmek ve propaganda çekimleri yapmaktı. Asıl ününü ise, 1936 Berlin Olimpiyatları sırasında ağır çekim ve hareketli kamera kullanarak görsel bir şaheser olarak yaptığı Olympia belgeseliyle yaptı. ‘Aryan’ ırkın üstünlüğünü ve Nazi rejiminin ihtişamını yansıtmayı amaçlayan filmi Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels ve Hitler çok beğendiler.
Bolivya’da eski katiller
Hans Ertl, Nazi partisi üyesi değildi ama Alman ordusu için Hugo Boss tarafından tasarlanan ceketi her daim gururla taşıdı. Savaştan sonra Almanya’da da kalamadı ve birçok eski Nazi’nin yolunu izleyerek diktatörlüklerle yönetilen Latin Amerika ülkelerinin yolunu tuttu. İlk önce Şili’ye gitti. 1952’de ise, eşi ve kızlarıyla Bolivya’ya geçti. Orada da fotoğrafçılığını sürdürdü. Bu arada, tabii ki Bolivya’daki Alman diasporasının ve çoğu CIA tarafından Kızılordu’dan kaçırılan eski Nazi mülteci topluluğunun bir parçasıydı. Santa Cruz şehir merkezine 100 kilometre uzaklıkta bulunan Chiquitania’da inşa ettiği, “La Dolorida” adlı çiftliği de, yine Alman kökenli Bolivya diktatörü Hugo Banzer’in çiftliğine komşuydu. Evde ‘Klaus Amca’ diye bilinen yakın dostlardan biri ise, ünlü ‘Lyon Kasabı’ Klaus Barbie’den başkası değildi. Fransız direniş kahramanı Jean Moulin dahil 40 bin kişinin katili Barbie, CIA tarafından kontrgerilla eğitimi için yerleştirildiği Bolivya’da diktatörlüğe danışmanlık yaptıktan sonra, 1983’te iade edildiği Fransa’da soykırım suçundan müebbet hepse mahkum edilecek, hücresinde kanserden ölecekti.
Babası Bolivya’ya yerleştiğinde Monika 15 yaşındaydı ve onun yolundan giderek fotoğrafçılığı öğreniyordu. Küçük kardeş Beatrice’nin söylediği gibi Monica onun en sevdiği kızıydı. “Yarım erkek çocuğu” olarak saydığı Monika ile buzlu zirvelerden, balta girmemiş ormanlara kadar her yere gidiyorlar, zehirli yılanlardan piranalara kadar her şeyi yiyorlar, kamp çadırlarında yaşıyorlardı. Ama yine de aralarında kapatılamaz bir mesafe, hiç bitmeyen bir gerilim vardı. Biyografi yazarı Jürgen Schreiber’ın sözleriyle, “Hitler, aralarında duran ve ilişkilerini giderek daha fazla karartan tehditkâr bir gölgeydi.”
Monika yolunu çiziyor
Sonunda koptu Monika. 1969’da, eşinden boşandı, Bolivya üst sınıfıyla tüm bağlarını kopardı ve Che’nin halefi İnti Peredo tarafından yönetilen ELN gerilla örgütüne katıldı. Artık Monika değil, Aymara dilinde ‘kız arkadaş’ ya da ‘yerli genç kız’ anlamlarına gelen “İmilla” adını kullanıyordu. Babasıyla her karşılaşması bir gerilimdi. Hans Ertl, onu “ayaktakımına katılmakla” suçluyor, “Ormanda ne istiyorsunuz, uluyan maymunlar gibi Maoistlik mi yapıyorsunuz” gibi sözler söylüyordu. Monika’nın çiftliği gerilla kampı yapma girişimlerine ise öfke kustu, tamamen koptular.
Gerilla kampına geçiş yaptıktan sonra Monika yılda bir kez “iyiyim” diye haber yolluyor ama babanın öfkesi bitmiyordu. Birkaç yıl sonra Monika, Hamburg’da Che’nin katilini cezalandırdığında, artık Latin Amerika’nın en çok aranan kadınıydı. İki yıl Fransa’da saklandıktan sonra yeniden Bolivya gerillasına geri dönen Monika, ordunun bir numaralı hedefi olmuştu.
Nihayet 12 Mayıs 1973’te, çember daraldı ve Monika, başkent La Paz’da, hem de ‘amca’ Klaus Barbie’nin hazırladığı bilinen bir tuzak sonucu çatışmayla öldürüldü. Monika’yı çok iyi tanıyan Barbie, onu teşhis ve ihbar eden kişiydi.
Baba Ertl, kızının ölüm haberini aldığında gözyaşı dökmedi. İşkence görmeden ölmesinin ‘iyi bir şey’ olduğunu belirtti yalnızca ve sessiz kaldı. Ordu, cenazeyi vermedi ve belirsiz bir yere gömdü.
Hans Ertl, daha sonra kendisini iyice çiftliğine kapattı ve 23 Ekim 2000’de 92 yaşında öldü. Cenazesine Almanya’dan getirilen özel bir torba toprak konuldu. Ve tabii, o meşhur Alman askeri üniforması…
Böylece bir trajedinin defteri kapanıyordu.
Hans Ertl, Alman’dı, Alman olarak öldü.
Monika Ertl, Alman’dı, bir yerli kız, Imilla olarak öldü.