Yıllar içinde yarattıkları ve kendi suretlerini yansıtan insan tipolojisi son zamanlarda ardı ardına yaşanan gelişmelerle berrak bir şekilde dile geliyor. Gençlerin azımsanmayacak bir kısmı online kumar sitelerinin müdavimi olmuş durumda. Önemli bir kısmı, kara para aklayıcıları için banka hesaplarını kiralıyor. Diğer bir kısmı yerli ve uluslararası mafyanın tetikçisi, torbacısı, değnekçisi… Kara para aklamanın bir sektöre dönüştüğü, bundan nemalanan devasa bir zincirin olduğu, TikTok denilen sanal platformun yoksullaşmayla at başı giden toplumsal yozlaşmanın aynasına dönüştüğü, dünya yanıp yıkılırken toplumun önemli bir kısmının bu gündemlerin peşinden sürüklendiği zamanlar bunlar.
Bu yozlaşma ve çürüme artık iktidarı da korkutur hale gelmiş olmalı ki, şimdilerde ardı ardına operasyonlar yapıyor. Devasa bir para söz konusu nitekim. Vergisiz, kılçıksız bir para bu. Çürümenin bizzat devlet politikalarıyla teşvik edildiğini, o mafya babalarına satılan kimliklere bizzat bakanların olur verdiğini bilmesek ardı ardına yapılan operasyonları bir arınma, yeni sayfa açma çabası sanacağız. Ama işin aslının o devasa sermayenin kontrolünün alabildiğine yıpranmış isimlerden, odaklardan daha taze, yıpranmamış ellere geçmesi olduğunu düşünmememiz için hiçbir neden yok.
Fakat mesele bu kadar basit değil.
Zenginlerin o camianın deyimiyle tokatlandığı “Fatih Terim Fonu” gündeme oturmuşken kurulan “Aile ve Gençlik Fonu” şimdiye kadar yaratılmış insan tipolojisinin alternatifinin yaratılmasında çıtanın yükseltileceğini gösteriyor. Aile kurmayı, çok çocuk doğurmayı teşvik eden, bu teşvikteki yaş sınırını bile baştan ilan eden Erdoğan’ın kontrolündeki bu fonla, yaratılan çürümenin “dindar ve kindar” nesil mitleri üreterek perdelenmek istendiği anlaşılıyor. Sadece perdelenmek de değil, bu konuda daha kapsamlı bir çalışmaya gidileceğini gösteriyor. Yani cemaatlerin, tarikatların, vakıf ve iktidar değnekçisi derneklerin dört bir koldan yürütecekleri bir toplumsal taarruz planlanıyor.
Yoksulluğun kol gezdiği yerde mafyanın-çetenin kucağına düşen, düşmesi teşvik edilen gençler şimdi de bu cenahın kollarına bırakılmak isteniyor. Gerçi bu daimi politikalarıydı, ama gelin görün ki hayat onların planladığı gibi değil, kendi nesnel dinamiklerine göre ilerliyor. İHL’lerde bile deist öğrenci sayısının arttığı, AKP döneminde onun eteklerine yapışarak zenginleşen türedilerin hal ve tavırlarının geniş tabanında yarattığı tepkinin daha da görünürleştiği gerçeği bile hayatın hangi dinamikler üzerinden yoluna devam ettiğini görmeye yetiyor.
Bu tablo içinde yediği birkaç tokattan ve tehditten sonra “muhalifliği” bırakıp iktidarın el öpeni haline gelen, klâsik iktidar gazetecilerinden farklı profiliyle onun politikalarını popülerleştirip kabul edilir kıvama sokmayı iş edinen Ahmet Hakan, bugüne kadar rastlanmamış bir röportaj yaptı. Belli ki emperyalist merkezlerle son derece özel ilişkiler kurmuş, Merkez Bankası’nın başına da bizzat onlar tarafından atanmış ya da onların olurunu almak için getirilmiş Başkanı Hafize Gaye Erkan’la bir röportaj gerçekleştirdi, bir gün sonra da Erkan’ı göklere çıkaran bir yazı döşendi.
Erkan’la yapılan bu röportajın Ahmet Hakan’ın tercihi olmadığı açık. Asgari ücretin belirleneceği, işçilere verilecek üç kuruş fazlanın bile hesabının yapıldığı, ücret artışlarının enflasyonu tetiklediği teorilerinin çizgileştirilmeye çalışıldığı, ücretlerde hedeflenen enflasyon oranında artış yapılması gerektiğinin vazedildiği bu koşullarda Erkan, sanki herkes aynı gemide o da o geminin kaptanı havasında sağa sola güven satarak mıntıka temizliğine girişiyor.
Bir taraftan yabancı sermayeye faizlerin yüksekliğini pazarlayarak “Yabancı yatırımcı da girecekse şimdi girecek. Daha sonra çok daha düşük bir getiriden gireceği şu an belli” sözleriyle ilan ederken; diğer taraftan ülke menfaatlerinin sıkı bekçisi olduğunu ABD’li bir fonun önerdiği 20 milyar dolarlık teklifi “onlar TL’den kazanacak ama bizim rezervlerimize bir etkisi olmayacak” gerekçesiyle reddettiğini söylüyor. Halka güven vermek ancak bu kadar çarpık bir mizansenle yapılır!
“Vatandaş zaten daha ne kadar kemer sıkacak ki? Sıktık, yeterince de sıkı olduğumuzu düşünüyoruz bu konuda” diyerek halkın halinden anladığı profili çizen, çarşı pazar dolaşarak fiyatları kontrol ettiğini, apartmanlarının kapıcısı Sadık Abi’yi fiyatlar konusunda sürekli sorguya çektiğini belirtip bu profili pekiştirmeye çalışan Erkan hemen arkasından “Parasal sıkılaşmanın sonuna geldiğimizi belirtmiştik. Bu sıkılığın bir lokma, bir müddet korunması lazım” diyerek, o kemerde daha fazla delik açılması konusunda anlayış istiyor. Hemen arkasından ise istihdamın sürdürülebirliği için sanayicilere bol bol kredi dağıttıklarını ekliyor. Ama fakir fukaraya destek için ellerinde araç yokmuş! Şimdilik sanayiciye verdikleri düşük faizli kredilerle işsiz kalmalarını engelleyerek hayır işliyorlarmış havası yaratacak cümlelerle devam ediyor.
Enflasyonu kontrol altına almak üzere olduklarını, 2025’in sonunda 14’leri hedeflediklerini, 2026’larda tek haneye düşüreceklerini söyleyen Erkan, halka güven vermek için işinin ehli, her şeye hakim bir profil çiziyor. Ama dili hep aynı yere gidiyor, “Ayrıca çok fazla bilinmeyen var. Ocak ayında ücret artışları ne olacak? Mayıs ayında doğalgaz ne olacak? Bunları da görmemiz gerekiyor”. Mesele ücretlerin yükselmesi ya!
Kendisi 160 küsur bin TL maaş alan, üstelik danışmanlıklarıyla bunu misline katlayan Erkan, kendilerinden menkulleştirdikleri, hatta “Cumhurbaşkanımız da üzerinde düşünüyor” diyerek sorumluluğu aslında ve özünde iktidarın klasik politikasıyla “piyasaya”, “ev sahiplerine” yüklediği kiralardaki yükseliş konusunda da halkın seviyesine inerek “İstanbul, Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık. Müthiş pahalı. Annemlere yerleştik, onların yanında kalıyoruz” diyebiliyor! Acı ilacın daha acısının içirilmeye hazırlanıldığı halka güven vermek için tasarlanmış bu cümlelere “Bir insanın 10 evi olmamalı, 10 insanın bir evi olmalı. Ev ve gıda çok önemli. Sağlık konusunu devletimiz çok oldu çözeli” gibi ne dediği anlaşılmayan ama iktidarın yıkım politikalarına yıkama yağlama yapıldığı apaçık olan cümleler eşlik ediyor.
Sözün kısası yeni yüzlerle halkta yeni bir hava yaratmaya ihtiyaçları var, halkın canına okuyacak politikaları dümene oturttuklarını şirinleştirerek hayata geçirebileceklerini sanıyorlar… Tutar mı, daha baştan fiyasko!