Rehin alıp dört duvar arasına koyduğu bir bedenle Kürt halkını tehdit etmeyi marifet sayan devlet aklına karşı her yerde bunu ifşa etmeye devam etmeliyiz. Nihayetinde ısrar bir güçtür. Her ne kadar barbar hukuku her yerde kendini duyuruyorsa, her mecra da bir ifşa yeridir
Hayallerin azap koridorunda volta atıyoruz. Bir yaklaşan, beş geri çekilen uzak bir manzaraya bela olmuş gibi bir yaşam. Kahreden zaman, nereye gittiği bilinmeyen yıllar bir çember artık. Talep etmek geçerli değil, adıyla çağrılan her şey taklidiyle geç geliyor. Anlamına küsmüş bir cevap hangi soruyu unutturabilir ki.
Organize bir kötülük, devraldığı düşmanlığıyla can almaya devam ediyor. Sokakta, patikada, dört duvar arasında, bazen evinin içinde göz göre göre cinayet işliyor ve bununla geri kalan herkese gözdağı veriyor. Yıllardır tekrarlandığı için toplumu kanıksatmaya devam ediyorlar. Aslında şahit kılındığımız bu cinayetler bizleri de rehin alıyor.
Cezaevlerinde hasta tutsakların sağlık hakkını gasp eden devlet, insanları ölüme sürüklüyor. Dışarıda sürmekte olan haksızlığa, ayrımcılığa tepki gösteren bir insan, bir anda kelepçelenmiş ve yargılanır halde buluyor kendini. Zaten insan sağlığına açık bir saldırı olarak inşa edilmiş cezaevlerinde hayatta kalmak, az hasarla yani az hastalıkla dışarı çıkmak büyük bir direniş istiyor. Ama işte insan bedeni her şeye göğüs geremiyor. İnancı, dirayeti ne kadar büyük olursa olsun hastalıklara yenik düşebiliyor.
Son yıllarda cezaevlerinden devrimci Kürtlerin tabutları çıkıyor. F, H, D, L ve benzeri tipteki cezaevleri insanı ölüme sürükleyen tarzda yapıldığı için her tutsak ciddi sağlık sorunları ile yüzleşiyor. Geçmişte kamuoyunda gündem olmasa bile en azından hasta tutsaklar için aflar, ceza ertelemeleri gerçekleşebiliyordu. Şimdilerde ise yasaya da tıbba da aykırı bir şekilde, bile isteye insanlar öldürülüyor.
Kaç zamandır Kürtlerin gündemi cezaevlerinde gerçekleşen ölümler oldu, oluyor. Devletin cezaevindeki Kürde reva gördüğü ‘mezara kadar kelepçe’ yaklaşımı, hasta tutsaklar için yürütülen tüm kamuoyu baskısına rağmen devam ediyor. Son aylarda 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın sağlık durumu hakkında her gün haberler yapılıyor. Özkan’ın devlet içi iktidar savaşında bir komplo kurularak 26 yıldır hapiste tutulduğu gerçeği, onun dışarı çıkması için yeterli bir ispat değil. Çünkü Özkan bir Kürt.
Önceki gün oğlu tarafından koronavirüse yakalandığı duyurulan Özkan için Meclis’te, sosyal medyada, sokakta veya halen Diyarbakır Barosu’nda devam eden Adalet Nöbeti’nde yapılan tüm çağrılar yanıtsız kaldı. Hafıza kaybı yaşayan ve ağır hasta statüsünde olan bir insanın bırakılmamasına düşmanlık demek yerinde ama yeterli değil. Çünkü Özkan şahsında güdülen düşmanlık aynı zamanda cezaevlerindeki insandan dışarıdaki muhalif insana kadar bir tehdittir. Devlet hasta tutsakları ölüme sürükleyerek hepimizi bununla korkutmak istiyor.
Rehin alıp dört duvar arasına koyduğu bir bedenle Kürt halkını tehdit etmeyi marifet sayan devlet aklına karşı her yerde bunu ifşa etmeye devam etmeliyiz. Nihayetinde ısrar bir güçtür. Her ne kadar barbar hukuku her yerde kendini duyuruyorsa, her mecra da bir ifşa yeridir. Özkan şahsında ‘Hasta tutsaklara özgürlük’ demek, salt bir talep olmanın ötesinde bir yerdedir artık. O yer biziz ve biz de buradayız.
Haftanın kitap önerisi: İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası / İletişim Yayınları