Keskin Bayındır*
Türkiye’nin geçmiş tarihindeki ittifak-koalisyon-hükümet ortaklıklarının çeşitli ideolojik, toplumsal, ekonomik modeller üzerinden şekillendiğini, bu modellerin topluma dayatıldığını görmek mümkündür. Bu anlamıyla 1960, 1971, 1980 darbeleri ve 1982, 1984, 1987, 1993, 1995, 1998 yıllarında Kürtlere karşı uygulanan bir savaş konsepti görmekteyiz. Bu konsepte baktığımızda koalisyon ya da hükümetlerin üzerinde anlaştığı meseleler dönem dönem farklı önceliklerle ele alınsa da değişen onlarca iktidar, ittifak, hükümet olmasına karşın her dönemin üzerinde anlaştığı temel mesele Kürt sorunudur. Bu sorunun çözümü olarak görülen savaş ve şiddet politikası her daim devrede tutulmuştur. 60 yıllık ittifak koalisyonlarının yapmak isteyip de başaramadığı amaçların toplamı ve sentezi olarak oluşan AKP-MHP ittifakı arkasına aldığı 20 yıllık iktidar gücü ve açık-örtülü, iç-dış destekle ülkeyi tahayyül edilen yörüngenin merkezine oturtmayı hedeflemektedir.
Yöntem olarak da şiddeti kendisine amentü edinmiştir. Kürt sorununun “çözüm” arayışında, toplumsal muhalefetin karşı duruşuna ekonomik krizle boğuşan halkın tepkisinden emek meslek örgütlerinin itirazına kadar tüm toplumsal katmanları elindeki şiddet zoruyla bastırmaya çalışıp, bunu rejimin sürdürülmesinin ana karakteri haline getirmeyi hedeflemektedirler. Toplumsal döngüyü, ekonomiyi, kültürü, siyaseti, eğitimi, sağlığı, etnik kimlik mücadelelerini, inanç kesimlerinin mücadelesini bir uçtan bir uca şiddet sarmalına çekmektedir.
2021 yılının son zamanlarına geldiğimiz bugünlerde siyasal ve toplumsal mücadele bu şiddet örgütüne karşı Kürt Siyasi Hareketi ve Türkiye demokrasi güçlerinin mücadelesi arasında geçmeye devam etmektedir.
Öyle görünüyor ki 2022 yılında da bu mücadelenin daha da keskinleşeceği, başarının, kazanımların, halkların mücadelesinin lehine olacağını öngörmek mümkündür. Bunun nasıl olacağı sorusunun cevabı elbette ki demokrasi, özgürlük ihtiyacını tüm mücadele alanlarımızın zemini haline getirip, geniş toplumsal kesimleri demokrasi ittifakıyla buluşturmak olacaktır. Ulus-devlet aklı ve onun şiddet, inkar, zihniyeti sadece toplumsal sorunların kaynağı değil aynı zamanda çözümün önündeki temel engeldir.
Bir şiddet ittifakı olarak AKP-MHP her türlü baskı araçlarıyla topluma müminleşmeyi dayatırken berisindeki Millet İttifakı da buna karşı demokrasiyi, özgürlüğü, itirazı, toplumsal iradeyi sadece seçim günü ile sınırlandıran silikleşmiş, iradesizleşmiş, nesne haline getirilen bir toplumu hedeflemektedir. Tam da burada Sayın Öcalan’ın deyimi ile ifade edersek, “Kendileri kördüğüm olmuş olanların, başkalarının kördüğümünü çözmesi ve özgürleştirmesi mümkün olamaz.” Çözüm, ne AKP-MHP ittifakının şiddetiyle, baskısıyla, geleceksizleştirilen aç, yoksul bırakılan ne de yoksullaşmış, aç bırakılmış, geleceksizleştirilmiş topluma ninniler söyleyip onu uyutma, aldatma, iradesiz kılmaya çalışan Millet İttifakı’ndadır. Gerçek çözüm Kürt Siyasi Hareketi’nin, Türkiye demokrasi güçlerinin, inanç kesimlerinin açık desteğini alan HDP’nin Demokrasi İttifakı’ndadır. Ahmed Arif’le bitirirsek, “Gün, kimin hesabına tutar akşamı?” Muhakkak ki demokrasiye özgürlüğe, özgür bir toplum hesabına…
*DBP Eş Genel Başkanı