O sabah, ‘yeter’ dedi Carmelita. İndi tramvaydan ve onunla birlikte binlerce kadın sokaklara döküldü. Belki bütün o rezilliğin sona ermesini sağlayamadı ama geleceğe bir işaret bıraktı, bir kilometre taşı dikti El Paso’ya
Arif Mostarlı
Bazen öyle olur işte. Bıçak kemiğe dayandı derler hani, tam öyle. Gazetelerin “kızıl saçlı bir Meksikalı kadın” olarak tarif ettiği Carmelita Torres, 28 Ocak 1917 sabahında, saat 07.30’da, belki de 17 yıllık hayatında ilk kez ‘hayır’ dedi ve ortalık karıştı. Hem çok fena karıştı!
Carmelita’nın hayır dediği şey, ‘sınır banyosu’ denilen aşağılayıcı uygulamaydı. İnsan banyoya karşı çıkar mı hiç? Ne güzel işte, temizlik imandandır diyorsanız, biraz o günlere dönmek gerekiyor.
Irkçılığın hijyeni!
ABD-Meksika sınırı 20. yüzyılın başında da şimdi olduğu gibi ırkçı uygulamaların odak noktasıydı. Özellikle çok sayıda Meksikalı kadının ABD tarafında temizlik işçisi ve hizmetçi olarak çalıştığı 1910’lu yıllarda, yine bugünkü riyakâr tutum hâkimdi: Ucuz köleler olarak yararlanmak ama “pis Meksikalılar” olarak aşağılamak.
Los Angeles’taki 1916 tifüs salgınının ardından ise işler iyice çatallaşmıştı. ABD Halk Sağlığı Servisi, kendisine hedef olarak göçmenleri seçince ülkeye sınırdan giren tüm Meksikalılar olağan şüpheli haline gelmişti. Bu dönemde Teksas’ın Meksika sınırındaki El Paso kentinde seçilen belediye başkanı Tom Lea, merkezi hükümetten El Paso’ya tifüs bulaştıracak “pis, yoksul Meksikalılar” dalgasını karşı tedbirler istedi. Böylece, sınırda kurulan dezenfeksiyon istasyonlarında ünlü “banyo” uygulaması başlamış oldu.
Beyaz bir sıvı
Bu istasyonlarda Meksika’dan gelen göçmenler çırılçıplak soyularak, bir dizi kimyasalın kullanıldığı banyolardan geçirilirken, kıyafetlerine daha sonra Naziler tarafından kullanılan siyanür bazlı bir pestisit olan Zyklon B püskürtülüyordu. Ki sonradan, 1938’de Alman basınında El Paso’daki uygulamaya atıf yapılan makaleler de yayınlanacaktı. İstasyonda, erkekler, kadınlardan ve çocuklar ayrılıyor, görevliler çıplak insanlarda önce bit muayenesi yapıyor, kadınların saçları sirke ve gazyağı karışımına batırılıp 30 dakika bekletilirken, bütün bu işlemler bittiğinde de sıra, bir banyo alanına toplanan çıplak insanlara hidrosiyanik asit, kerosen ve sıvı sabun püskürtülmesine geliyordu.
O günlerde El Paso’da temizlik işçisi olan Jose Burciaga şöyle anlatıyordu olanları: “Köprünün yanındaki gümrük banyosunda üzerinize bir şeyler püskürtürlerdi. Beyazdı ve vücudunuzdan aşağı inerdi. Bir şey daha hatırlıyorum: herkesin kafasını tıraş ederlerdi… Erkekler, kadınlar, herkes…”
Başka bir sorun daha vardı ama. Sınır görevlileri, dezenfektan binasının içinde, gizlice kadınları çıplak halde fotoğraflamayı adet edinmişlerdi ve bir süre sonra bu fotoğraflar El Paso’daki barların duvarlarında görülmeye başlanmıştı. Bu arada, El Paso hapishanesinde yapılan aynı uygulamada da 27 mahkûm yanarak ölmüştü.
Generalleri rezil etmek
Tam da o günlerde işte, sınırın öte yanında ev hizmetçiliği yapan ve her sabah aynı eziyeti yaşayan Carmelita Torres, ‘Hayır’ dedi. Tramvaydan indi ve diğer 30 kadın yolcuyu da kendisiyle birlikte bu aşağılık muameleye karşı çıkmaya ikna etti. Saat 8.30’a kadar 200’den fazla Meksikalı kadın Carmelita’nın arkasında saf tutmuş ve El Paso’ya giden tüm trafik kesilmişti. İlk protestocuların çoğunluğu El Paso’daki evlerde çalışan hizmetçilerdi, ancak kalabalık büyüdükçe büyüdü. Öğlene kadar sayı binlere ulaşınca, göstericiler, diğer kadınları da çağırmak için dezenfeksiyon kampına doğru yürüdü. Bu arada, görevlilerden birkaçı şişe ve taşlarla yaralanınca bölge komutanı General Bell, askerleriyle olay yerine geldi. Ama kadınlar onlarla alay etti ve sokak savaşlarına devam ettiler. Bu arada, bir çavuş da kırık şişeyle yüzünden yaralandı. Protestocular, troleybüslerin hareket etmelerini önlemek için önlerindeki raylara yattı ve sonra araçları da ele geçirip şoförleri dövdüler.
Sonunda Meksika tarafından devreye “Ölüm Birlikleri” adıyla anılan General Francisco Murguia’nın askerleri girdi ama o da bir işe yaramadı. Bir küfür ve hakaret dalgası altında meydanı terk etmek zorunda kaldılar.
İsyanlar ertesi gün boyunca sürdü, bu sefer Carranza rejimini protesto ederek Pancho Villa’ya destek vermek için banyo isyanına katılanlar da vardı. Sonuçta, iki erkek ve bir kadın tutuklandı ve sınırın iki tarafındaki polisler isyanı sona erdirdi. Carmelita’nın ne olduğu ise bilinmiyor. Bu arada birkaç ‘düzenleme’ de yapıldı, El Paso’daki müfettişlerin Meksika sağlık müfettişlerinin raporlarını yeterli göreceğini açıklaması bunlardan biriydi. Ama uygulama, onlarca yıl devam etti ve yaygın olarak DDT de kullanıldı. Ancak, kimyasalların tehlikesi iyice fark edilince ve tepkiler artınca 1960’da durduruldu.
O günlerden geriye kalan ise iki ilham kaynağı oldu. Birincisi, Zyklon B gazı; ki ta Auschwitz’e kadar uzanan bir kirli mirası yaratacaktı.
İkincisi ise 17 yaşında gencecik bir kadının, Carmelita’nın, o muhteşem “hayır”ı… Şimdi, bütün dünyada kız kardeşlerinin dilinde yankılanan o büyülü sözcük…